Ünlülerin Ünlüsüyle Söyleşi
Ahmet Aksakal, Yunus Arıkan'a halı üzerine portre baskısı hakkkında bilgi veriyor... |
Habermanset Gazetesi Başyazarı Yunus ARIKAN’IN “Ünlülerin Ünlüsü Ahmet AKSAKAL” ile halı atölyesinde bir söyleşi yaptı.
Isparta’da dost insan Foto Yakamoz-Ali Bey seminer öncesi ve sonrası yaptığımız sohbetlerden Ahmet Aksakal’dan söz ediyor bana. Yetmiyor bir de onun televizyon programlarından bir çekimini izletiyor.
Programı sunan sunucu “Ünlülerin Ünlüsü” diye ilk anonsunu verince ister istemez dikkat çekiyor insan. Benim de dikkatimi çekti. Ali Bey “Benim dayım olur.” dedi. “Ben sizi onunla tanıştırmak istiyorum. İnanıyorum ki siz dayımı, dayım da sizi çok sevecek,” deyince “Olur, tanışırız” dedim. Ancak görüntüleri izlemeye devam ediyordum.
Görüntüler devam edip de Ahmet Öğretmen konuştukça benim onu tanıma dürtüm daha da arttı. Ve kendisine “Tamam, sabah 9.30’da gidelim” dedim. Bu konuşmayı yaptığımızda saat gece biri çoktan geçiyordu.
Sözleştiğimiz gibi Eski Edebiyat Öğretmeni, 30 yıllık halıcı Ahmet Aksakal Öğretmenin, halılar üzerine nasıl da milyonlarca ilmikle insan fotoğraflarının, metinleri milimetrik olarak oya gibi işlendiği atölyesine gittik.
Hemen söyleyeyim halının üzerindeki dünya liderlerinin portreleri sanki canlıymış gibi durduğunu görünce önce ‘hayran kalıyor insan” sonra da bu hayranlığını büyük bir zevkle itiraf etmenin keyfini yaşıyor…
Putin’den, Büyük Busch’a, Ayştayn’a kadar birçok devlet adamı, bilim ve sanat insanlarının, insanı şaşırtan, hayretlere düşüren portrelerinin hali deseni üzerindeki görüntülerini görünce, Ahmet Aksakal Öğretmene ve çalışma arkadaşlarına şapka çıkarası geliyor.
Niyetim, kendileriyle bir söyleşi yapmak değil, tanışıp bir bardak çayını içmekti…
Evdeki hesap çarşıya uymadı ve ortaya böyle bir söyleşi çıktı. Ve ben de bu söyleşiyi sizinle paylaşmak istedim.
Buyurun efendim hep beraber Aziz Nesin Usta’nın da yakın dostu olan Eski bir Edebiyat Öğretmeni, otuz yıllık Halı portrecisi Ahmet Aksakal Öğretmen ile söyleşimizi izleyelim…
Öğretmenlikten halıcılığa geçişindeki ilginç serüvenini, verdiği o müthiş yaşam savaşını nasıl kazandığını kendi ağzından okuyalım.
Ahmet AKSAKAL: Öncelikle hoş geldiniz, safa geldiniz. Hemen söyleyeyim, ben biraz sivri dilliyim. Dilimden dolayı bana doğru dürüst öğretmenlik yaptırmadılar. Isparta Lisesi’nde beş yıl çalıştım. Keçiborlu Lisesi’nde bir yıl çalıştım. Yaptıklarımız doğru şeyler, içinde bulunduğumuz toplum ise muhafazakâr. Yani körü körüne tutucu bir toplumdu.
Yunus ARIKAN: Biraz açar mısınız?
