BEN YOKUM ARTIK
Ben yokum artık
Bundan sonra sakın ha
varmışım gibi hareket etmeyin
çalın, çırpın, yeyin
arta kalanı bırakmayın bu alanda
bir yerlere dehleyin
varmışım gibi davranmayın sakın
ben kimim biliyor musunuz
tabi biliyorsunuz canım
seçim meydanlarında yağladığınız
göklere çıkardığınız
bir oy uğruna yalakalık yaptığınız
sonra da meydanlarda copladığınız
Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin
Ayşe, Fatma, Gülizar’ ım ben
Alabildiğince saf
ve temiz yüreğimizle inanmışken
kandırdığınız
işte o halkım ben
Ben yokum artık
ben varmışım gibi davranmayın
ben korkak, ürkek alıştırılmışım
seksenden bu yana almışlar kimliğimi elimden
programlanmışım
dokuma tezgahlarında dokunan kumaşlar gibi
tek bir örnek gibi yetiştirilmişim
herkesin rahatlıkla üzerime oturulabileceği
canım çıksa da sesimi çıkaramayacağımı bilirim
tek bir örnek halı gibi
ama alımlı, hoş ve cezbedici yetiştirilmişim
kaybetmişim benim olanları
aramak da istememişim ne tuhaf
kendini arayanlar
kendilerini dört duvar arasında bulmuyorlar mı
ama biliyorum ben
seksenden öncesini de
seksenden sonrasını da biliyorum
zaman, zaman çatlak sesler denilen
oysa düzenli, oysa bilinçli çığlıklar
gökyüzüyle buluştuklarında
kulaklarımızın pasını açmakta
karanlıklar bir mum ışığı ile
nasıl aydınlanıyor arada bir de olsa
görmekte bizi yok sayan
bize rağmen bildikleri gibi davrananlar
ben halkım
ben bağımsızlık savaşlarının
top mermileri altında inim, inim inleyen
ama ölmeyen bayraklaşan Kara Fatma’yım
ben Yörük Ali’yim
Ben Anadolu’ mun her tarafını
canı pahasına koruyan
Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin’im
Ayşe, Fatma, Gülizar’ım ben
24.10.1997
Küçükçekmece-İkitelli yolunda yazdım.
BAKMAYIN
Bakmayın arada bir
tatsız tuzsuzluğuma
vaktinden önce yetişmişiz
olgunlaşmışız hamlığı yaşamadan
güneş mahsulü ile
sera mahsulü hiç bir olur mu
a gözünü sevdiğim
ondandır benim mayhoşluğum
ondandır arada bir
tadımın olmayışı
bilemedin mi a iki gözüm
DERTLİ ŞAİR
Senin ruhuna sağlık
gözüne,
eline,
diline
sesine sağlık
soluğuna,
nefesine
güzelim ezgilerine sağlık
gözlerinin parıltısına sağlık
güneş aydınlığı gibi gözlerin
yüreğin sevda dolu
bir Yunus
bir Karac’oğlan
bir Pir Sultan Abdal
her birisi
Senin ruhuna sağlık
dertli şair
gözüne,
eline,
diline
sesine sağlık
dizelere can veren yürek
yüreğine sağlık
emeğine sağlık
dertli şair
28.12.l997
SEN NE SANIRSIN
Boşuna mı ağardı saçlarım sanırsın
Göz kenarlarım boşuna mı kırış, kırış
Arada bir beynimin beni ihmal edişini
zevkinden mi sanırsın
yorgunluktan a gözünü sevdiğim yorgunluktan
göremiyor muyum sanırsın
kırlarda dolaşırken rengarenk çiçekleri
Hissedemiyor muyum sanıyorsun
yüreğinin gözlerine doğru akışında
bana nasıl baktığını
hissediyorum tabii
ama söyleyemiyorum biliyor musun?
