web 2.0

5 Aralık 2009

KIVRIMLI SOKAĞIN KÖŞESİ - 2005- ŞİİR / 3

Yunus ARIKAN

“KIVRIMLI SOKAĞIN KÖŞESİ”

(ŞİİRLER)

İSTANBUL

2003

ŞİİRLERDEN ÖNCE BİRAZ HASBİHAL...

Yaşamak hissetmek... sevmek... aşık olmak... nefret etmek veya hayranlık duymak... umutlanmak, umutsuzluğa kapılmak...

Bazen sevgini anlatmak, nefretini gizlemek, susmak için çaba harcamak... Bazen de susturulamayacak kadar konuşmak için uğraş vermek yaşamak.

Bazen şaşkın bakışların, umutsuz yarınların, aşkın gözünün körlüğünün ve sevdanın karalığının hiçbir şey anlatmadığını düşünmek, hiç de umursamamak yaşamı... ya da sanki bir limanmışçasına atmak kendini aşkın kolları arasına onun düş dünyasında yaşamak. Kimi zaman tek başına, kimi zaman düşüncedaşlarınla hayal ettiğin yaşamın temel taşlarını oluşturmak... yapılabilirse eğer –hele de bu zamanda- adam gibi adamılığı yaşamak için yaşamak...

Yaşamın sana ait olan bayramlarını kutlamak, coşkusunu paylaşmak, öyle hoş ki!

Bir de yapılabiliyorsa eğer, dalga geçebilmeyi bilmek... Önce kendinle, sonra yaşam denilen aysbergin görünen veya görünmeyenleriyle... Hatta yaşamı çok ciddiye alanlarla bile -senden nefret etmelerine rağmen- dalga geçmeyi bilebilmek.

Zaman zaman ciddiye alarak, zaman zaman yok sayarak... hayatın gerçeklerini. kendi gerçeklerine, ya da kendi gerçeklerini hayatın gerçeklerine uydurabilmek

Doğum yaşam ve ölümden oluşan şu üç günlük dünyada nasıl adam gibi gelinmişse, adam gibi gidebilmeyi başarabilmek...

Yaşamak, Büyük Şair Nazım Hikmet’in dediği gibi “Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine yaşamak”

Yunus ARIKAN

BELKİ DE SİZ GÖREMEYECEKSİNİZ

Kaç güneşler battı

kaç bahar kışa döndü

sen hala ne beklersin

güneş balçıkla sıvanmak üzere

baharın ilki sonuna benzedi

ve şimdilerde kış gibi her mevsim

her gün hüzün ve katliam

ve bayraklara sarılı tabutlar

kaç fidan ağaca dönüşemeden koparıldı

kaç bahçe tarumar oldu

şairin dediği gibi

Siz hala yoksunuz ortalıkta

bir gün

günün birinde

çırpınışlarınız duyulacak

ta uzaklardan

belki de yok olup gideceksiniz

ve konuşulacaksınız dillerde

şanınızla değil

siz daha iyi bilirsiniz

oysa taban yeniden filizlenecek

eskisinden daha güçlü

ya sizler?

kim bilir

belki de göremeyeceksiniz

görmeyeceksiniz.....

SİZE NE

Her sabah

bir başka umutla uyanıyorum

sonra karışıveriyorum

insanlar arasına

kimileri sarmaş dolaş

kimileri kol kola

kimileri, ağzında sigarası sönmüş de

farkında değil dudağı yanacak

bir telaş, pür telaş

şu insanoğlu

kah yanık türküler

esir almış onu

“şifa bulmaz dertler” yaralar

kah havası yerindedir

dünyayı yıkar, yeniden yapar

bir garip insanoğlu

anlaşılmaz nedense

herkes istediğini yapsın

bana ne be kardeşim bana ne

DALAR GİDERİM

Ben her akşam

kendimce yaşarım

kendimce şarkılar söylerim

yarım yamalak

karanlıkta sohbet bile ederim kendimle

karanlığın sessizliğinde

yıldızlara selam yollarım sessizce

imrenirim kalabalık içindeki

yalnızlıklara

tıpkı benim gibi

özgür, sevdalı ve umut dolu,

yıldızlar gibiyimdir...

kendimce bir dünyayım ben

yaşanabilecek bir dünya

dostlarım, düşmanlarım

sevenlerim sevmeyenlerim

ve kendimle ben her akşam

sohbet ederim yalnızlığımda

dost bildiğim karanlıklarda

yıldızlarla,

ve dalar giderim

sevdamın peşinden,

umutlarıma doğru

dalar giderim.

