SALAŞ BİR BALIKÇI LOKANTASI…
29 Ocak 2010 günü Ordu’daydım…
Ordu’dan Perşembeye doğru ilerlerken yolun solunda salaş bir mekân var.
“Cemil’in Yeri.”
Sol tarafı parçacı dükkânı, sağ tarafı bina ve arkası da fındıklık.
*
Sevgili hemşehrim Cemalettin Yıldız öğlen yemeği için “Gariban yere mi, zengin yere mi gidelim,” önerisini yapınca, garibana gidelim ama ev yemekleri tercihimdir desem de, o balık yemeği önerdi.
Aslında haksız da sayılmazdı. Karadeniz’de ve hamsinin vatanı Ordu’daydık. Eğer hamsi yemezsek, hamsi bize alınırdı.
Noktayı koyduk.
Hamsi yiyoruz.
Ve ‘gariban’ yerini tercih ettik.
*
5-6 metrekarelik derme çatma bir kulübe içine 4 kişilik bir, 6 kişilik bir olmak üzere iki masa atılmış.
Hepsi bu!
İçeri giriyoruz.
İç kısma Anadolu motif desenli kilimler serpiştirilmiş. İnsanın içini açıyor.
Dört kişilik masaya geçiyoruz, arkamızdan da altı kişilik bir gurup geliyor.
Gelenler sıra bekleyecekler…
*
Masaya önce turp ve soğan, yanında da buz gibi su servisi yapılıyor.
Asitli meşrubat yerine suyu tercih ediyoruz.
Çok geçmiyor daha önceden masamıza serilmiş olan çimento kâğıtlarına benzer ambalaj kâğıtlarının üzerine Cemil Usta’nın elinde bulunan büyükçe bir ızgaranın arasına sıkıştırılmış kızarmış balıklar patır patır önümüze dökülüyor.
Tabak?
Yok!
Çatal?
Yok!
Bıçak?
Yok!
Ya ne var?
Lezzet var.
Lezzetin bıçağa, çatala karıştırılmaması var.
Lezzetin önce parmaklarla buluşması, sonra iki dudağın yardımıyla kılçığı ayrılarak (isteyen ayırmayabilir) doğru lezzetin son noktası mideye gönderilmesi var.
*
İki kişiyiz.
Balık, ya bir kilo ya da biraz fazla...
Sımsıcak!
Önce dokunamıyoruz balıklara sonra…
Sonra hiç bir şey dinlemeden turp, soğan ve yanında buz gibi su ile lezzetin keyfini sürüyoruz.
Nerede?
Salaş bir barakada…
Nasıl?
Parmaklarımızı yiyerek…
Bir de salaşlığın içinde gizlenmiş; güzelliğin ve lezzetin verdiği huzuru yaşayarak.
Yolun hemen karşısından insanın ruhunu okşamak için gelen denizin sesini duyabiliyor insan…
*
…Ve balık bitti.
Turp bitti…
Soğanı yarıladık.
Ağzımız kokacak!
Evet!
Ama değdi!
Demek ki lezzeti tatmak böyle bir şey…
Üstelik de lezzet sadece lüks restoranlarda olmuyormuş!
Salaş yerlerde olabiliyormuş!
*
Biliyor musunuz bazı şeyler anlatılmakla olmuyor.
Tat vermiyor…
Yaşamak gerek…
Salaş-malaş, ama 13 Ocak 2010 tarihli Habertürk gazetesine bile ‘Ordu’da nerede ne yenir’ sıralamasında dördüncü sırada yer almış Cemil’in Yeri.
Duvarda asılı bulunan çerçevelenmiş gazete sayfasında okuyorum.
*
Evet, bir gün yolunuz Ordu’ya düşerse…
Hele bir de karnınız da acıkmışsa…
Cemil’in Yeri’ne uğramadan Ordu’ya geçiş yapmayın, derim.
Salaşlığı sizin moralinizi bozmasın…
Göreceksiniz tadı damağınızda kalacak…
Demedi, demeyin…
0 yorum:
Yorum Gönder