web 2.0

5 Aralık 2009

KIVRIMLI SOKAĞIN KÖŞESİ - 2005- ŞİİR / 3-1

BEN YOKUM ARTIK

Ben yokum artık

Bundan sonra sakın ha

varmışım gibi hareket etmeyin

çalın, çırpın, yeyin

arta kalanı bırakmayın bu alanda

bir yerlere dehleyin

varmışım gibi davranmayın sakın

ben kimim biliyor musunuz

tabi biliyorsunuz canım

seçim meydanlarında yağladığınız

göklere çıkardığınız

bir oy uğruna yalakalık yaptığınız

sonra da meydanlarda copladığınız

Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin

Ayşe, Fatma, Gülizar’ ım ben

Alabildiğince saf

ve temiz yüreğimizle inanmışken

kandırdığınız

işte o halkım ben

Ben yokum artık

ben varmışım gibi davranmayın

ben korkak, ürkek alıştırılmışım

seksenden bu yana almışlar kimliğimi elimden

programlanmışım

dokuma tezgahlarında dokunan kumaşlar gibi

tek bir örnek gibi yetiştirilmişim

herkesin rahatlıkla üzerime oturulabileceği

canım çıksa da sesimi çıkaramayacağımı bilirim

tek bir örnek halı gibi

ama alımlı, hoş ve cezbedici yetiştirilmişim

kaybetmişim benim olanları

aramak da istememişim ne tuhaf

kendini arayanlar

kendilerini dört duvar arasında bulmuyorlar mı

ama biliyorum ben

seksenden öncesini de

seksenden sonrasını da biliyorum

zaman, zaman çatlak sesler denilen

oysa düzenli, oysa bilinçli çığlıklar

gökyüzüyle buluştuklarında

kulaklarımızın pasını açmakta

karanlıklar bir mum ışığı ile

nasıl aydınlanıyor arada bir de olsa

görmekte bizi yok sayan

bize rağmen bildikleri gibi davrananlar

ben halkım

ben bağımsızlık savaşlarının

top mermileri altında inim, inim inleyen

ama ölmeyen bayraklaşan Kara Fatma’yım

ben Yörük Ali’yim

Ben Anadolu’ mun her tarafını

canı pahasına koruyan

Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin’im

Ayşe, Fatma, Gülizar’ım ben

24.10.1997

Küçükçekmece-İkitelli yolunda yazdım.

BAKMAYIN

Bakmayın arada bir

tatsız tuzsuzluğuma

vaktinden önce yetişmişiz

olgunlaşmışız hamlığı yaşamadan

güneş mahsulü ile

sera mahsulü hiç bir olur mu

a gözünü sevdiğim

ondandır benim mayhoşluğum

ondandır arada bir

tadımın olmayışı

bilemedin mi a iki gözüm

DERTLİ ŞAİR

Senin ruhuna sağlık

gözüne,

eline,

diline

sesine sağlık

soluğuna,

nefesine

güzelim ezgilerine sağlık

gözlerinin parıltısına sağlık

güneş aydınlığı gibi gözlerin

yüreğin sevda dolu

bir Yunus

bir Karac’oğlan

bir Pir Sultan Abdal

her birisi

Senin ruhuna sağlık

dertli şair

gözüne,

eline,

diline

sesine sağlık

dizelere can veren yürek

yüreğine sağlık

emeğine sağlık

dertli şair

28.12.l997

SEN NE SANIRSIN

Boşuna mı ağardı saçlarım sanırsın

Göz kenarlarım boşuna mı kırış, kırış

Arada bir beynimin beni ihmal edişini

zevkinden mi sanırsın

yorgunluktan a gözünü sevdiğim yorgunluktan

göremiyor muyum sanırsın

kırlarda dolaşırken rengarenk çiçekleri

Hissedemiyor muyum sanıyorsun

yüreğinin gözlerine doğru akışında

bana nasıl baktığını

hissediyorum tabii

ama söyleyemiyorum biliyor musun?