28.8.1995

AH BU GÖZLER

Ne gözler tanıdım

gözleri gözlerden ayıran

ne sözler,

ki onlar ana şefkati gibi tatlı

bir kılıç kadar keskin

her seferinde

ölüm fermanları

yazdırır gibi

ölüm getirirdi arkasından

kiminde yeşil

kiminde deniz mavisi gözler

Ah o gözler

o güzel sözler

8.7.1994

BİRİ İYİ BİRİ KÖTÜ

Tıpkı dünyam gibi

iç içe sımsıkı

biri ağlatırken, güldürür

diğeri öldürür

için, için kavurur seni

biri siyah beyazdır

diğeri gökyüzü gibi

çocukluğum gibi

tertemiz ve sevimli

biri kötü, diğeri iyi

dünyam gibi

herkesin dostça yaşadığı

ya da yaşayamadığı

kör kurşunun hedefine düşen gibi

kötü hem de çok kötü

renkler gibi

kırmızı, mor, yeşil sarı

biri iyi, diğeri daha iyi

“BİR NİSAN” GİBİ ŞAKACI

Sanki baharda yolculukta gibisin

kah gülen gözlerin çiçek bahçeleri gibi

kah şimşekli yağmurlar gibi yüreğin

kah sakin ve çarşaf deniz yeşilliği

kah gök maviliği gözlerin

sanki baharda yolculukta gibisin

rengarenk giysiler içinde

tıpkı bahar gibi yüzün

kah gülücüklerin bahar güneşi gibi

kah mart ay’ ı gibisin anlaşılmazsın

“Bir nisan” gibi şakacı

ve kış mevsimi gibi

soğuk ürkütücü

ve yalnızlık gibi

ve ayrılık gibi

hiçbir zaman istemediğim

ölüm gibi soğuk

sensiz yaşamda yolculuk

oysa sen

sanki baharda yolculukta gibisin

kah gülen gözlerin

çiçek bahçeleri gibi

kah şimşekli yağmurlar gibi yüreğin

19.04.1997

ORTAKÖY’DE

Bir kış günü

bayram sıcaklığında insanlar

kol kola sevgililer,

sarmaş dolaş

hani biliyor musun

gelecek büklüm, büklüm

bahar kıpır kıpır

kulaktan kulağa geleceği müjdeler gibi

şarkılar mırıldanır

boğazın derinliklerine doğru

bayram sıcaklığında insanlar Ortaköy’ de

kimlerine göre entel pazarı

kimlerine göre sevdanın yeridir orası

bir kış günü

güneş alabildiğince sıcak

rüzgar kışı hatırlatırcasına

esiyor uğuldayarak

ama insanlar sıcak

insanlar sevgi dolu

bayram sıcaklığı var bugün Ortaköy’ de

insanlar kol kola sarmaş dolaş

SEN CİGARA DUMANI DEĞİLSİN Kİ !

