web 2.0

17 Ekim 2011

20111007 BENİM İÇİN MUHTEŞEM BİR GÜNDÜ...

BENİM İÇİN MUHTEŞEM BİR GÜNDÜ…

Bugün Cuma…
Bu hafta da İstanbul’da değilim…
Dün sabahın erken saatinde Sandıklı’ya (Afyonkarahisar) indiğimde rüzgarın yüzüme çarpan serinliği (sabahın ayazı diyemiyorum çünkü o kadar soğuk yoktu) beni kendime getiriyordu.
Etrafımda hiç kimse yok.
Otobüs; beni Sandıklı Garı’na bırakır gözden kayboluyor… Onun gözden kaybolmasıyla birlikte tertemiz havayı olanca gücümle içime çekiyor, birkaç saniye tuttuktan sonra da bırakıyorum.
*
Sandıklı henüz uyanmamış…
Sandıklının havasıyla sarmaş dolaş dostluğumuzu iyice yaşadıktan sonra “Yeter bu kadar!” diyorum ve arkadaşıma geldiğimi bildiriyorum…
Çok geçmiyor birkaç dakika sonra aracıyla birlikte arkadaşım yanıma geliyor.
Ee!.. Orası İstanbul değil. Trafik derdi yok, sıkışma yok.
Mesafe de o kadar uzak olmayınca hemen ulaşılıyor…
*
Karnım aç tabi…
Sabah kahvaltı da yapmamışım. Aslında sabahları oldum olası kahvaltı yapmayı sevmem.
İlle de çorba olacak…
Ama ne çorbası olursa olsun, sabahları çorba olsun da…
Rahmetli anacağım “Oğlum çorba midenin sermayesidir. Sakın ola sabah çorba içmeden çıkmayasın,” derdi.
Odur, budur çorba içmeden çıkmıyorum…
*
Arkadaşım geldi ve doğru çorbacıya gittik…
İçine ne kadar nevalesi varsa katıyorum….
Limon, sarımsak, sirke, kırmızı pul biber, karabiber ve tuz…
Sonra da karıştırıp höpürdeterek bir güzel içiyorum…
Sıcak tabi…
Hem de nasıl?
İnsanın ağzını yakıyor…
Yine de ben iki kase işkembe çorbasıyla midemi mutlu ettikten sonra artık güne hazırım.
*
Çorbanın arkasından arkadaşımın bahçesine gittik…
Bahçede ne yok!?
Bir ben yokum. Sebzesinden meyvesine kadar ne isterseniz var.
Tamamen doğal. Gübresi bile hayvan gübresi…
Önce yumruk büyüklüğünde domates getiriyorlar.
Yanlamasına kesiyorlar domatesi  ve tuzunu da üzerine serpiştirdik mi yeme de yanında yat…
Olmaz böyle şey!
Önce kocaman bir domatesi bitiriyorum, arkasından ikincisini …
Eh! Yeter artık…
İki kâse nevaleli işkembe çorbasının ardından yumruğumdan büyük iki domatesi götürmek yetti…
Fazlası mideye işkence…
*
Hayır öyle değil…
Anadolu insanı yedirmeyi seviyor…
“Domatesi tattın sıra meyvelerde” diyor…
Şeftali yeni bitmiş, onun tadına bakamıyoruz…
Ayvalar henüz olmamış…
Kiraz ve Vişne mevsimini çoktan kaçırdık…
Oracıkta elmalar gözüme ilişiyor…
Mayhoşumsu sarı elma ve tatlı kırmızı elma…
Dalından koparıyorum…
“Kocaman adam, düşüp bir yerini kıracaktır” diyorlardır ama kimin umurunda…
Çocukluğum geldi birden aklıma…
Çocukluğum ağaç dallarından aşağıya inmiyordum ki…
*
Güne tek kelimeyle muhteşem başladım…
Tadından yenmiyor, hiç birisi de…
Hemen oracıkta ortaya karışık meyve de yapıyorlar, yetmiyor yedeğime de veriyorlar…
Yalandan “olmaz-molmaz” diyorum, ama hani “İstemem, yan cebime koy” derler ya o hesap benimki “İyi, tamam” diyorum….
*
Ogün, öylen Sandıklı’da yapmam gereken işimi hallediyorum ve ver elini Denizli…
Siz bu yazıyı okuyor olduğunuzda ben Denizli’de olacağım. Öyle’den sonra da Muğla’ya geçiyorum…
Umarım oralardan güzel şeyler aktarabilirim…
Bugünlük bu kadar yeter…
Hem yarının tatil planlarını yapıyorsunuzdur kim bilir…
Ben size engel olmayayım…
Hepinize sağlıklı, huzurlu, mutlu, insanların birbirlerini anlayabildiği, anlaşabildiği bir hafta sonu diliyorum…
Sağlıcakla kalın…

0 yorum:

Yorum Gönder