söyleyemiyorum

Utangaçlığımdan a gözünü sevdiğim

utangaçlığımdan

Sevdalanmak

yoruluncaya kadar

yanına her yanaştığımda

titreme krizlerine girercesine

hoplayan yüreğini

avuçlarımın içine almak

sonra yüreğini yüreğimin yanına koymak

Sevdandandır a gözünü sevdiğim

sevdandan

28.12.1997

SANA EL VERMEK İSTİYORUM

Sana el vermek istiyorum

Yüreğim el vermiyor ki,

Sana koşmak istiyorum

Buna gücüm yetmiyor ki,

Sana bakıp görmez gözler

Görmesini bilmiyor ki,

Ah çekerek yanan gönlüm

Yanmasını bilmiyor ki,

26.8.1995

GECELER

Kahırlarımı tek taraflı paylaşırken onunla

benimle konuşmuyorsa bile

sessiz, sessiz dinlemesi var ya

yetiyor insana

arada bir yıldızların kayışında

kesiyor konuşmamı sadece

ya da

ayın şavkı vurunca üstüme zaman zaman

mektuplar yazarım

cevabının gelmeyeceğini bile, bile

aşık olurum karanlığa ne tuhaf

ne tuhaf

şiirler yazarım onun için

bir söz dahi söyleyemeyeceğini bile, bile

yıldızlarına laf atarım

Ay’a el sallarım gecenin sessizliğinde

göz kırparım

hani kaçamak göz kırparsınız ya

sevdiğinize

sonra utanır

yüzünüz kızarır ya birden

hoş pek de yüzüm kızarmaz ya hani

kızarsa da ne fark eder ki,

dost geceler ve sırdaş geceler

sessiz sakin gibi görünseler de

bakmayın siz benim yüreğim gibi olur

arada bir

uyku tutmaz bir türlü

ne debelleşir debelleşir kendi kendine

benim debelleştiğim gibi

namusuz geceler

UYUYAMADIM BU GECE

Bu gece tadımla yatayım istedim

tadımla uzanayım yatağıma

sarmaş dolaş yorganımla iki büklüm

ne gezer

bütün mahallenin derdi

benim derdim oldu

komşunun evde kalmış kızı

bir gün önce konuştuğum

bakkalımızın sıkıntıları

sözleşmişler sanki kahrolası

hepsi birden geldiler

hepsi birden davetsiz misafir

ve hepsi birden benimleler

hem de yatağımda

gel de uyu

gel de uykun gelsin

kaçtı vallahi de billahi

kaçtı bu gece uykum

oysa sözleşmiştim kendimle

şöyle uzanır uzanmaz

uyuyacaktım

tabi komşumuzun sıkıntısı

bakkalın derdi tasası

bana gelmeden önce

5.1.1998

BAHAR KOKUSU

Bahar kokusu

bir hoş, bir güzel ki,

iliklerine kadar çek

ne güzel kokuyor toprak

ne güzel oynaşıyor

toprakta solucanlar

böcekler, karıncalar

hepsi bahar kokusu peşinde

ağaçlar salkım saçak

rengarenk çiçekler

sanki bayram yeri her taraf

güneş alabildiğince parlak

çocuklar alabildiğine coşkulu

gözünü sevdiğimin baharı

benim gençliğim gibi

deli-dolu

sevda dolu yüreği, aşk dolu

benim yüreğim gibi

çek iliklerine kadar çek

ne güzel de kokuyor toprak

ne güzel oynaşıyorlar

yeşillikler üzerinde sevgililer

ağaç altları mekanları

tabi onların bahar zamanları

işte o baharlar

bir zamanlar

benim de yaşadığım baharlardı

5.1.1998

YAPRAK YEŞİLİ GÖZLÜM

Çocuklarımın anasına

Bak be güzelim

yeminler olsun ki seviyorum seni

gözlerini

bakınca kaybolduğum

yeşil-ela karışımı gözlerini seviyorum

bana tahammülünü

çekilmezliğimi

nasıl olup da

beni çekebildiğini seviyorum

sabrını seviyorum

yaprak yeşili gözlüm

yıllardır

sana vermek isteyip de

veremediklerimi düşündükçe

ben bile kızıyorum kendime

ben bile bazen

beni sevmiyorum

ama senin beni sevdiğini gördükçe

ben senin için

beni seviyorum

seni seviyorum

yaprak yeşili gözlüm

seni seviyorum

5.1.1998

ÇOCUK

Gözlerinden öperim çocuk

yanaklarından

pamuk ellerinden öperim

seni özlerim çocuk

yıllardır arar dururum

gözlerinin o saf

ve o sıcak bakışlarında

hep ısıtmak isterim

donmuş yüreklerimizi

solmuş yüzlerimizi

yeşertmek isterim çocuk

ve çocuk olmak isterdim hep

olamayacağımı bile, bile

yüzümüzdeki o tatlı tebessümü

kaybetmeden önce

hep öyle kalmak isterdim

senin gibi

olmadı be çocuk

olmadı işte

beceremedik ve büyüdük

büyüklüğün ne demek olduğu öğretilmeden

gözlerinden öperim çocuk

yanaklarından

pamuk ellerinden öperim

1.2.1998

BEY

Biz hemen ağlarız bey

gözümüz çağlayanlar gibi,

fışkırır yüreğimiz yerinden

engel tanımaz

Biz hemen ağlarız

ağlar göz pınarlarımız yüreğimiz gibi

yüreğimizin her hop edişi

korkutur bizi bey, korkutur bizi

Göz yaşı hasrettir bey

hiç hasretlik çektin mi sen

göz yaşları sevinçtir bey

uçarcasına açtın mı ?

kollarını her bir yana

kucaklamak için sevgiyi

kavuştuğunda umuduna

aktı mı heç göz pınarların?

yüreğin boşanıverdi mi heç bey?

gözyaşları umuttur bey

umuttur göz yaşları

Bir bahar günü

çakan şimşeklerin arkasından

yağan yağmur sonrası

kokladın mı heç toprağı

sevdin mi bey, sevdin mi heç, sevildin mi?

senden karşılık istenmeden

Sevgimdir akan göz yaşlarım,

sevgimdir bey

Ondandır akar çabucak

paylaşmak için bey,

paylaşmak için sevgiyi

27 Mart 1998

HADİ VAR MISIN?