söyleyemiyorum
Utangaçlığımdan a gözünü sevdiğim
utangaçlığımdan
Sevdalanmak
yoruluncaya kadar
yanına her yanaştığımda
titreme krizlerine girercesine
hoplayan yüreğini
avuçlarımın içine almak
sonra yüreğini yüreğimin yanına koymak
Sevdandandır a gözünü sevdiğim
sevdandan
28.12.1997
SANA EL VERMEK İSTİYORUM
Sana el vermek istiyorum
Yüreğim el vermiyor ki,
Sana koşmak istiyorum
Buna gücüm yetmiyor ki,
Sana bakıp görmez gözler
Görmesini bilmiyor ki,
Ah çekerek yanan gönlüm
Yanmasını bilmiyor ki,
26.8.1995
GECELER
Kahırlarımı tek taraflı paylaşırken onunla
benimle konuşmuyorsa bile
sessiz, sessiz dinlemesi var ya
yetiyor insana
arada bir yıldızların kayışında
kesiyor konuşmamı sadece
ya da
ayın şavkı vurunca üstüme zaman zaman
mektuplar yazarım
cevabının gelmeyeceğini bile, bile
aşık olurum karanlığa ne tuhaf
ne tuhaf
şiirler yazarım onun için
bir söz dahi söyleyemeyeceğini bile, bile
yıldızlarına laf atarım
Ay’a el sallarım gecenin sessizliğinde
göz kırparım
hani kaçamak göz kırparsınız ya
sevdiğinize
sonra utanır
yüzünüz kızarır ya birden
hoş pek de yüzüm kızarmaz ya hani
kızarsa da ne fark eder ki,
dost geceler ve sırdaş geceler
sessiz sakin gibi görünseler de
bakmayın siz benim yüreğim gibi olur
arada bir
uyku tutmaz bir türlü
ne debelleşir debelleşir kendi kendine
benim debelleştiğim gibi
namusuz geceler
UYUYAMADIM BU GECE
Bu gece tadımla yatayım istedim
tadımla uzanayım yatağıma
sarmaş dolaş yorganımla iki büklüm
ne gezer
bütün mahallenin derdi
benim derdim oldu
komşunun evde kalmış kızı
bir gün önce konuştuğum
bakkalımızın sıkıntıları
sözleşmişler sanki kahrolası
hepsi birden geldiler
hepsi birden davetsiz misafir
ve hepsi birden benimleler
hem de yatağımda
gel de uyu
gel de uykun gelsin
kaçtı vallahi de billahi
kaçtı bu gece uykum
oysa sözleşmiştim kendimle
şöyle uzanır uzanmaz
uyuyacaktım
tabi komşumuzun sıkıntısı
bakkalın derdi tasası
bana gelmeden önce
5.1.1998
BAHAR KOKUSU
Bahar kokusu
bir hoş, bir güzel ki,
iliklerine kadar çek
ne güzel kokuyor toprak
ne güzel oynaşıyor
toprakta solucanlar
böcekler, karıncalar
hepsi bahar kokusu peşinde
ağaçlar salkım saçak
rengarenk çiçekler
sanki bayram yeri her taraf
güneş alabildiğince parlak
çocuklar alabildiğine coşkulu
gözünü sevdiğimin baharı
benim gençliğim gibi
deli-dolu
sevda dolu yüreği, aşk dolu
benim yüreğim gibi
çek iliklerine kadar çek
ne güzel de kokuyor toprak
ne güzel oynaşıyorlar
yeşillikler üzerinde sevgililer
ağaç altları mekanları
tabi onların bahar zamanları
işte o baharlar
bir zamanlar
benim de yaşadığım baharlardı
5.1.1998
YAPRAK YEŞİLİ GÖZLÜM
Çocuklarımın anasına
yeminler olsun ki seviyorum seni
gözlerini
bakınca kaybolduğum
yeşil-ela karışımı gözlerini seviyorum
bana tahammülünü
çekilmezliğimi
nasıl olup da
beni çekebildiğini seviyorum
sabrını seviyorum
yaprak yeşili gözlüm
yıllardır
sana vermek isteyip de
veremediklerimi düşündükçe
ben bile kızıyorum kendime
ben bile bazen
beni sevmiyorum
ama senin beni sevdiğini gördükçe
ben senin için
beni seviyorum
seni seviyorum
yaprak yeşili gözlüm
seni seviyorum
5.1.1998
ÇOCUK
Gözlerinden öperim çocuk
yanaklarından
pamuk ellerinden öperim
seni özlerim çocuk
yıllardır arar dururum
gözlerinin o saf
ve o sıcak bakışlarında
hep ısıtmak isterim
donmuş yüreklerimizi
solmuş yüzlerimizi
yeşertmek isterim çocuk
ve çocuk olmak isterdim hep
olamayacağımı bile, bile
yüzümüzdeki o tatlı tebessümü
kaybetmeden önce
hep öyle kalmak isterdim
senin gibi
olmadı be çocuk
olmadı işte
beceremedik ve büyüdük
büyüklüğün ne demek olduğu öğretilmeden
gözlerinden öperim çocuk
yanaklarından
pamuk ellerinden öperim
BEY
Biz hemen ağlarız bey
gözümüz çağlayanlar gibi,
fışkırır yüreğimiz yerinden
engel tanımaz
Biz hemen ağlarız
ağlar göz pınarlarımız yüreğimiz gibi
yüreğimizin her hop edişi
korkutur bizi bey, korkutur bizi
Göz yaşı hasrettir bey
hiç hasretlik çektin mi sen
göz yaşları sevinçtir bey
uçarcasına açtın mı ?
kollarını her bir yana
kucaklamak için sevgiyi
kavuştuğunda umuduna
aktı mı heç göz pınarların?
yüreğin boşanıverdi mi heç bey?
gözyaşları umuttur bey
umuttur göz yaşları
Bir bahar günü
çakan şimşeklerin arkasından
yağan yağmur sonrası
kokladın mı heç toprağı
sevdin mi bey, sevdin mi heç, sevildin mi?
senden karşılık istenmeden
Sevgimdir akan göz yaşlarım,
sevgimdir bey
Ondandır akar çabucak
paylaşmak için bey,
paylaşmak için sevgiyi
27 Mart 1998
HADİ VAR MISIN?