Tellendiriver cigara dumanını

seyret arkasından

esmesin rüzgar

dağıtmasın birden bire

sakin havada

boşluğa üfürünce o cigara dumanını

öyle alımlı ki senin gibi

senin gibi salını, salını

gökyüzüne doğru yol alınca

kayboluverince birden bire

senin gibi

arkasından ikincisini

tüttüresim gelir cigaramı

yeniden seyretmek için

senin gibi değil

yeniden senin gibisini bulmak

zor be güzelim zor

sen cigara dumanı değilsin ki

çekiversem paketimden bi tane daha

zor güzelim

zor bulmak senin gibisini

sen hep yanımda kal benim

salını, salını gezelim elverdiğince gönlüm

cigara dumanı gibi

özgürce ve ağır, ağır boşluğa doğru

gönlümüzce bırakalım kendimizi

7.7.1995

AĞLAMA SEN GÖZBEBEĞİM

Ağlama sen gözbebeğim

akıtma yaşlarını

mutluluktan bile olsa

yakışmıyor bir tanem

sana ağlamak,

sana hüzün yakışmıyor

Gülesin; gülen gözlerin

cam gibi parlasın

Buğulu gözlerini görmek var ya

kahrediyor beni

belki anlatamıyorum

anlatmak istediklerimi

belki de cesaretim yok

Ağlama sen gözbebeğim

Akıtma gözyaşlarını

mutluluktan bile olsa

13.04.1997

ÜZÜLME SEN CANIM BENİM

Alamadım sana kurban

Darılma sen n’olur gurban

Geçti gitti a bu bayram

Üzülme sen canım benim

Gün ola da devran döne

Bayramlar gelir gene

Bu bayram olmazsa seneye

Üzülme sen canım benim

Gara günde ak gününde

Neşesinde, kederinde

Hepsini yaşadım senle

Üzülme sen canım benim

28.4.1996

.BAĞLARIMDA İÇİN İÇİN AĞLARIM

Yakın idi ırak oldu yollarım

Özlem dolu hep yolunu gözlerim

Açmış idi soldu bütün güllerim

Bakılmadı viran oldu bağlarım

Bağlarım da için için ağlarım

Bir tutam gül al gönlümden vereyim

Viran olmuş bağları nasıl dereyim

Irak ırak yarim seni seveyim

Bakılmadı viran olduğu bağlarım

Bağlarımda için, için ağlarım.

Yağmur yağmış viran bağlar sel gider

Bağ bozumu yerinde yeller eser

hasret dolu bu günler bilmem ki nasıl geçer

Bakılmadı viran oldu bağlarım

Bağlarımda için, için ağlarım.