Yoksa ağlamak mı istiyor gözlerin

gözlerini sevdiğim

Büyük gürültülerle

şimşekler çakıyor beyninde

ağla, ağla ki rahatla

çaksın şimşeklerin

çaksın da neler olacaksa olsun artık

Yoksa ağlamak mı istiyor gözlerin

pamuk yanaklım

titreyen ellerinde

korumaya çalıştığın sevgini

kaybetmek korkusu mu yoksa?!

Sevdadandır diye söylemişlerdi

çakan şimşekler

yanık öykülerin isyanı

Yoksa ağlamak mı istiyor gözlerin

çakan şimşeklere ortak olmak için

titreyen ellerinde korumaya çalıştığın

sevgine ortak olmak için

belki seninleyim

Benim de ağlamak istiyor gözlerim

beynimdeki şimşekler dur durak bilmiyor

hadi var mısın?

gözlerini sevdiğim

birlikte meydan okuyalım

çakan şimşeklere

hadi var mısın?

hadi var mısın?

27 Mart 1998

NASILSIN?

Nasıl mıyım?

yağmur bulutları gibiyim

kimi kez kapkarayım

korkutuyorum insanları

kimi kez romantikleşiyorum

pamuk tarlası gibi

yayılmışım gök yüzüne uçuyorum

Nasılsın deme bana dostum

Görüyorsun işte halimi

saç sakal karışmış birbirine

şakülü bozulmuş

esvap pecmürde

öyle görünmüyor muyum

öyleyim, öyle görünüyorum

gizleme benden

Nasılsın deme bana

çocuk gibiyim biliyor musun?

Anasını bulamayınca yanında

panikleyen çocuk gibiyim

Memesi alındığında ağzından

Ağlayan bebek gibiyim

Nasılsın deme bana

Nasılım?

Oradan nasıl görüyorsun beni

nasıl görüyorsan öyleyim işte

Niye soruyorsun

Nasılsın diye?

YİNE SEVDAM UÇMUŞ BAŞIMDAN

Kahrolası

yine sevdam

uçmuş başımdan

Tepemde loş ışıklar

masalar rakı dolu

Adına ne dersen de

yudumla

tadına aldırış etme

acı da olsa

geçer

alışırsın

alışırsın gözünü sevdiğim

uzaktan gelen

hoş ve tatlı melodiler

sarhoş eder seni

içilen rakılar değil

Kahrolası

yine sevdam

uçmuş başımdan

16.04.1998

YİTİK ŞİİRLER

Sıra size mi geldi

Teker teker terk ediliyorum

Siz de mi?

arada bir sırlarımı paylaştığım şiirlerim

Siz de mi terk etmek niyetindesiniz

Ne zaman kahırlansam

bir demet sevdam

bir yudum sevgim

niyetine sarılırken size

Uzaktan el sallayışınıza dayanamıyorum

Hoşa gitmeseniz de

çok sevilseniz de

alışamıyorum yokluğunuza

Ne zaman kalemimle

dostluk kurmaya çalışsam

Ya mürekkebi biter

ya kırılıverir ucu kalemlerin

Ya da bir ses duyarım gaipten

“terk ediyor seni şiirlerin” diye

kimi kez umut derim

baharın ilki gibi taptaze

kimi kez kara kış gibi çekilmez satırların

ürkek yürekleri avuçlarında

sevişirken gençlerimiz

köhne yerlerde kaçamak

sen gençliğini hatırlardın

derinden bir “ahh!” çekerdin hani.

Hani

Şimdi orada ben olsaydım

Sen anlatsaydın yitik şiirlerim

Saldır da büyü derdi koca ozan

Saldır da gör diyorken

satırlarımın her bir sözcüğü

Dermansız parmaklarımın arasından

kayıp giderken kurşun kalem

hatırlatırken sana çaresizliğimi

Yetişebilir misin

yeniden yazmak için eskisi gibi

yeniden geri döner misin yitik şiirlerim

Sevdam

Nefretim

Kimi kez kendimin saklandığı

Kimi kez sevdamın

Hadi kucaklayın beni

Bekledim hep bekledim

Hadi gelin artık yitik şiirlerim.