Yoksa ağlamak mı istiyor gözlerin
gözlerini sevdiğim
Büyük gürültülerle
şimşekler çakıyor beyninde
ağla, ağla ki rahatla
çaksın şimşeklerin
çaksın da neler olacaksa olsun artık
Yoksa ağlamak mı istiyor gözlerin
pamuk yanaklım
titreyen ellerinde
korumaya çalıştığın sevgini
kaybetmek korkusu mu yoksa?!
Sevdadandır diye söylemişlerdi
çakan şimşekler
yanık öykülerin isyanı
Yoksa ağlamak mı istiyor gözlerin
çakan şimşeklere ortak olmak için
titreyen ellerinde korumaya çalıştığın
sevgine ortak olmak için
belki seninleyim
Benim de ağlamak istiyor gözlerim
beynimdeki şimşekler dur durak bilmiyor
hadi var mısın?
gözlerini sevdiğim
birlikte meydan okuyalım
çakan şimşeklere
hadi var mısın?
hadi var mısın?
NASILSIN?
Nasıl mıyım?
yağmur bulutları gibiyim
kimi kez kapkarayım
korkutuyorum insanları
kimi kez romantikleşiyorum
pamuk tarlası gibi
yayılmışım gök yüzüne uçuyorum
Nasılsın deme bana dostum
Görüyorsun işte halimi
saç sakal karışmış birbirine
şakülü bozulmuş
esvap pecmürde
öyle görünmüyor muyum
öyleyim, öyle görünüyorum
gizleme benden
Nasılsın deme bana
çocuk gibiyim biliyor musun?
Anasını bulamayınca yanında
panikleyen çocuk gibiyim
Memesi alındığında ağzından
Ağlayan bebek gibiyim
Nasılsın deme bana
Nasılım?
Oradan nasıl görüyorsun beni
nasıl görüyorsan öyleyim işte
Niye soruyorsun
Nasılsın diye?
YİNE SEVDAM UÇMUŞ BAŞIMDAN
Kahrolası
yine sevdam
uçmuş başımdan
Tepemde loş ışıklar
masalar rakı dolu
Adına ne dersen de
yudumla
tadına aldırış etme
acı da olsa
geçer
alışırsın
alışırsın gözünü sevdiğim
uzaktan gelen
hoş ve tatlı melodiler
sarhoş eder seni
içilen rakılar değil
Kahrolası
yine sevdam
uçmuş başımdan
16.04.1998
YİTİK ŞİİRLER
Sıra size mi geldi
Teker teker terk ediliyorum
Siz de mi?
arada bir sırlarımı paylaştığım şiirlerim
Siz de mi terk etmek niyetindesiniz
Ne zaman kahırlansam
bir demet sevdam
bir yudum sevgim
niyetine sarılırken size
Uzaktan el sallayışınıza dayanamıyorum
Hoşa gitmeseniz de
çok sevilseniz de
alışamıyorum yokluğunuza
Ne zaman kalemimle
dostluk kurmaya çalışsam
Ya mürekkebi biter
ya kırılıverir ucu kalemlerin
Ya da bir ses duyarım gaipten
“terk ediyor seni şiirlerin” diye
kimi kez umut derim
baharın ilki gibi taptaze
kimi kez kara kış gibi çekilmez satırların
ürkek yürekleri avuçlarında
sevişirken gençlerimiz
köhne yerlerde kaçamak
sen gençliğini hatırlardın
derinden bir “ahh!” çekerdin hani.
Hani
Şimdi orada ben olsaydım
Sen anlatsaydın yitik şiirlerim
Saldır da büyü derdi koca ozan
Saldır da gör diyorken
satırlarımın her bir sözcüğü
Dermansız parmaklarımın arasından
kayıp giderken kurşun kalem
hatırlatırken sana çaresizliğimi
Yetişebilir misin
yeniden yazmak için eskisi gibi
yeniden geri döner misin yitik şiirlerim
Sevdam
Nefretim
Kimi kez kendimin saklandığı
Kimi kez sevdamın
Hadi kucaklayın beni
Bekledim hep bekledim
Hadi gelin artık yitik şiirlerim.
