HEP ERTELİYORUZ…
Hani “Oralar Nasıl?” diye sorarlar ya memleketten biri, uzaktaki bir yakınının yanına geldiğinde…
“İyi işte! Nasıl olsun!” deyiverir kestirmeden…
Ya da “Bildiğin gibi…” der hemencecik biraz da yorgunluk varsa, konuşacak bir şeyleri yoksa tabi…
Kim bilir kaç yıl olmuştur kopup göçeli memleketten…
On, yirmi, otuz, kırk, belki elli yıl öncesinden ayrılmıştır oralardan...
Ya hiç gitmemiştir ya da sadece birkaç kez gittiğini hatırlar…
“Geçim telaşesi” denilmiş, “Ha bugün gideriz, ha yarın gideriz,” denilmiştir de bir türlü gidilemeyip, seneler su gibi akıp geçmiştir…
Ama hep içindedir memleketi…
Memleketi çocukluğu…
Gençliğidir memleketi…
Bir de özlemleri tabi ki, bir türlü gideremediği…
Bütün özlemini “Kısmet değilmiş” deyip, sineye çekmiştir yıllar yılı…
Yüreğinin bir tarafına hem de yüreğini yaka yaka hapsetmiştir…
Çoğu kez de rüyalarındadır memleket…
Hem de koşup oynamıştır çocukluk arkadaşlarıyla birlikte gerçeğinde yapamasa da…
Uyandığında “Tüh anasına be!” demiştir buruk bir mutlulukla.
Sonra da daha sabahın ilk vaktinde ciğerlerine kadar çektiği sigara dumanını üflerken boşluğa doğru, hayal kurmaya başlamıştır.
“Bu yaz, bu iznimde gideceğim” diyerek söz vermiştir kendi kendine…
Bundan önceki -tutamadığı- söz verişleri gibi…
Oralar, o görmeyeli kim bilir nasıl da değişmiştir…
Güzelleşmiş midir, çirkinleşmiş midir orası bilinmez, ama yaşlanarak değişikliğe uğramış olacağı da kesindir.
Niye derseniz?
Kendisinden pay biçiyor insan.
Hani yaşlanıyor ya!
Bebeler, Selvi boylu yağız delikanlı, al yazmalı, ceylan güzeli genç kızlar olmuştur; onun zamanının genç kızları, erkekleri ise çoluk çocuğa çoktan karışmışlardır bile.
Yine de “Hep bildiğimiz gibidir oralar…”
Öyledir işte memleketten gelenler için “Bizim oralar hep bildiğiniz gibidir.” derler.
“Bildiğimiz gibidir” memleket…
Ya da yapılan birkaç küçük değişiklikler bile değişiklik sayılmaz onun için…
*
Haftada bir iki sefer gelen otobüslerin henüz ilçenin girişi; en uzak uçtaki dönemeçten görünmeye başladığında, sanırsınız ki İstanbul’dur gelen ya da Ankara’dır…
İzmir’deki akrabalar sökün etmiştir belki de…
Gözler merak içinde, yürekler kıpır kıpır bekler otobüsün getirdiği uzaktaki yakınları…
Onlar da buraları sorarlar…
Buraları merak ederler…
Onlar da “Bildikleri gibi” mi bulacaklardı acaba buraları?
Birçoklarının hayalleri bile silinmiştir. ‘memleket’ dedikleri yerlere dair,
*
Onun için de “Nasılsınız?” diye sorduklarında “Gördüğün gibi!” deyiverirler, memlekete gelenlere…
“Çalışıp, çabalayıp, uğraşıp, didinip duruyoruz…”
Aslında hep öyle olur; çalışılır, çabalanır, uğraşılır ve didinilir…
Nereye kadar?
Kimse bilmez bunu biliyor musunuz?
“Mezara kadar…” denilir ya hepsi bu kadar işte!
Ya sonrası?
“Bildiğiniz gibi” desem de bildikleri gibi de değildir…
Ne bileyim, bir tuhaf yaşıyoruz işte…
Yaşamı hep erteliyoruz…
Pişmanlıklar duysak da, erteliyoruz bizim olan her şeyi
Tuhaf değil mi?
Tuhaf!
0 yorum:
Yorum Gönder