O SENSİN İŞTE

Kalbimin o hummalı

atışlarında çıkardığı

o gizemli sesler var ya sevdiğim

arada bir korkutur ya seni

yaşamak gibi hoş ve güzel

ölüm gibi soğuktur insana

arada bir teklemesi

ürkütür bilir misin

dönüşü olmayacakmış gibi

bir kabus gibi gelir insana

uçarsın havalarda

baharda açan tomurcuğu gördüğünde

koklamak istersin dalındayken

koparamaz parmakların bilirim

yaşamı sevmektir işte

tomurcuk

tıpkı umut gibi

yaşamak denilen hengame

o uzun yolculukta akıp giderken

doğmayı öğretirken bir başkasına

yaşatmak o işte

kalbimin o hummalı atışlarında çıkardığı

o gizemli sesler var ya

o sensin işte

13.07.1998

SELİM BEBEK

Merhaba Selim bebek

Eksikliğini hissetmiştik

Bekliyorduk aylardır

Hani yerini de hazırladık

biliyor musun

Pamuk gibi yatağın

mışıl mışıl uyuman için

annen sütünü vermek için

ağlamanı bekleyecek Selim bebek

Bilmiyorum tabi

ağlamayanınca meme vermiyor

artık anneler de

Karnın acıkınca ağla bebek

bakma gözlerinin içine annenin

sessiz, sessiz bakma

alıştırma sessizliğine

arada bir hırçınlaş Selim bebek

Arada bir gül ama

08.05.1998

DARACIK DÖRT DUVARDANDIR DÜNYAM

Daracık dört duvardandır dünyam

Tek pencere açmışlar tepesinden

Arada bir yıldızları seyreder

arada bir selam yollarım ay dedeye

Tek pencere açmışlar tepesinden

her kayan yıldızlar

Oynatır yüreğimi yerinden

Korkarım

acep ne ola diye

O tek pencereden

Arada bir de olsa

gezintiye çıkarım o küçücük dünyamda

Kah duvar taşlarını sayarım

Kah davetsiz misafir karıncalardan

Hesap sorarım

“buraya gelirken kimden izin aldınız”diye

sabah bir başka doğar benim dünyama

güneş bir başka güzeldir

güzel olmasa ne fark ederdi

seçme şansım mı var!

Gök yüzüyle dostluk kurmaktan başka

Daracık dört duvardandır

Penceresi tepemde olan

Kale duvarlarından daha kalın

Daha yüksek

Ve daha acımasız gelirler üzerime

Yıkmak isterdim elimden gelse

Görmeyi zaten unuttuk

Duymak isterdim

Gökyüzünde yıldız kayışının dışında

Uçuşan kuşların kanat çırpışını

Öpüşen gençlerin mutluluk seslerini,

Gülüşlerini

Ağlayan yaz çiçeğinin

Akan yaşlarını göremesem de

Ortak olmak isterdim dertlerine

Yok bire kuzum yok

Hayat yok dört duvar arasında

Yaşamanın dışında bize

Kayan yıldızları,

Düşen göktaşlarını

İzlemekle yetin demişler

Arada bir de

Penceremin üzerinde uçuşan

Kuşların kanat çırpışını

YAKINDIR TUŞ YAPMANIN ZAMANI

Kör talih mi dersin adına

Kör Salih mi bilemiyorum

Bilemiyorum

Olmuyor işte ela gözlüm

Kumaşı mı eskimiş

İpliği mi sağlam değil

Tutmuyor işte dikiş tutmuyor

Uğraşmıyor muyum sanırsın

Hemi de nasıl

İnan bana

Beynim çatlayıncaya

Damarlarım patlayıncaya kadar

Kafa yoruyorum

Sana yeminler ederim

Hiç bu seferki kadar uğraşmadım

Kahrolmadım

Bu seferki kahrolmuşluğum gibi

Bakma sen

Gözlerim gülüyor gibi gelir sana

İnanma

Vallahi de yalan billahi de

Ama ne yaparsın ki yaşam zor

Zor gözünü sevdiğim

Hani bilir misin

Ben inatçıyım diye övünürdüm

Bakma sen karamsar düşündüğüme

İsterse tüm aksilikler sözleşip gelseler bile

Kumaşı eski de olsa

İpliği çürük

Yenisini denemek var ya

Var ya öyle bir şansım

Kurtuluşu yok

Yok kaçışı güzel günlerin

Yeter gari

Hasım da olduk hani biliyor musun

aksiliklerin her türüne

Aldatılmışlığın sırasını savdım

Her nerede ise yeni dokunmuş kumaş

sağlam iplik

Bulmak boynumun borcu oldu

kaçışı yok

Yaşamak var ya yaşamak

bir tatlı mutluluktur

bir tatlı hoşluk

Öyledir işte yaşamak

Yaşamak var ya yaşamak

Oysa

Benim işim değil mi zoru tuş etmek

Bir silkeleyişte tuşa getirmek

Ha ha hayyy!