O SENSİN İŞTE
Kalbimin o hummalı
atışlarında çıkardığı
o gizemli sesler var ya sevdiğim
arada bir korkutur ya seni
yaşamak gibi hoş ve güzel
ölüm gibi soğuktur insana
arada bir teklemesi
ürkütür bilir misin
dönüşü olmayacakmış gibi
bir kabus gibi gelir insana
uçarsın havalarda
baharda açan tomurcuğu gördüğünde
koklamak istersin dalındayken
koparamaz parmakların bilirim
yaşamı sevmektir işte
tomurcuk
tıpkı umut gibi
yaşamak denilen hengame
o uzun yolculukta akıp giderken
doğmayı öğretirken bir başkasına
yaşatmak o işte
kalbimin o hummalı atışlarında çıkardığı
o gizemli sesler var ya
o sensin işte
13.07.1998
SELİM BEBEK
Merhaba Selim bebek
Eksikliğini hissetmiştik
Bekliyorduk aylardır
Hani yerini de hazırladık
biliyor musun
Pamuk gibi yatağın
mışıl mışıl uyuman için
annen sütünü vermek için
ağlamanı bekleyecek Selim bebek
Bilmiyorum tabi
ağlamayanınca meme vermiyor
artık anneler de
Karnın acıkınca ağla bebek
bakma gözlerinin içine annenin
sessiz, sessiz bakma
alıştırma sessizliğine
arada bir hırçınlaş Selim bebek
Arada bir gül ama
08.05.1998
DARACIK DÖRT DUVARDANDIR DÜNYAM
Daracık dört duvardandır dünyam
Tek pencere açmışlar tepesinden
Arada bir yıldızları seyreder
arada bir selam yollarım ay dedeye
Tek pencere açmışlar tepesinden
her kayan yıldızlar
Oynatır yüreğimi yerinden
Korkarım
acep ne ola diye
O tek pencereden
Arada bir de olsa
gezintiye çıkarım o küçücük dünyamda
Kah duvar taşlarını sayarım
Kah davetsiz misafir karıncalardan
Hesap sorarım
“buraya gelirken kimden izin aldınız”diye
sabah bir başka doğar benim dünyama
güneş bir başka güzeldir
güzel olmasa ne fark ederdi
seçme şansım mı var!
Gök yüzüyle dostluk kurmaktan başka
Daracık dört duvardandır
Penceresi tepemde olan
Kale duvarlarından daha kalın
Daha yüksek
Ve daha acımasız gelirler üzerime
Yıkmak isterdim elimden gelse
Görmeyi zaten unuttuk
Duymak isterdim
Gökyüzünde yıldız kayışının dışında
Uçuşan kuşların kanat çırpışını
Öpüşen gençlerin mutluluk seslerini,
Gülüşlerini
Ağlayan yaz çiçeğinin
Akan yaşlarını göremesem de
Ortak olmak isterdim dertlerine
Yok bire kuzum yok
Hayat yok dört duvar arasında
Yaşamanın dışında bize
Kayan yıldızları,
Düşen göktaşlarını
İzlemekle yetin demişler
Arada bir de
Penceremin üzerinde uçuşan
Kuşların kanat çırpışını
YAKINDIR TUŞ YAPMANIN ZAMANI
Kör talih mi dersin adına
Kör Salih mi bilemiyorum
Bilemiyorum
Olmuyor işte ela gözlüm
Kumaşı mı eskimiş
İpliği mi sağlam değil
Tutmuyor işte dikiş tutmuyor
Uğraşmıyor muyum sanırsın
Hemi de nasıl
İnan bana
Beynim çatlayıncaya
Damarlarım patlayıncaya kadar
Kafa yoruyorum
Sana yeminler ederim
Hiç bu seferki kadar uğraşmadım
Kahrolmadım
Bu seferki kahrolmuşluğum gibi
Bakma sen
Gözlerim gülüyor gibi gelir sana
İnanma
Vallahi de yalan billahi de
Ama ne yaparsın ki yaşam zor
Zor gözünü sevdiğim
Hani bilir misin
Ben inatçıyım diye övünürdüm
Bakma sen karamsar düşündüğüme
İsterse tüm aksilikler sözleşip gelseler bile
Kumaşı eski de olsa
İpliği çürük
Yenisini denemek var ya
Var ya öyle bir şansım
Kurtuluşu yok
Yok kaçışı güzel günlerin
Yeter gari
Hasım da olduk hani biliyor musun
aksiliklerin her türüne
Aldatılmışlığın sırasını savdım
Her nerede ise yeni dokunmuş kumaş
sağlam iplik
Bulmak boynumun borcu oldu
kaçışı yok
Yaşamak var ya yaşamak
bir tatlı mutluluktur
bir tatlı hoşluk
Öyledir işte yaşamak
Yaşamak var ya yaşamak
Oysa
Benim işim değil mi zoru tuş etmek
Bir silkeleyişte tuşa getirmek
Ha ha hayyy!
