BUDAPEŞTE’DE İLK GÜNÜM
BEN DAHA ŞİMDİDEN ÖZLEDİM İSTANBUL’U
Bugün (yani 11 Temmuz 2011 pazartesi günü) Budapeşte’de ilk günüm.
Hava açık ve sıcaklık 38oC.
Güneş binalara vurdukça, Tuna nehri kıyısındaki binalar -kendilerinden başkası görmesin diye- nehri boydan boya gizlemeye çalışarak, göğüslerini güneş ışınlarına nasıl da siper etmişler…
Binaların camları, güneşten aldıkları ışınlarını Tuna nehri üzerine boylu boyunca nasıl da yansıtıyorlar…
Ve bugün Tuna nehri o kadar sakin ve sessiz akıyor ki, sanki durmuş ve bütün dikkatiyle Budapeşte’de olup bitenleri seyretmeye, dinlemeye çalışıyor.
Tuna nehrinin bu davranışı; yalnız bugüne mi özgü, başka zaman da öyle içine kapanıp şehri hem seyredip hem de dinler mi bilemesem de Tuna’nın bir başka albenisi varmış gibi geliyor bana.
Evet, ilk kez geliyordum Budapeşte’ye…
Ve şansıma hava açık, berrak ve pırıl pırıl bir gün…
İnsanlar sere serpe dolaşıyorlar Tuna’nın kordonunda…
Özgürce öpüşüyorlardı, özgürce sevişiyorlardı gençler hem de kimseleri umursamadan…
Güneş tepelerinde olanca sıcaklığı ile onları yakmaya çalışsa bile hiç bir şey umurlarında değildi, Tuna kıyısında birbirleriyle neredeyse sarmal hale gelmiş gençlerin…
*
Biz mi ne yapıyoruz o zaman?
Başkalarını bilmem, ama “Demek ki diyorum burası Avrupa… Demek ki Avrupa’da böyle oluyormuş…”
Başka ne denilebilir ki?
*
Hani, “Avrupa” da demişken efendim; Macaristan 2007 yılında Avrupa Birliği’ne girmiş.
Yani Macaristan’ın Avrupalılığının tescili olalı tam tamına dört yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ kendi paraları olan Forint kullanılmakta.
Rehberimizin bize söylediğine göre de 2020 yılından önce de Euro’ya geçmeleri zor gözüküyormuş.
Nedenini soruyoruz, Macaristan ekonomisinin, mali durumunun iyi olmadığını, söylüyor.
Tam da burada, düşünüyorum da Romanya, Bulgaristan ve de ekonomik ve mali durumu iyi olmadığı söylenen Macaristan’ın AB’ye alınması, buna karşın yıllardır AB’ye girmek için uğraşıp duran, kendine özgü özelliklerden ve dahi güzelliklerden bile vazgeçebilen benim ülkem AB’ye (giremiyor değil) alınmıyor…
Aslına bakarsanız alınmayacak da…
Yıllardır yazıp çiziyorum. Almayacaklar!
Çünkü mesele, sırf ekonomik gelişmişlik-gelişmemişlik meselesi değil ki. Onlar işin garnitürü…
Asıl meselenin “Müslümanlık-Hıristiyanlık” meselesi olduğu gün gibi ortada.
*
Evet efendim, yarın Budapeşte ile ilgili görebildiğim bir başka güzel taraflarını, özelliklerini anlatmaya çalışacağım…
Malum, biraz da yol yorgunluğu var…
Biliyor musunuz daha şimdiden İstanbul’u da özledim?
İstanbul, boğazın her iki yakasındaki tahtına kurulmuş muhteşem bir şekilde öylece tepeden bakarcasına kuzey yarım küreden dünyayı seyrediyor, dünya da onu…
Gerçekten daha şimdiden özledim İstanbul’u…
0 yorum:
Yorum Gönder