Hoş olur bilir misin hoş

Yakındır tuş yapmanın zamanı bıkmak yok

karar verdim ela gözlüm

karar verdim

24.06.1998

ÇAKTIRMA ÇOCUKLARINA

Anlamaz çocukların

cebindeki paranın azlığından

Anlamaz saçlarının neden

aklandığından

Yavrucak para ister

çikolata gerektir ona

sen dertlere gark olmuşsun

umurlarında mı dünya

Gel anlatabilirsen anlat

sıkıntılarını çocuğuna

onun gözünde babadır

en büyük olan

Gerisi fasa fiso

gerisi yalan

Boş ver be güzel dostum

babalık var ya serde

Çocukların öyle bilsin

yerlerde sürünsen de

Anlamaz çocukların

derdin tasan olsa da

Kahır senin çile senin

Boş veeer

çaktırma çocuklarına

15.09.1998

AH BE POSTACI

Yorgun görünüyor gözlerin be postacı

Sırtında çantan çöktürmüş omuzlarını

Sıcak da başına bela hani biliyor musun

bir ağaç gölgesi

ne de işine yarar ki

Mesela uzatmışsın ayaklarını

toprağın serinliğinde

dinlendirmeğe çalışırsın

Arkanı da dayayınca ağacın kalın gövdesine

Bir de cigaranı hafif, hafif tüttürüverince

Hoş olur demi postacı hoş olur.

Hoş olur da

izin vermez bilirim

sendeki bu görev aşkı

sen başkalarını mutlu edersin

arada bir üzsen bile

Ne kendini aklına getirirsin

ne yorgunluğunu

Bilirim hayal bire kuramazsın

çantan sırtındayken

eksik, gedik düşünmekten

Ah be postacı

Uzanıversen şuracığa

yanında ağacın seni bekleyen gövdesi varken

Bir de kuramadığın hayallerini kursan

Yorgun görünüyorsun be postacı

seni bekleyen şu ağacın gölgesinde

şöyle bir uzansan

29.06.1998

(1)

ÇOCUK

Üzgünüm çocuk

Kaç kez söz verdim sana

kaç kez yalancı çıktım

Biliyorum

yine bana yalancı diyecek

yine benimle konuşmayacaksın

Bak be çocuk

istemiyor muyum sanıyorsun

üzmek mi istiyorum seni

Olmuyor işte

olmuyor be çocuk

Benim de çocukluğumda

istediklerim olmazdı biliyor musun

Ne yapalım çocuk

bir gün, ama bir gün

Söz be çocuk sana söz

istediklerinden fazlası olacak

Olacak be çocuk

ne bileyim

içime doğuyor işte

Kızma bana

sakın ağlama çocuk

yalancı deme bana

babalar yalancı olmaz çocuk

babalar yalancı olmaz.