Ahmet AKSAKAL: Evet, birçokları körü körüne muhafazakârlık yapıyor. İnsanın yaşayışına, yaşantısına ters düşen, örneğin sağlığı olumsuz şekilde etkileyen bir durum varsa bu sahiplenilmez. Örneğin aynı kaptan yemek yeme gibi… Burada zamanında il sağlık kurulu ayrı kaptan yemek yememe konusunda bir karar aldı. Biz bu kararı ilden önce kendi kasabamızda hayata geçirmiştik zaten. Mahalli gazetelere. “Tükürük Çorbası” başlığı ile de bir makale yazmıştım. Ortaya bir çorba tası geliyor, Herkes kaşığını daldırıyor. Birinci kaşıkta bir şey yok. Ağzımıza götürüyoruz. Benim ağzımda yara olduğunu kabul et, ya da öbürünün ağzında... Artık bu kaşığa ağzımızdaki salyalarla mikrop geçmiyor mu, geçiyor. O zaman da o çorba ikinci kaşıkta tükürük çorbası oluyor. Senin tükürüğün, benim tükürüğüm oluyor. Koskoca ilin, aydın geçinen kesimlerine bunu anlatamadım. “Görenekmiş, gelenekmiş, birden yıkılamazmış.” Kardeşim mikrop var mı? Var. Mikropta hastalık bulaşır mı? Bulaşır. Bunu muhafaza etmenin anlamı aptallıktır. Bunu değiştirmek zorundasınız. Çağ değişiyor. Sağlık Müdürlüğü’ne baskı yaptım oralı değil. En basitinden olan böyle bir muhafazakârlığı kaldıramıyoruz. Gerisini siz düşünün.
Yunus ARIKAN: Elbette öteden beri süre gelen alışkanlıklarımızdan kopmak kolay olmuyor, bu doğru. İsterseniz buraya bir nokta koyalım. Nasıl oldu da siz kendinizi portre halıcılığının içinde buldunuz?
Ahmet AKSAKAL: Köy Enstitülerinde iş dersleri fazlaydı. Hatta ben kullanacağım dolma kalemimi bile demircilik testeremle kendim yaptım. Kullanacağım dolma kalemimi bile!..
Yunus ARIKAN: Müthiş!
Ahmet AKSAKAL: Bizi çok sürdüler. Sürdüler, ama bizim ikinci bir mesleğimiz vardı. Ben duvar örerim, sıva sıvarım, fayans döşerim, model çizerim. Atatürk’ü çiziyorum, İnönü’yü çiziyorum. O zaman TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) var. Dokuduğum portrelerimi sırtıma alıyorum dernek dernek; sendika sendika geziyorum. İlk sermayem de öğretmenlerdendir. Öğretmenlerin desteğidir. Benim pervasızlığım, elimde öğretmenliğimin dışında ikinci bir mesleğimin oluşundandır. İkinci mesleği olmayan bakanlığın talimatlarına uyar. Yat, yat; kalk, kalk. Özgür olamaz. Biz Köy Enstitülerinde özgür yetiştik. Hepimizin ikinci mesleği vardı.
Yunus ARIKAN: İyi de neden sürülüyordunuz?
Ahmet AKSAKAL: Okullarda yanlış şeyler yapılıyordu, biz onlara karşı çıkıyorduk. Bir de cebimizde Cumhuriyet gazetesi taşıyoruz ya, solcuyuz ya… Süleyman Demirel iktidara geldi sürdü… CHP’liler de beni tutamadılar, onlar da sürdüler İbrahim Öktem zamanında
Yunus ARIKAN: Yani; ne Adalet Partisi’ne yaranabildiniz ne de CHP’ye öyle mi?
