VAR DİYENLER BERİ GELSİN!
Hadi gelin de şimdi benim ülkemde “Kadının Adı Var!” deyin bakalım…
Var mı?
Yok!
Kimin adı var?
Erkeğin…
Hem de her yerde …
Evde, sokakta, işyerinde, pazarda, devlet dairesinde, özel sektörde, vs., vs….
Kadınlar da çırpınıp duruyorlar “Bizim de adımız olsun!” diye…
Olur mu?
Benim ülkemde kolay kolay olmaz!
Erkeğin okumuşu, cahili, dinsizi, ilahiyatçısı ha bire yüklenir kadının üstüne…
Yok kadınlar hak ediyormuş, yok etmiyormuş…
Yok erkekleri tahrik ediyorlarmış, o yüzden de erkekler dayanamayıp, şiddete ve tacize başvuruyorlarmış…
Bir ilahiyatçı prof. de bunu dedikten sonra benim hiç konuşmamam gerekir.
Hem dünyanın neresinde ve hangi döneminde erkek egemen bir toplumda kadının adı olmuş ki, bugün de kadının adı olsun.
Hele de inançların, manevi değerlerin, din baskısının gün be gün hâkim olduğu benim ülkemde…
İşimize geldiğinde baş tacımızdır onlar bizim. Anamız, avradımız yarimiz oluverirler.
Ne zamana kadar
Tepemiz atana kadar…
Ya attıktan sonra?
Erkeklik damarımız tutar ve kim olduğumuzu gösterir, kim olduklarını onlara hatırlatırız biz.
Sonra da “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” diyerek, onlarla beraber sloganlar atar, meydanlara çıkarız…
Yerel yönetimlerimizin ince ve kibar(!) başkanları o güne mahsus olarak cadde ve sokaklarda kadınlarımıza karanfil veya kırmızı güller dağıtırlar…
Güya erkekliğin ince ve zarif tarafı olabileceğini de göstermeye çalışırlar kadınlarımıza…
Onlar da paşa paşa, ‘tebessüm ve teşekkürlerle’ alırlar kendilerine sunulan çiçekleri…
Oysa, o kadınlar günlerce kapısında nöbet tutmuştur da bir türlü görüşememiştir, kendilerine karanfil veya gül veren başkan efendilerle…
Tabi o iş başka, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlara karanfil veya güllerin verilmesi başka…
*
Son günlerde gazetelerin üçüncü sayfalarında boy boy, sütun sütun, santim santim ‘kadına şiddet ve taciz’ haberleri yer alırken; “Kan ve Gül; Gül ve Diken” hep kadının yanındadır, geçmişe dair bütün hayat hikayeleriyle birlikte…
Sonra da beklenen son…
Önce isyan, sonra ayrı yaşama…
Arkasından ‘severek veya şiddetle’ boşanma…
Erkeğin gururunu iki paralık(!) yapma yani!
Buna hangi erkek dayanır(!)
Cezası verilmelidir(!)
Önce dayak, sonra kurşun(!)
Ve gazetelerin üçüncü sayfalarında ‘hayatın gerçeği’ mi; ‘erkek olmanın (!) gereği mi’ ayırt edin edebilirseniz.
Hem de 21. yüzyılda…
Çağdaş ve Demokrat Türkiye’de…
*
Haydı hayırlısı olsun bakalım…
“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm kadınlara hayırlı olsun” demek istiyorum. Demek istiyorum ya, bu gazete ve televizyon haberlerini okuyup, izledikten sonra hayırlı-mayırlı olacağı yok.
İnsanın; değişen yüzyıllarda, beyinleri değil, bir tek takvimin yaprakları değişiyor. …
Yıl 1900’lerin bilmem kaçıncısının Türkiye’sinde de kadının adı yoktu, şimdi yıl 2011’in Türkiye’si, yine kadının adı yok…
Var diyenler beri gelsin…
0 yorum:
Yorum Gönder