Hoş olur bilir misin hoş
Yakındır tuş yapmanın zamanı bıkmak yok
karar verdim ela gözlüm
karar verdim
24.06.1998
ÇAKTIRMA ÇOCUKLARINA
Anlamaz çocukların
cebindeki paranın azlığından
Anlamaz saçlarının neden
aklandığından
Yavrucak para ister
çikolata gerektir ona
sen dertlere gark olmuşsun
umurlarında mı dünya
Gel anlatabilirsen anlat
sıkıntılarını çocuğuna
onun gözünde babadır
en büyük olan
Gerisi fasa fiso
gerisi yalan
Boş ver be güzel dostum
babalık var ya serde
Çocukların öyle bilsin
yerlerde sürünsen de
Anlamaz çocukların
derdin tasan olsa da
Kahır senin çile senin
Boş veeer
çaktırma çocuklarına
15.09.1998
AH BE POSTACI
Yorgun görünüyor gözlerin be postacı
Sırtında çantan çöktürmüş omuzlarını
Sıcak da başına bela hani biliyor musun
bir ağaç gölgesi
ne de işine yarar ki
Mesela uzatmışsın ayaklarını
toprağın serinliğinde
dinlendirmeğe çalışırsın
Arkanı da dayayınca ağacın kalın gövdesine
Bir de cigaranı hafif, hafif tüttürüverince
Hoş olur demi postacı hoş olur.
Hoş olur da
izin vermez bilirim
sendeki bu görev aşkı
sen başkalarını mutlu edersin
arada bir üzsen bile
Ne kendini aklına getirirsin
ne yorgunluğunu
Bilirim hayal bire kuramazsın
çantan sırtındayken
eksik, gedik düşünmekten
Ah be postacı
Uzanıversen şuracığa
yanında ağacın seni bekleyen gövdesi varken
Bir de kuramadığın hayallerini kursan
Yorgun görünüyorsun be postacı
seni bekleyen şu ağacın gölgesinde
şöyle bir uzansan
29.06.1998
(1)
ÇOCUK
Üzgünüm çocuk
Kaç kez söz verdim sana
kaç kez yalancı çıktım
Biliyorum
yine bana yalancı diyecek
yine benimle konuşmayacaksın
Bak be çocuk
istemiyor muyum sanıyorsun
üzmek mi istiyorum seni
Olmuyor işte
olmuyor be çocuk
Benim de çocukluğumda
istediklerim olmazdı biliyor musun
Ne yapalım çocuk
bir gün, ama bir gün
Söz be çocuk sana söz
istediklerinden fazlası olacak
Olacak be çocuk
ne bileyim
içime doğuyor işte
Kızma bana
sakın ağlama çocuk
yalancı deme bana
babalar yalancı olmaz çocuk
babalar yalancı olmaz.
22.09.1998
SEVDAM
Sen insanların yüreğini görebilir misin gözlerinden
gözlerinden anlar mısın
O boş, boş bakışların derinliklerini
Kiminin yüreği yufka
kiminin demirden sert
ve silah gibi soğuk
Çıkabilir misin gözler arasında yolculuğa
konuşabilir misin
tek sözcük dahi söylemeden saatlerce
Yürekleri tanımak için sevdalanır mısın
Ah o sevdam
Kış soğuğu gibi dondurucu
çöl kumu gibi yakıcı sevdam
Akıp giden çağlayanlar gibi
kaybolan günlerimin arasında
yakalamaya, kucaklamaya çalıştığım sevdam
Arkasından ağıtlar yaktığım
türküler çığırdığım
yiğitler verdiğim sevdam
Sevdam
Benim sevdam
NE BİÇİM AŞKSA BU
Hani yıldırım aşkı derler ya
Görür görmez
ansızın yürekleri hoplatan
Beyninde alabildiğince
düşünce ırmağı akarken
Tek bir damlasını akıtamazsın ya aşkına
Yersin kendi kendini
Kah meyhaneler
paylaşır seninle
kah yalnızlığını
gecelerle paylaşırsın
Aşkıma teselli verir gibi
Arada bir mırıldanırsın
Hani aşık olmak derlerdi ya
Bin kez haykırmak istediğin halde
Bir kez bile konuşamasın ya
yer bitirir ya seni
yine de aşktan vazgeçemezsin ya
Ne biçim aşksa bu
BAK SEK ŞU ALLAH’IN İŞİNE
Bak sen şu Allah’ın işine
hiç özlemem derken
hiç aramam derken
aradıklarımın içinde
hiç olmayacaksın derken
bak sen şu Allah’ın işine
Arar oldum,
arar oldum
neden aradığımı bilmeden
anlamadan sana olan tutkunluğumu