Ahmet AKSAKAL: Öyle oldu. CHP’liler diyorlar ki, “Bu adam fazla biliyor İsparta’da. Fazla geziyo, oğlum senin için milletvekili olmak tehlikeye düşüyor. Bu bir gitsin.” Onlar da taşıyamadı beni. Anlayacağın ikisi de aynı. Birisinin babası CHP’lidir, öbürünün babası Adalet Partili... Babadan oğla… Tüzüğü incelememiş, programı incelememiş, “Bu tüzük, bu program memleketi kalkındırmada daha yararlıdır” gibi mukayese yapamıyorlar ki. Her şey kulaktan dolma. Neyse konumuza dönüyorum… Ben çizim yapmasını biliyorum hanım da halı dokumasını. Önce Atatürk portresi dokudum. Sömürmek değil. Ben Atatürk’e aşığım. Çok Atatürk dokudum. Hatta onun için bir de yazdım. Yazarlık tarafım da vardır benim. Çocuk kitaplarım da var. “Halıda ATA / İlmek, ilmek; düğüm, düğüm seni dokudum ipim yetmedi/ Bir güzel dünya bırakmışsın bizlere/ Sana olan borcum bitmedi.” Hem çizdik, hem yazdık. Ben 78 yaşındayım. Belki bugün kalkınmışlar arasına girmiş gibi gözüküyoruz ya, o günler çok daha geriydik. O günlerdeki tepkilerimiz acaba birden kalkınabilir miyiz?” içindi. Neyse efendim… Ben işçi partisine geçtim. Baktım söylemler değişik. “Toprak reformu” diyor, şu diyor, bu diyor… Isparta’da İşçi Partisi’ni kurdum. Demirel’lerden dayak yedim. O Süleyman Demirel’in demokratlığına pek inanmayın “Yollar yürümekle aşınmaz” diyor, ama bizi sürdüler. Tabi öğretmenlikten de atılınca parti kurduk, ettik. Isparta’da bugün kiralık bina buluyoruz, ertesi gün vermiyolar. Dayak yedik bir araba. Bir yer bulamadık. Şimdi bugünlerde komünist partisi var değil mi?
Yunus ARIKAN: Evet, var.
Ahmet AKSAKAL: İyi noktalara gelindi. İyi noktalara gelindi de, biz her halde erken öttük. Erken öten horozun…
Yunus ARIKAN: Yok, erken ötmediniz. Belki de sizin yaşınıza göre. Affedersiniz siz öyle dediğiniz için o sözcüğü kullandım. Özür dilerim. Siz o zaman, konuşmanız gerektiği için konuştunuz. Belki sizler o günlerde konuşmuş olmasaydınız, bugün bazı şeyler de ortaya çıkmazdı herhalde. Peki, efendim o günkü cehalet günlerinden kendinizi yetiştirmeye gelelim. Sizi öğretmenlikten attılar ve ikinci sanatınız da vardı. Elbet de siz de ailenizi geçindirmek zorundaydınız, eşiniz nasıl olsa halı dokumasını, siz de çizim yapmasını biliyordunuz…
Ahmet AKSAKAL: Evet, çizimle portreyi halıda buluşturduk. Eşim Atatürk dokudu, derken kız kardeşlerim geldi, komşular geldi… Bizim samanlık vardı, samanlığı atölye haline getirdim Mahmut Bakkal atölye veri verdi bana. O da dostumdur. Köyüme de geldi, çalışmalarımı yakından gördü. Dostlara sattık. Öğretmenler bir dayanışma içindeydi. Benim bu duruma düştüğümü bildiler destek verdiler
Yunus ARIKAN: Yani sahiplendiler sizi.
Ahmet AKSAKAL: Evet sahiplendiler. Hatta birçoklarına bedava da verdim. Evlerine gittiklerimiz yemek koyuyorlar önümüze. Kuru fasulye. Kuru fasulyenin içinde et yok. Biraz zenginlere pahalı satmaya başladım ve onların borçlarını sili siliverdim, sili siliverdim!..
Yunus ARIKAN: (Burada ikimiz de kahkaha atıyoruz ve ben dayanamıyorum,) “Çok güzel ya!” diye söyleniyorum kahkahaların arasında…
Ahmet AKSAKAL: Birden, “Tabi netçem ya” (dedi kendi şivesiyle ve büyük bir gururla). Zaten onlar bana yardım etmek için aldılar portreleri. Niye sıkıntıya sokayım ki! Sildim, onların borçlarının hepsini sildim. Sonra köyde bu halı faaliyetini yaparken toprakları birleştirdim.