22.09.1998

SEVDAM

Sen insanların yüreğini görebilir misin gözlerinden

gözlerinden anlar mısın

O boş, boş bakışların derinliklerini

Kiminin yüreği yufka

kiminin demirden sert

ve silah gibi soğuk

Çıkabilir misin gözler arasında yolculuğa

konuşabilir misin

tek sözcük dahi söylemeden saatlerce

Yürekleri tanımak için sevdalanır mısın

Ah o sevdam

Kış soğuğu gibi dondurucu

çöl kumu gibi yakıcı sevdam

Akıp giden çağlayanlar gibi

kaybolan günlerimin arasında

yakalamaya, kucaklamaya çalıştığım sevdam

Arkasından ağıtlar yaktığım

türküler çığırdığım

yiğitler verdiğim sevdam

Sevdam

Benim sevdam

NE BİÇİM AŞKSA BU

Hani yıldırım aşkı derler ya

Görür görmez

ansızın yürekleri hoplatan

Beyninde alabildiğince

düşünce ırmağı akarken

Tek bir damlasını akıtamazsın ya aşkına

Yersin kendi kendini

Kah meyhaneler

paylaşır seninle

kah yalnızlığını

gecelerle paylaşırsın

Aşkıma teselli verir gibi

Arada bir mırıldanırsın

Hani aşık olmak derlerdi ya

Bin kez haykırmak istediğin halde

Bir kez bile konuşamasın ya

yer bitirir ya seni

yine de aşktan vazgeçemezsin ya

Ne biçim aşksa bu

BAK SEK ŞU ALLAH’IN İŞİNE

Bak sen şu Allah’ın işine

hiç özlemem derken

hiç aramam derken

aradıklarımın içinde

hiç olmayacaksın derken

bak sen şu Allah’ın işine

Arar oldum,

arar oldum

neden aradığımı bilmeden

anlamadan sana olan tutkunluğumu

tutsak oldum

Hani geçen yıllar desem

Geçen yıllar bile iz bırakmadı ki senden yana

senden yana var olanı da götürdü

hani neylersin

arada bir avunduğum boş saatlerimde

boş saatlerimde arada bir mırıldandığım

bazen benim bile duyamadığım

mırıltılarım sana dair

hepsi birden kaybolup giderken

bak sen şu Allah’ın işine

her nedense düşlerime bile girmezken

sensiz geçen gecelerim olmadı

şu son günlerde

çat kapı koşar gibi geliyorsun

geliyorsun sanıyorum

Türk filmlerinin kavuşma sahnesi gibi

tam sarılıyorum sanıyorum

kendimi kucaklıyorum

bak sen şu Allah’ın işine

hiç özlemem derken

hiç aramam derken

aradıklarımın içinde hiç olmayacaksın derken

arada bir eski kaldırım taşlı

dar sokağı adımlarken bir bir

bir bir sen gelirken aklıma

Arnavut kaldırımlı parke taşlarına oturmuş

unuttum derken seni

bak sen şu Allah’ın işine Sen geliyorsun ,

gözlerin geliyor sözlerin geliyor

gözlerimin önüne

bak sen şu Allah’ın işine

TAŞ GİBİYDİK UFALANDIK

Taş gibiydik ufalandık

toprak olduk

yiyince yağmuru

arkasından acı bir dolu

gelince

iflah mı olur insan

güneş açsa ne yazar

çatlamışsa bir yerinden

iflah olmaz artık

taş gibiydik ufalandık

bir dere suyu önünde

kah orası

kah burası derken

kayboluverdik de

haberimiz yok

ne oldu nasıl oldu

anlamadan

kayboluverdik

bizden öncekiler gibi

bizden öncekiler gibi

unutuluverdik

7.9.1995

Potino Kundura

Bakırköy

DOSTLARIM

Gün gelir; ben bile sorarsam beni

Yok deyin dostlarım yok deyin n’olur.

Kahırı çilesi ne varsa onda

Çok deyin dostlarım çok deyin n’olur.

“Kendini durmadan arardı” deyin zahir

Doymadı yaşama, hep çekti kahır

Gönlü hep zengindi, yaşamış fakir

Vah deyin dostlarım, vah deyin n’olur.

12.04.1999

... VE BİR ORMANSIN ÇOCUK

Daha sen bir fidansın çocuk,

Kıyamam sana

Bir ç içeksin, gül misali

Korkarım koklayamam seni

Bir ağaçsın çocuk

Yakın gelecekte meyveye dönüşen

Altında sevgililerin buluştuğu

...ve bir ormansın çocuk benim düşümde

her çeşit ağacın

kardeşçe yaşadığı çocuksu dünyanda

bir dünyasın çocuk

içinde çocuk şarkılarının söylendiği

ve bir orman gibi

kardeşçe yaşanılan bir dünya

BAHAR VE CUMHURİYET

Ben baharı yaşamak isterim.

Kır çiçeklerinin arasında

arada bir elime batan dikenler olsa da.

Ben pırıl, pırıl bir gökyüzü isterim.

Maviliğinin, göz kamaştırıcı güzelliğinin

Uçsuz bucaksız derinliklerinde kaybolmak isterim.

Bu özgürlüğün düşte yaşanmasıdır işte.

Vazgeçilmez bir tutkudur.

Sevdadır, Aşktır bahar.

Yeniliktir güzelliktir, canlılıktır.

Karıncaların, böceklerin

. Göçmen kuşların göç ederek,

bir tarafta kaybolan baharın son ölümünü görmek istemeden,

yeni baharların yaşandığı

özgürlüklere uçmaktır onlar için.

Ne pahasına olursa olsun uçmak.

. Bir bahardır Cumhuriyet.

Güneşin bile kısaltamadığı bir bahar

Bir sevdadır, bir tutkudur

bahar çiçeklerinin alabildiğince sergilendiği bir dünyadır Cumhuriyet.

Cumhuriyet Millettir.

Özgür iradedir.

Cumhuriyet birey demektir

Birey düşünce, düşünce üretim,

üretim refah, mutluluk demektir. Gerçekten vazgeçilemeyen bir tutkudur Cumhuriyet.

Vazgeçildiğinde, bireyin yok olması demektir

Özgür düşüncenin yok olması

Cumhuriyet, insanın damarlarında dolaşan kan,

Cumhuriyet bir yürektir asla durmayan bir coşkudur.

On sekiz yaşlarında bir delikanlı gibi.

Gözü pek yiğit bir Anadolu insanı,

Urumeli insanıdır Cumhuriyet.

Bir ağaçtır, dallarında meyvelerin boy verdiği,

bir tarladır

ucunda boy boy başakları olan ekinlerin yetiştiği.

Cumhuriyet kardeşliktir,

her renkten insanın el ele tutuşabileceği,

barış şarkılarının; kır bahçesindeki çiçekler gibi,

insanın içine name kokuları salıveren.

Vazgeçilebilir mi Cumhuriyetten?

Elbette vazgeçilemez.

Güneş balçıkla sıvanır mı ki,

Cumhuriyet’ten vazgeçilsin.