28.4.1996

SENDE DE SEVDANIN YANIK İZİ VAR

Bakma böyle garip kimsesizliğime

Benim de sevgiye ihtiyacım var

Saçlarım dağınıksa n’olur hor görme

Sevdadan nasibini almışlığım var

Bir yan bakış süzersin alaylı gözle

Kahreden sözleri n’olur söyleme

Sevmedinse yürekten, bir de sen dene

Sen de de sevdanın yanık izi var

29.3.1996

SEVDASIZ YAŞAMAK BENİM ÜLKEMDE

Kara kış gibi saçlarım

beyazı bolcana

Çatlamış topraklar gibi

kırış, kırış göz kenarlarım

Hiroşima’ da atılan

bombadan etkilenmişçesine

umudum paramparça

her biri bir tarafta

gök, naralar atarcasına

veryansın ederek

gelirken üstüme üstüme

korkak bir kedi gibi sinmişim

sinmişim yüreğim korkak

hayallerim kap kara

yaşamak

üzerine ölü toprağı serpilmişçesine

korkak, sessiz ve

sevdasız yaşamak

benim ülkemde

Oysa rüyalarda görmek istemiyordum

kucaklaşmak istiyordum sevdiğimle

öpmek istiyordum çatlamış dudaklarından

el ele tutuşmak

ve dolaşmak kırlarında memleketimin

yaşayamadığım gerçeğimi

düşlerime sığdırmak istemiyorum

kara kış gibi yüreğim

soğuk, buz gibi

çatlamış topraklar gibi

yüreğim paramparça

sanmayın ki Hiroşima

sanmayın ki sevdasız yüreğim

bir memleket türküsü

çığırırım ki bir bilseniz

bir bilseniz ne ağıtlar yakarım

ne doludur benim yüreğim

ne düşler kurmuşum

memleketim üstüne

kırışmadan önce göz kenarlarım

kar beyazı olmadan önce saçlarım

ve

bu memlekette kaybolmadan önce

4.12.1996

BAŞKA SEVDA YOKMUŞ GİBİ

Neden tuttum ellerini

Tutulacak el yokmuş gibi

Yanıyor gönlüm sana

Yanacak güzel yokmuş gibi

Neden öptüm o dudaktan

Mahkum etti beni sana

Mühürlendi gönül gözüm

Başka güzel yokmuş gibi

Neden böyle senin sevdan

Vazgeçsen de geçemezsin

Tutsak oldum su sevdaya

Başka sevda yokmuş gibi

25 Ekim 1996

DİLİNDE NAME GÜZEL

Sende aşk sende güzel

Gül güzel diken güzel

Ağzından bal akıyor

Dilinde name güzel

Gönlü gönülden güzel

Yüzünde teni güzel

Saçları siyah sırma

Yüzünde saçı güzel

1.4.1996

KÖLEN OLURUM SENİN

Yeter ki bir gülücük ver

Kölen olurum senin

Yeter ki bir öpücük ver

Yarin olurum senin

Yaz geçti bahar geçti

Sensin aşkımın gözdesi

Ne para, ne mal, ne mülk

Hepsi sen varken güzeldi.

Hey, hey kölen olurum senin

Yarin olurum senin

Kim ne derse desin

Senin olurum senin

1.4.1996

MÜEBBET HAPSİNDEYİM

Müebbet hapsindeyim yıllar yılı

Yüreğim, kürek mahkumları gibi çaresiz

kaç bin kere azat edesin diye bekledim

kaç bin kere azat edilmekten korktum

anladım ki ben

bir yürek mahkumuyum

cezamı çekiyorum biliyor musun

suçumun adını da koyuyorum

“ seni seviyorum”

kaçmak istiyorum bu gemiden

kahrediyorum sevmediğini öğrenince

kendimi korkunç denizlerin

acımasız dalgalarına bırakıyorum

kahrolası yine de seni seviyorum

24.8.1997

YAZILAR YAZARIM

Yazılar yazarım

şiirler sıralarım dize, dize

kiminde hüzün

kiminde neşe

ve kiminde aşk.

tanımadığım sevgilime dair

içimde bir bekleyiştir

bir umuttur yıllardır süregelen

kah gündüzün karmaşıklığında kaybettiğim

kah gecenin sessizliğinde

yakalamaya çalıştığım

yazılar yazarım

şiirler sıralarım dize, dize

kiminden besteler yapıldığı

kiminden çöp sepetinin nasibini aldığı

gün ağarırken

çöp konteynerlerini karıştıran

çingenelere aş olan

iş olan yazılar yazarım

alabildiğince özgürüm sanırken

alabildiğince yalnızlığıma mahkum olurum

ta ki gün ağarıncaya deyin

güneşin dünyanın öbür tarafını terk edip

bu tarafa gelinceye kadar

sonra vururum kafamı yatağa

ben ölürüm

ta ki güneşin öldüğü ana kadar.