Yunus ARIKAN: Köylünün topraklarını mı birleştirdiniz?
Ahmet AKSAKAL: Kendi topraklarımı birleştirdim.
Yunus ARIKAN: Peki nasıl oldu bu?
Ahmet AKSAKAL: İki dönüm verdim, bir dönüm aldım. Bir yere altmış dönüm yer topladım. Altmış dönümlük kirazlık kurdum.
Yunus ARIKAN: Sizin temel sağlam. Siz Köy Enstitüsü kültüründen geliyorsunuz...
Gazeteci-Yazar Yunus Arıkan Ünlülerin ünlüsü Ahmet Aksakal'a iki kitabını imzaladı |
Ahmet AKSAKAL: Evet, Zaten bugün ülkemizde yatan terörün temelinde feodalizm yatmaktadır. Toprak ağalığı… İzmir kapılarında Hasso’lar, Memu’lar can verdi, Kurtuluş savaşını kazandık, Çanakkale’de yüz elli bin şehit verdik. Hassolar, Memolar,Türk’ü, Kürt’ü Laz’ı, Çerkesi vs. Hep beraber bu memleketi kurtardık. Ölen öldü. Evet, çocuklar yetim kaldı, karılar dul kaldı, değişen bir şey olmadı. Biz kimin toprağını savunduk yahu! Doğuda toprak yok, ev yok, Traktör ağanın, toprak ağanın, o adam dağa çıkmayecek de netçek? Ben de çıkarım dağa len (Ahmet Aksakal’ın adrenali biraz yükseliyor)… Bu meselenin kökünde ekonomi yatar, feodalizm yatar.
Yunus ARIKAN: Haklı olabilirsiniz. Yine de ben düne, sizin dünya liderlerinin portrelerini yapmaya nasıl başladığınıza, yani sizin yurt dışıyla tanışmanıza gelmek istiyorum.
Ahmet AKSAKAL: Şimdi şöyle… Bizim köyden aşağı yukarı 400 kişiye yakın insanımız vardır Almanya’da, Hollanda’da, Fransa’da. Burdur gölü yükseldi, tarlalarımızı su aldı. Tarlazede olarak köyden birçok kişi Almanya’ya işçi olarak gitti. Oradaki işçilerimizin patronlarına, eşlerine dokudum. Atatürk’ten sonra onlara geçiyoruz... Derken, devlet hediyesi olarak dokumaya başladım. Özal’a birkaç tane portre dokudum.
Yunus ARIKAN: Hediye mi ettiniz?
Ahmet AKSAKAL: Özal, Margret Thecher’e hediye etti. Efendim, Polonya Cumhurbaşkanı, İspanya Kralı sipariş etti. Malezya Kralına, Kraliçesine… Bunlardan eyi para kazandım. Pirelendim. Halının ipini veresiye alırken, peşin almaya başladım. Şimdi gazeteler ‘Portre sanatçısı’ diye yazdılar… Birçok zengin sevgililerinin fotoğraflarını dokuttular. Araplar bu işe çok düşkün. Kendilerini muhteşemlermiş gibi göstermek istiyorlar. Onlara dokuduk. Onlardan da eyi para aldım. Emir Abdullah, Emir Sultan, Faysal… Bunların hepsine de dokuduk. İyi paralar aldım, iyi paralar kazandım. Sonra, son günlerde üniversite rektörüyle konuştuk. Küçük bir sergi açmıştım üniversite sergi salonunda. TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin gördü. Mozart’ı falan gördü. Ben o arada kendilerine bir proje teklif ettim. Bakın dedim. Burası bir üniversite... Süleyman Demirel Üniversitesi… Efendim üniversiteler arasında öğrenci, öğretmen değişimleri yapıyorsunuz. Biz, “Dünyamızı güzelleştirenler veya Dünyamazı Aydınlatanlar” başlığı altında biz bir proje düşünüyoruz. Elektriği bulan, Fotoğraf makinesini bulan, cep