Daha iyisi var mi ki vazgeçelim

. Daha güzeli, bireye daha özgürlük veren,

daha mutlu kılan

ve adı Cumhuriyet olmayan bir rejim var mı?

Ve Cumhuriyet;

Bir bahar gibi tazelik,

bir sevda gibi tutsak

ve bir aşk gibi yaşamaktır.

“ vazgeçilmez bir tutkudur Cumhuriyet.”

KIVRIMLI SOKAĞIN KÖŞESİ

Bak yine bekledim seni

Kaç günler beklediğim gibi

Gözüm hep kıvrımlı sokağın köşesinde

Kaç günler günleri devirdi

kaç geceler geceleri

Sayamadım kaç kez devirdim

tesbih ipine sıralanmış

zeytin çekirdeklerini

Kaç kez ya sabır çektirdin bana....

Yoksun!

Bir türlü göremedim.

Şu bizim kıvrımlı sokağın köşesinden

Hep gelmeni hayal ettim oysa

Oyunlar oynarken bile gözüm hep oradaydı

Bazen oyun bozanlık da yapıyordum

hani biliyor musun?

Bazen oynamıyorlardı arkadaşlarım benimle

“başlarım” diyorlardı senin geleceğine

“başlarım”

hep seni bekledim

kaç sabahlar geceye dönüştü

kaç geceler sabah oldu.....

Yoksun!

Oysa sensiz ne sabahların önemi vardı

Ne geceler bir anlam taşıyordu artık

Hatırlar mısın sana şiirler yazardım hep

Ben okumak isterdim sana

Bazen beni kırmaz dinlerdin

dinlemeye çalışırdın aslında

Anlamadığımı sanırdın

öyle değil mi?

Anlamaz mıyım!

Senin kalp atışlarının

Sakinliğini, deliliğini bilirim ben

Anlamaz mıyım!

boşuna mı gözüm

şu bizim kıvrımlı sokağın köşesinde,

boşuna mı yıllardır

bıkmadan usanmadan bekliyorum seni

boşuna mı bekliyorum sanırsın

Yunus ARIKAN

11.06.1999

“ŞAİRİN DÜNYASI ŞİİRİN

DİZELERİ İLE TANIŞTIĞINDA ....”

Bir tutamlık dizeler içine

derinlemesine girdiğinizde

şair dünyasını serer

göz önüne sayfalarca

hiç bitmesini istemediğin......

kimi zaman,

günlerce uğraşsanız bile konuşamazken,

dizeleri hiçbir şey anlatmazken size

kimi zaman derin duygular içine sürükler sizi

kimi zaman çocuklar gibi şendir,

yaşı sorulmaz şairin.

Kimi zaman, bir derviştir,

seyyah olur bu alemi gezer

ne yaptığını kendi bile bilemez delicedir,

görenler bir anlam veremez

esvabı mucibesine.

Ve o şair ........

şiir ormanında özgürce dolaşırken,

kendi dizeleri ile karşılaşmaya görsün,

bir çırpıda kırkında bile olsa

tokuşturur kadehleri

ve o anda kadeh şakırtıları arasında

şiir bile yazdırır insana,

Mesela;

“Kırkından sonra tanışmak zor seninle

neredeydin bunca zaman, tanışmadık niye,

vurgun yemiş tekne gibi sallanırken serserice,

tokuştur kadehi safamız olsun,

gün sabahmış, gün akşam

aldıran var mı ki?

Kadehin sonu gelmiş çıldıranı hani

Unutmak ister gibi tüm dertlerini,

Tokuştur kadehi safamız olsun,

Ey sevgili sanma ki kölenim senin,

Sanma ki sevgili kölemsin benim,

En sonunda dolacak o çukur bizim,

Tokuştur kadehi safamız olsun.”

ve yaşama meydan okurcasına

tokuşturur kadehini şair

Şair’in dünyası

şiirin dizeleri ile tanışmaya görsün,

Abdala döndürür şairi

habire yazar,

habire okur fakir,

şair’in dünyası

şiirin dizeleri ile tanışmaya görsün,

bir Nazım olur ki,

dizeler bile eğilir önünde,

bir Ümit Yaşar da dizeler aşka can verir

sevgiyi şırıngalar yüreklere

ve bir daha koparamaz,

söküp atamaz kimse onu.

Şair’in dünyası

şiirin dizeleri ile tanışmaya görsün,

yazılar yazdırır,

dizeler sıralar peşi peşi sıra

uzayıp gider

zamanda yolculuk yaparsın

şairin dünyası şiirin dizeleri ile tanıştığında

sanki bir meltem esintisi yumuşaklığında

GEÇ KALDIN BE ARKADAŞ

Yine sen ha!

Gel bakalım ne olacaksa?

Neyim kaldı ki vermedik sana

Canım mı?

Yook! Yok öyle yağma!

Onu söz kestik bir başkasına

Ha geldiler

ha gelecekler bu canı almaya.