18.03.1996

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY

Gökyüzü kara bulutlarla dolar da

yağmaz ya yağmur

sıkar ya insanı belindeki kemeri

ağlamak istersin ağlayamazsın ya

kahrolası işte öyle bir şey

volta atarsın ya hani

mahpushane koridorlarında

mahkeme gününü beklersin

uzadıkça uzayıp giderken

kahreder ya insanı

ve saatin geldiğinde

adını okur ya mübaşir gür sesiyle

yüreğinin küt küt atışına

engel olamazken

“ne ola acep!” deyip

bir heyecan basar

bir ateş kaplar ya her bir yanını

serinlemek istersin de

bir türlü fırsat bulamazsın ya

kahrolası işte öyle bir şey

sıkıntıdan kurtulduğunda

derin bir “ooh!” çekerek

çıkarsın ya kapıdan

gözlerin fal taşı gibi

“oleyyy!” diye nara atarsın ya sonunda

işte öyle bir şey

yaşam denilen şey

işte öyle bir şey

BİR UMUT TAŞIRIM YÜREĞİMDE

Bir umut taşırsın yüreğinde

bazen denizde dalgalara bırakırsın

bazen rüzgarların önünde

kaçırırsın elinde

ve koşarsın peşinden

kimi kez soluk soluğa

kimi kez bitkin düşersin

dünyan kararır

ne denizin sakinleşen görüntüsü mutlu eder seni

ne yüzünü okşayan yumuşak rüzgar

hayal bile kuramazken

mavili yeşilli rengine aldırıp

ve çekiciliğine kanıp

bir daha yanına bile yanaşamazsın

“umutlarımı geri ver” bile diyemezsin

ta derinliklerine gizlemiştir, yutmuştur deniz

alıp götürmüştür rüzgar taa uzaklara

kim bilir bir daha, bir daha...

bir daha umutlanmak denize karşı

rüzgara karşı umuda haykırmak ha!

tövbeler olsun

seher gözlüm

yaprak yeşili sevdiğim

tövbeler olsun

GÜLE GÜLE

Çocuktun daha dün

kucaktan kucağa

Çocuktun

oyunlar oynardın gönlünce

Her istediğin olurdu

Elinde olmadan büyüdün

Özler oldun çocukluğunu

ne kucaktan kucağasın

ne de her istediğin oluyor artık

daha dün arkana baktığında

su gibi giderken çocukluğun

gençliğini zaten hatırlamıyorsun

saçlarında tek tük beyazlar

koparmaya çalışırken

bir bakmışsın baş edemiyorsun

sonra bastona ihtiyacın oluyor

ve unutkanlık başlıyor

umursamaz oluyor insanlar seni

en yakınların bile

çocuk gibi avuturlar

anlamadığını sanırlar senin

bilirim kırılırsın,

kırılırsın da yine de belli etmezsin hani

sonra bir gün selan verilir

arkandan gözyaşı dökerler

ve sonra unutulursun

hem de tez vakitte

kim bilir bu yolculuğunda

çocuklar eşlik ederler sana

senin çocuklukların gibi

güle, güle git derler,

geri dönecekmişsin gibi

13.11.1996

İŞTE HAYATIM

Doğmuşum

ayını gününü dahi bilmediğim

bir senenin bilmediğim bir vaktinde

ağlamışım

önce kum bezine sarmışlar

ağlamışım

meme vermiş anam susayım diye

tarlalara götürülmüşüm

anamın yedeğinde

atılmışım bir ağaç dibine

kara sinekler aşıma ortak olmuş

büyümüşüm boya sandığı sırtımda

ben altındayım

beni görene aşk olsun

yirmi beş kuruşa ayakkabı boyatmışlar

kahverengi, siyah bazen de beyaz renkte

o zaman şehirlilerin giydiği

Okula gitmişim

yeni, yeni defterler tutuşturulmuş elime

o zamana kadar görmediğim

resimleri olan kitaplarımı

koltuk altı yapmışım

yakalığı beyaz önlüğü kara olan

bir üniforma ile yollamışlar ilk mektebe

işte o zaman tanışmışım

bir yakalık aklığı olan

miniklerin toplandığı yerle

“uyu uyu yat uyu’ yu”

öğrettiler hemen

alfabeden sonra

“Ali bak bu armut”u gösterdiler

sonra farkında olmadan

sökmüşüm okumayı

elim kalem tutmaya başlamış

öğrenmişim yazmayı

“yat, yat uyu, uyu uyu yat”