tutsak oldum
Hani geçen yıllar desem
Geçen yıllar bile iz bırakmadı ki senden yana
senden yana var olanı da götürdü
hani neylersin
arada bir avunduğum boş saatlerimde
boş saatlerimde arada bir mırıldandığım
bazen benim bile duyamadığım
mırıltılarım sana dair
hepsi birden kaybolup giderken
bak sen şu Allah’ın işine
her nedense düşlerime bile girmezken
sensiz geçen gecelerim olmadı
şu son günlerde
çat kapı koşar gibi geliyorsun
geliyorsun sanıyorum
Türk filmlerinin kavuşma sahnesi gibi
tam sarılıyorum sanıyorum
kendimi kucaklıyorum
bak sen şu Allah’ın işine
hiç özlemem derken
hiç aramam derken
aradıklarımın içinde hiç olmayacaksın derken
arada bir eski kaldırım taşlı
dar sokağı adımlarken bir bir
bir bir sen gelirken aklıma
Arnavut kaldırımlı parke taşlarına oturmuş
unuttum derken seni
bak sen şu Allah’ın işine Sen geliyorsun ,
gözlerin geliyor sözlerin geliyor
gözlerimin önüne
bak sen şu Allah’ın işine
TAŞ GİBİYDİK UFALANDIK
Taş gibiydik ufalandık
toprak olduk
yiyince yağmuru
arkasından acı bir dolu
gelince
iflah mı olur insan
güneş açsa ne yazar
çatlamışsa bir yerinden
iflah olmaz artık
taş gibiydik ufalandık
bir dere suyu önünde
kah orası
kah burası derken
kayboluverdik de
haberimiz yok
ne oldu nasıl oldu
anlamadan
kayboluverdik
bizden öncekiler gibi
bizden öncekiler gibi
unutuluverdik
7.9.1995
Potino Kundura
Bakırköy
DOSTLARIM
Gün gelir; ben bile sorarsam beni
Yok deyin dostlarım yok deyin n’olur.
Kahırı çilesi ne varsa onda
Çok deyin dostlarım çok deyin n’olur.
“Kendini durmadan arardı” deyin zahir
Doymadı yaşama, hep çekti kahır
Gönlü hep zengindi, yaşamış fakir
Vah deyin dostlarım, vah deyin n’olur.
12.04.1999
... VE BİR ORMANSIN ÇOCUK
Daha sen bir fidansın çocuk,
Kıyamam sana
Bir ç içeksin, gül misali
Korkarım koklayamam seni
Bir ağaçsın çocuk
Yakın gelecekte meyveye dönüşen
Altında sevgililerin buluştuğu
...ve bir ormansın çocuk benim düşümde
her çeşit ağacın
kardeşçe yaşadığı çocuksu dünyanda
bir dünyasın çocuk
içinde çocuk şarkılarının söylendiği
ve bir orman gibi
kardeşçe yaşanılan bir dünya
BAHAR VE CUMHURİYET
Ben baharı yaşamak isterim.
Kır çiçeklerinin arasında
arada bir elime batan dikenler olsa da.
Ben pırıl, pırıl bir gökyüzü isterim.
Maviliğinin, göz kamaştırıcı güzelliğinin
Uçsuz bucaksız derinliklerinde kaybolmak isterim.
Bu özgürlüğün düşte yaşanmasıdır işte.
Vazgeçilmez bir tutkudur.
Sevdadır, Aşktır bahar.
Yeniliktir güzelliktir, canlılıktır.
Karıncaların, böceklerin
. Göçmen kuşların göç ederek,
bir tarafta kaybolan baharın son ölümünü görmek istemeden,
yeni baharların yaşandığı
özgürlüklere uçmaktır onlar için.
Ne pahasına olursa olsun uçmak.
. Bir bahardır Cumhuriyet.
Güneşin bile kısaltamadığı bir bahar
Bir sevdadır, bir tutkudur
bahar çiçeklerinin alabildiğince sergilendiği bir dünyadır Cumhuriyet.
Cumhuriyet Millettir.
Özgür iradedir.
Cumhuriyet birey demektir
Birey düşünce, düşünce üretim,
üretim refah, mutluluk demektir. Gerçekten vazgeçilemeyen bir tutkudur Cumhuriyet.
Vazgeçildiğinde, bireyin yok olması demektir
Özgür düşüncenin yok olması
Cumhuriyet, insanın damarlarında dolaşan kan,
Cumhuriyet bir yürektir asla durmayan bir coşkudur.
On sekiz yaşlarında bir delikanlı gibi.
Gözü pek yiğit bir Anadolu insanı,
Urumeli insanıdır Cumhuriyet.