Ama sen!

sen havanı alırsın....

Bu kadeh

Bu canı uğurlamak için

Kalkıyor havaya

Geç kaldın be arkadaş

Bu can için söz kestik bir başkasına.

Yunus ARIKAN

14.06.1999

HENÜZ ON DOKUZUMA YENİ BASTIM

Bakmayın saçlarımın

kar beyazı olduğuna

göz kenarlarımın kırışıklığına

kanmayın sakın

yüreğim tap tazedir benim

gönlüm alabildiğince geniş.

“Kırk üç yaşındasın”

diyor nüfuz cüzdanım ama

o da yalancı insanlar gibi

henüz on dokuzuma yeni bastım.

Arada bir unutkanlıktır

gelir-gider ama olsun

gençlik unutkanlığıdır

akılları bir karış havada olan

bazen deli rüzgar gibi eser gider

gençlik başımda duman

bazen film şeridi gibi

zaman içinde sevdam

bakmayın saçlarımın

kar beyazı olduğuna

göz kenarlarımın kırışıklığına

kanmayın sakın.

Yunus ARIKAN

18.10.1999

SEVDA ÇİÇEĞİNİ GETİRECEĞİM SANA

eşime

Belki böyle bir uçak

getiremeyecek beni sana

belki uçarak gelemeyeceğim

gökten zembille inercesine

belki gökyüzünün maviliğini

seremeyeceğim kucağına

pamuk desenli bulutlar üzerine

oturtamayacağım seni ama

Sana gökyüzü maviliğinden yoksun

toprak kahverengisi düşlerimle

umut yüklü heybemle geleceğim

Daha çok “sevgi” denilen

nevalem omuzlarımda

sana yorgunluğumla

sana hasretimle

ve sana

çocukluğumla geleceğim

Sana sıkıntılarımla değil

içinde sevda çiçeklerinin boy verdiği

sevgi ormanını getireceğim

Nasıl becerebilirim bilemiyorum ama

Böyle düşünüyorum işte

Bilesin ki,

sevgi ormanını getiremesem bile

bir ormanı içinde barındıran

Sevgi çiçeğini getireceğim

sevda çiçeğini getireceğim sana

14.02.2000

Sevgililer gününde “Sevgili eşime”

SEN HEP DÜŞLER KURARDIN!

Sen hep düşler kurardın,

düş sınırlarını zorlarcasına.

Tüm geçmişine lanetler okurcasına

peşi peşi sıra yuvarlardın

“aslan sütü” adını verdiğin düş iksirini

Nutuklar çekerdin

seni can kulağı ile dinlediğini sandığın

masandaki dostlarına(!)

Sen, hep düşler kurardın rakı sofralarında.

hep sende gizli kalan ve

bir türlü kimseyle paylaşamadığın

bir dünya seçerdin kendine

içinde yalnızca,

düşlerinin servis yapıldığı bir dünya

Her seferinde yudumladığın kadehine,

meze ederdin düşlerini.

gecenin gizemli sessizliğinde,

sen ve gökyüzü,

bir de restaurant’ın loş ışıkları arasında

paslaşıp dururdun aklına ne gelirse.

Yanındaki arkadaşlarına “şerefe” deyip

yarısı boğazına,

yarısı alt çenenden aşağı doğru inerken

elinin tersiyle de silmeye çalışırdın

aslan sütü akıntılarını.

Bir limana sığınmak isterdin oldum olası.

Çözmek istemediğin,

kendince büyük olan; “küçük sorunlarından”

kurtulacağını sandığın bir liman arardın

. adına “arslan sütü” dediğin,

Şimdi sen yoksun artık.

Sen, düşlerinle birlikte aramızdan ayrıldın.

Bilesin ki,

kimselere ders olmadı yaşamın,

kimseler aldırış etmedi bile, aramızdan ayrıldığına.

kimileri, “iyi biliriz” dedi,

Kimileri, dudaklarını bile oynatmadılar,

Hoca efendi’nin

“Bu meftayı nasıl bilirsiniz?”

diye sorduğunda...

Ha! Unutmadan söyleyeyim;

yine eskisi gibi, eski mekanların.

hatta eskisinden de kalabalık içkili restaurant’lar,

birahaneler, ıssız kuytu dipleri.

eskisinden de kalabalık

sen aramızdan ayrıldıktan sonra

kaç tane açıldı bilemiyorum ama,

kapananı da olmadı ne tuhaf.

Biliyor musun senden sonrakiler de,

senin gibi cesaret edemeyip,

üstüne, üstüne gidemedikleri sorunlarını,

“çın, çın” seslerinin,

“şerefe” naralarının örtbas ettiği,

düş iksirlerinde arıyorlar senin gibi

Korkma!

yalnız değilsin.

sanırım, yalnız da kalmayacaksın!!!

Yunus ARIKAN

0 yorum:

Yorum Gönder