telefonunu bulan vb. Bu bilim insanlarını dokusak? Hem Isparta denilince akla gelen; Halı, gül ve Süleyman Demirel’dir. Sevmediğim halde, gerçek de bu. Fotoğrafı doğru çekmek lâzım... Halı tekniğinde, Isparta halısı tekniğinde elli-yüz tane bilim adamı dokuyalım, bunu bir sergileyelim, dışarıdan gelen o öğretim görevlileri, öğrenciler kendi ülkelerindeki liderleri, büyük adamları görünce bu şeyi daha güzel sahiplenir. Yani “Bu, bir sevgiliye çiçek veriliyormuş gibi olur.” Sayın Meclis Başkanı kabul etti ve Altmış tane bilim insanı dokudum. Şu anda sergide... Altmış tane… Ama bunu gazeteler yazmadı. Etli butlu garıları birinci sayfaya gocaman gocaman bastılar da bir sanatsal faaliyeti, “Dünyamızı aydınlatanları, güzelleştirenleri” yedinci, sekizinci sayfadan ‘lütfen’ yer veriyorlar. Bazı gazeteciler geliyor, ilgilenmiyorum. Bazı televizyonlara gitmiyorum. Şurada beni iki saat yoruyorlar, tamam mı? Sadece iki dakka gösteriyorlar. Ama öbür tarafta göbek atanları yarım saat gösteriyorlar…
Yunus ARIKAN: Tepkinizde haklısınız… Peki, undan sonrasında yarınlara yönelik olarak, işin devamıyla ilgili “Geleceğe sağlam bir miras bırakıyorum,” diyebiliyor musunuz?
Ünlülerin Ünlüsü Ahmet Aksakal, Aşık Veysel ve Aynştayn portreleri önünde Gazeteci-Yazar Yunus Arıkan'a portreler hakkında bilgi veriyor. |
Ahmet AKSAKAL: Bırakıyorum. Niye biliyor musunuz (yanındaki elemanlarını göstererek)? Bakın, bunlar, üniversitenin halıcılık bölümünün hazırlık bölümünden, 60 bilim adamını dokurken, rektörlükten 15 hazırlık sınıfı öğrencisi istedim. Dedim ki, “Bizim burada üniversite var. Üniversite de laf var. İstedim ki öğrenciler yerinde öğrensin, yerinde yetişsin. Konuşuyorlar, yetişiyorlar…”
Yunus ARIKAN: Bu zamana kadar kaç kişi yetiştirdiğiniz hatırlıyor musunuz?
Ahmet AKSAKAL: Valla, burası bir staj yeri… Bu sene 10 say…
Yunus ARIKAN: Üç aşağı, beş yukarı bu zamana kadar toplam kaç kişidir mesela?
Ahmet AKSAKAL: 50 Kişiyi geçmiştir, geçmiştir (düşünüyor)!
Yunus ARIKAN: Ahmet Abi… Abi diyorum n’olur beni bağışlayın…
Ahmet AKSAKAL: Abin olurum… Diyebilirsin de tabi, buyurun.
Yunus ARIKAN: Sizin bu doyumsuz sohbetinizi daha da sürdürmek istememe rağmen burada yarım bırakmak zorundayım. Baştan da söylemiştim ya, buraya sadece sizinle tanışmak için gelmiştim, ancak dayanamadım ve bu kadar da olsa tarihe bir belge bırakmış olalım. Ancak söz, daha başka bir zaman ve daha uzun bir süre kaldığımız yerden devam etmek istiyorum. Tabi siz de uygun görürseniz…
Ahmet AKSAKAL: Elbette tabi... Her zaman…
Yunus ARIKAN: Sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum. Bana bu yoğunluğunuzda zaman ayırdınız. Bense zamansız gelerek sizin işinizi böldüm. Anlayışınız için çok teşekkür ediyorum ve en kısa zamanda görüşmek üzere diyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder