CUMHURİYETİ ÖZLÜYORUM…
Sırası gelmişken söyleyeyim…
Ne tarihimizi sizlere anlatmak istiyorum…
Ne Mustafa Kemal’in Dünya’yı dize getiren dehasını ne de başka bir şeyi…
Ne geçmişimizde, bu ülke için dökülen kanların oluk oluk akışını…
Ne Çanakkale destanını çok önemli oluşunu, ne de düşmanın İzmir’den denize dökülmesini…
Ne Büyük Taarruz sonrası 30 Ağustos’u benim çocukluğumdaki kutlanışını göremediğimi anlatmak istiyorum ne de bugün kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı’mızda cumhuriyet döneminin torunlarında o heyecan görülemediğini…
*
Sanki bu cumhuriyet, hem bizim değil hem de bizim bildiğimiz cumhuriyet değilmiş, gibi geliyor bana…
Sanki bizler çok önemsiz bir bayramı kutluyormuşuz gibi geliyor bana…
Heyecansız, belli kesimlerin -o da oldukça sönük kutlanılan- boy gösterdikleri bayramları…
*
Eskiden bayram gününün akşamında –hatta birkaç gün süren- fener alayları düzenlenirdi…
Efecilik oynardık mahalle aralarındaki sokaklarda, üzerlerimizde efelerin giysileri…
O zamanlar, akşamları neredeyse her evde Cumhuriyet anlatılırdı…
Dedeler torunlarına anlatır, torunlarsa dedelerinin heyecanını mıknatıs gibi çekerlerdi yüreklerine…
Bilmezdik Cumhurbaşkanlığının “Cumhuriyet Balosu” düzenlediklerini…
Balolar, Halk Eğitimi Merkezlerinin küçücük salonlarında büyük coşkularla kutlanırdı…
Şiirler okunurdu insanın yüreğini koparan, ciğerini söken şiirler çocuk yüreklerden…
Büyük, küçük; çoluk çocuk; anne kız Cumhuriyeti yaşardı günler öncesinden Cumhuriyet anaları resmi olmayan tören giysileri hazırlardı gözü gibi baktıkları çocuklarına…
Ve neredeyse bütün evleri bütün evlerde cumhuriyetin taze kuşak çocukları cumhuriyeti anlatırdı birbirlerine…
Ya şimdilerde?
Şimdilerde Cumhuriyet Bayramımız nerede?
Öğretmenlerimiz çocuklarımıza Cumhuriyet’i ne kadar anlatılıyor ki…
Cumhuriyet’i savunan kaç öğretmenimiz kaldı bilemiyorum…
Okulların önlerinde beş on dakikalık bayram merasimlerinde…
Ya da; ya cumhuriyet ya da Atatürk meydanlarında mülki amirlerin himayesinde düzenlenen kısa süreli geçit resimlerinin yapıldığı küçük çaplı etkinlikler…
Sonrası?
Sonrası yok…
*
Eskiden büyükler küçüklere Cumhuriyetin kazanımlarını anlatırlardı…
Cumhuriyetin faziletlerini…
Misakî milli sınırlar içinde yaşayan bütün dil, din, ırk, meshep farklılığı hiç de gözetilmezdi. Hepsinin de eşit ve birinci sınıf yurttaş oldukları bilinir ve ona göre, Müslüman olanı olmayanı; Alevî’si Sunnî’si; Kürt’ü, Türk’ü; Laz’ı, Çerkez’i ve ne kadar rengimiz varsa hepsiyle birlikte gönül gönüle, yürek yüreğe yaşanır, horonlar tepilir, halaylar çekilirdi cumhuriyet coşkusuyla…
İyi ve kötü günde, hastalıkta sağlıkta aynı duygularla insanlar birbirlerine sahiplenirlerdi…
Belki de o günlerin en büyük kazanımı cumhuriyetin bu özelliği olsa gerekti…
*
Ya şimdi?
Şimdi nasılız?
Cumhuriyet’e bakışımız nasıl?
Birbirlerimize sahiplenmemiz?
Vatan denilince neyi anlıyoruz?
En önemli çıkarımız; üzerinde yaşadığımız toprakların kazanımı mı, kişisel kazanımlarımız mı?
Cumhuriyet en çok neyi öğretti de biz öğrenemedik…
Cumhuriyet eskidi mi ki, “Yeni cumhuriyet, eski cumhuriyet” adları da nereden çıkarıldı…
Birinci cumhuriyet ne zaman yok oldu da, ikinci cumhuriyeti ilan ettiler…
Geldiğimiz bu nokta nasıl düzeler bilmiyorum…
Ben hep o bildiğimiz cumhuriyeti özlüyorum…
0 yorum:
Yorum Gönder