Bir ağaçtır, dallarında meyvelerin boy verdiği,
bir tarladır
ucunda boy boy başakları olan ekinlerin yetiştiği.
Cumhuriyet kardeşliktir,
her renkten insanın el ele tutuşabileceği,
barış şarkılarının; kır bahçesindeki çiçekler gibi,
insanın içine name kokuları salıveren.
Vazgeçilebilir mi Cumhuriyetten?
Elbette vazgeçilemez.
Güneş balçıkla sıvanır mı ki,
Cumhuriyet’ten vazgeçilsin.
Daha iyisi var mi ki vazgeçelim
. Daha güzeli, bireye daha özgürlük veren,
daha mutlu kılan
ve adı Cumhuriyet olmayan bir rejim var mı?
Ve Cumhuriyet;
Bir bahar gibi tazelik,
bir sevda gibi tutsak
ve bir aşk gibi yaşamaktır.
“ vazgeçilmez bir tutkudur Cumhuriyet.”
KIVRIMLI SOKAĞIN KÖŞESİ
Bak yine bekledim seni
Kaç günler beklediğim gibi
Gözüm hep kıvrımlı sokağın köşesinde
Kaç günler günleri devirdi
kaç geceler geceleri
Sayamadım kaç kez devirdim
tesbih ipine sıralanmış
zeytin çekirdeklerini
Kaç kez ya sabır çektirdin bana....
Yoksun!
Bir türlü göremedim.
Şu bizim kıvrımlı sokağın köşesinden
Hep gelmeni hayal ettim oysa
Oyunlar oynarken bile gözüm hep oradaydı
Bazen oyun bozanlık da yapıyordum
hani biliyor musun?
Bazen oynamıyorlardı arkadaşlarım benimle
“başlarım” diyorlardı senin geleceğine
“başlarım”
hep seni bekledim
kaç sabahlar geceye dönüştü
kaç geceler sabah oldu.....
Yoksun!
bıkmadan usanmadan bekliyorum seni
boşuna mı bekliyorum sanırsın
Yunus ARIKAN
11.06.1999
“ŞAİRİN DÜNYASI ŞİİRİN
DİZELERİ İLE TANIŞTIĞINDA ....”
Bir tutamlık dizeler içine
derinlemesine girdiğinizde
şair dünyasını serer
göz önüne sayfalarca
hiç bitmesini istemediğin......
kimi zaman,
günlerce uğraşsanız bile konuşamazken,
dizeleri hiçbir şey anlatmazken size
kimi zaman derin duygular içine sürükler sizi
kimi zaman çocuklar gibi şendir,
yaşı sorulmaz şairin.
Kimi zaman, bir derviştir,
seyyah olur bu alemi gezer
ne yaptığını kendi bile bilemez delicedir,
görenler bir anlam veremez
esvabı mucibesine.
Ve o şair ........
şiir ormanında özgürce dolaşırken,
kendi dizeleri ile karşılaşmaya görsün,
bir çırpıda kırkında bile olsa
tokuşturur kadehleri
ve o anda kadeh şakırtıları arasında
şiir bile yazdırır insana,
Mesela;
“Kırkından sonra tanışmak zor seninle
neredeydin bunca zaman, tanışmadık niye,
vurgun yemiş tekne gibi sallanırken serserice,
tokuştur kadehi safamız olsun,
gün sabahmış, gün akşam
aldıran var mı ki?
Kadehin sonu gelmiş çıldıranı hani
Unutmak ister gibi tüm dertlerini,
Tokuştur kadehi safamız olsun,
Ey sevgili sanma ki kölenim senin,
Sanma ki sevgili kölemsin benim,
En sonunda dolacak o çukur bizim,
Tokuştur kadehi safamız olsun.”
tokuşturur kadehini şair
Şair’in dünyası
şiirin dizeleri ile tanışmaya görsün,
Abdala döndürür şairi
habire yazar,
habire okur fakir,
şiirin dizeleri ile tanışmaya görsün,
bir Nazım olur ki,
dizeler bile eğilir önünde,
bir Ümit Yaşar da dizeler aşka can verir
sevgiyi şırıngalar yüreklere
ve bir daha koparamaz,
söküp atamaz kimse onu.
Şair’in dünyası
şiirin dizeleri ile tanışmaya görsün,
yazılar yazdırır,
dizeler sıralar peşi peşi sıra
uzayıp gider
zamanda yolculuk yaparsın
şairin dünyası şiirin dizeleri ile tanıştığında
sanki bir meltem esintisi yumuşaklığında
GEÇ KALDIN BE ARKADAŞ
Yine sen ha!
Gel bakalım ne olacaksa?
Neyim kaldı ki vermedik sana
Canım mı?
Yook! Yok öyle yağma!
Onu söz kestik bir başkasına
Ha geldiler
ha gelecekler bu canı almaya.