defalarca yazdırmışlar

defterimin bembeyaz sayfalarına

soru sormak istemişim

küçük olduğumu ,

emir buyurulacağı zaman

büyüdüğümü hatırlamışlar o an

derken ortaokul da bitmiş nasıl olmuşsa

hiçbir şey anlamadan

sonra okuyamamışım

okutamamış beni babam

kaçmışım adına İstanbul denilen

taşı toprağı altın olan bu şehre

söz vermişim anama “belki okurum” diye

Varmışım İstanbul’a

kıyaslama yapmak istemişim

ama ne gezer

benim memleket nere İstanbul nere

görmemişim ki böylesi bir şehri

orada öğrenmişim yürümeyi

orada öğretmişler konuşmayı

yeniden okumayı sökmeye başlamışım

çalışmışım,

gündüzüne ayrı meydan okumuşum

gecesine ayrı

Ticaret Lisesi derlermiş adına

muhasebeci olurmuşsun

bitirdiğinde orayı

koşmuşum kayıt yaptırmak için

akşamın ticaret lisesine

sabahın köründe

bir çırpıda bitirivermişim

akşamın ticaret lisesini

hayal bile edemezken

görünüverdi yüksek mektebin

yüksek, yüksek merdivenleri

kısmetimiz açılmışken geceden

başlamışım yüksek mektebe 1979 biterken

okuyamazsın denilmişti

gelince İstanbul’a

öyle kolay değilmiş

hem çalışıp hem okuma

derken yüksek mektepte

bir baktım bitmiş tükenmiş

geriye dönüp baktığımda

yıllarım bir, bir eriyip gitmiş

vermişler elime bir diploma

baktım ki gerçekten bitmiş Marmara

bir yıl tadını çıkarayım dedim okulsuz hayatın

ama ne gezer

askersiz kalmasın vatanım

çoluk çocuk ver elini gittik askere

her akşam aynı şarkıyı söylerdik

“gel teskere, teskere”

o da bitti döndük Antep’ ten

geldik İstanbul’a

saçları iyice beyazlatmışız

dediler ne bu saçlar hayrola!

derken değişik işler kovalamışız

geçim derdi yaşamak zor İstanbul’da

Dedik! Yaradan verir rızkı kuluna

93’e gelince yirmi iki yıl olmuş

tanışalı bu şehirle

arkasından alıştık ya

başladı ikinci üniversite

ne oldu sonra demeyin

o da bitti üç yıllık uğraşıdan sonra

hiç bir işe yaramayan

astık o diplomayı duvara

arada bir o bana bakar ben ona

kah üzülürmüşüm

kah belirsiz düşler kurar

efendim işte böyle

geldik buraya kadar

sonrası n’olur vallahi bilemiyorum

yanıyorum, yanıyorum

bu ülkede neden bu kadar okuyorum

değer miydi emeğine

göz nuruna dirseğine

nasıl olsa

bilen de bir bu memlekette

bilmeyende

bir Yunus sıkıntılarla

yaşam sürmüş İstanbul’da

diyeceklerdir elbet

burası böyledir işte

teşbihte hata olmaz

nalına da vurulur insanın

mıhına da.

8 Haziran 1997

YENİDEN DOĞMAK İSTER MİSİN?

Bir gün “doğduğun yerde

yeniden doğmak ister misin?” deseler

yeniden oynar mısın yalın ayakla

çimenlerin üstünde

yeniden balık tutar mısın

melet çayının çılgınlığında

çılgınlaşır mısın deseler

kim bilir, ya gülüp geçerim

yada hayır istemem derim

hep güzel şeyleri yaşattırmak isterler

hayal gücümüz

iyileri anımsamak için

geriye dönüş yapar çoğu kez

ya yeniden boya sandığını

sırtlamak ister misin deseler

parmakların renk cümbüşü

beyaz, kahverengi, siyah vişneçürüğü

ve renklerin açığı koyusu

büyükbabamın elleri gibi

buruşmuş ellerle

soğuktan cila atamaz olduğum

o günleri yeniden yaşamamak için

doğduğum o yerde doğmak istemezdim

doğduğum o yerde

yaşamak isterim bugünkü halimle

eşim ve çocuklarımla

onlara anlatmak

onlara göstermek isterim

okuduğum camı kırık ilkokulu

boyacılık yaptığım “Recebin Kahvesini”

bana “demokrat” adını veren

Rum kilisesini

anlatmak isterdim onlara

ama o benim memleketim,

doğduğum yer

çaresizliğinden atıveren gurbete

ama üzülen...

hüzünlenen benim memleketim

yeniden doğmak istemediğim

ama hasret gidermek için

gitmek istediğim

benim memleketim

benim Melet ’im

Florya, 30 Ağustos 1993

0 yorum:

Yorum Gönder