Ama sen!
sen havanı alırsın....
Bu kadeh
Bu canı uğurlamak için
Kalkıyor havaya
Geç kaldın be arkadaş
Bu can için söz kestik bir başkasına.
Yunus ARIKAN
14.06.1999
HENÜZ ON DOKUZUMA YENİ BASTIM
Bakmayın saçlarımın
kar beyazı olduğuna
göz kenarlarımın kırışıklığına
kanmayın sakın
yüreğim tap tazedir benim
gönlüm alabildiğince geniş.
“Kırk üç yaşındasın”
diyor nüfuz cüzdanım ama
o da yalancı insanlar gibi
henüz on dokuzuma yeni bastım.
Arada bir unutkanlıktır
gelir-gider ama olsun
gençlik unutkanlığıdır
akılları bir karış havada olan
bazen deli rüzgar gibi eser gider
gençlik başımda duman
bazen film şeridi gibi
bakmayın saçlarımın
kar beyazı olduğuna
göz kenarlarımın kırışıklığına
kanmayın sakın.
Yunus ARIKAN
18.10.1999
SEVDA ÇİÇEĞİNİ GETİRECEĞİM SANA
eşime
getiremeyecek beni sana
belki uçarak gelemeyeceğim
gökten zembille inercesine
belki gökyüzünün maviliğini
seremeyeceğim kucağına
pamuk desenli bulutlar üzerine
oturtamayacağım seni ama
Sana gökyüzü maviliğinden yoksun
toprak kahverengisi düşlerimle
umut yüklü heybemle geleceğim
Daha çok “sevgi” denilen
nevalem omuzlarımda
sana yorgunluğumla
sana hasretimle
ve sana
çocukluğumla geleceğim
Sana sıkıntılarımla değil
sevgi ormanını getireceğim
Nasıl becerebilirim bilemiyorum ama
Böyle düşünüyorum işte
Bilesin ki,
sevgi ormanını getiremesem bile
bir ormanı içinde barındıran
Sevgi çiçeğini getireceğim
sevda çiçeğini getireceğim sana
14.02.2000
Sevgililer gününde “Sevgili eşime”
SEN HEP DÜŞLER KURARDIN!
Sen hep düşler kurardın,
düş sınırlarını zorlarcasına.
Tüm geçmişine lanetler okurcasına
peşi peşi sıra yuvarlardın
“aslan sütü” adını verdiğin düş iksirini
Nutuklar çekerdin
seni can kulağı ile dinlediğini sandığın
masandaki dostlarına(!)
Sen, hep düşler kurardın rakı sofralarında.
hep sende gizli kalan ve
bir türlü kimseyle paylaşamadığın
bir dünya seçerdin kendine
içinde yalnızca,
düşlerinin servis yapıldığı bir dünya
Her seferinde yudumladığın kadehine,
meze ederdin düşlerini.
gecenin gizemli sessizliğinde,
sen ve gökyüzü,
bir de restaurant’ın loş ışıkları arasında
paslaşıp dururdun aklına ne gelirse.
Yanındaki arkadaşlarına “şerefe” deyip
yarısı boğazına,
yarısı alt çenenden aşağı doğru inerken
elinin tersiyle de silmeye çalışırdın
aslan sütü akıntılarını.
Bir limana sığınmak isterdin oldum olası.
Çözmek istemediğin,
kendince büyük olan; “küçük sorunlarından”
kurtulacağını sandığın bir liman arardın
. adına “arslan sütü” dediğin,
Şimdi sen yoksun artık.
Sen, düşlerinle birlikte aramızdan ayrıldın.
Bilesin ki,
kimselere ders olmadı yaşamın,
kimseler aldırış etmedi bile, aramızdan ayrıldığına.
kimileri, “iyi biliriz” dedi,
Kimileri, dudaklarını bile oynatmadılar,
Hoca efendi’nin
“Bu meftayı nasıl bilirsiniz?”
diye sorduğunda...
Ha! Unutmadan söyleyeyim;
yine eskisi gibi, eski mekanların.
hatta eskisinden de kalabalık içkili restaurant’lar,
birahaneler, ıssız kuytu dipleri.
eskisinden de kalabalık
sen aramızdan ayrıldıktan sonra
kaç tane açıldı bilemiyorum ama,
kapananı da olmadı ne tuhaf.
Biliyor musun senden sonrakiler de,
senin gibi cesaret edemeyip,
üstüne, üstüne gidemedikleri sorunlarını,
“çın, çın” seslerinin,
“şerefe” naralarının örtbas ettiği,
düş iksirlerinde arıyorlar senin gibi
Korkma!
yalnız değilsin.
sanırım, yalnız da kalmayacaksın!!!
Yunus ARIKAN
0 yorum:
Yorum Gönder