web 2.0

5 Aralık 2009

KIVRIMLI SOKAĞIN KÖŞESİ - 2005- ŞİİR / 3-3

YA SEN BAHAR OLACAKSIN

ÇİÇEKLER SENİN BAĞRINDA GÜZELLEŞECEK.........

(Aşk bu kadar gaddar olabilir mi - 24/08/2001)

Bir SABAH’ın hikayesi

Sen neyi sayıklıyorsun yıllardır

var say ki bir rüya idi bu

bir daha göremeyeceğin

bir ömür boyu avunabileceğin bir rüya

var say ki

bütün çılgınlıkların sergilendiği

bir tiyatro oyununun aktörüydün

ve rolün bitti

ne yani bitemez miydi?

bir gün o perdenin kapanıp

ışıkların sönebileceğine

bir türlü inandıramadın mı kendini!

Yoksa inanmak mı istemedin

Bak hele dostum

bir baharda çiçekler açarken

başka bir bahar çiçekleri öldürüyor biliyor musun

adı bahar olan baharlarda İnsanlar hüznü taşıyor,

insanlar hüznü yaşıyor, ne zannediyorsun

kim bilir belki de sen

son baharını yaşıyorsundur

belki de sana önündeki kış

acıların en acısını tattıracaktır belki de,

Belki de bu acılar seni

tüfeğin ucundan çıkan mermi gibi

vücudunda onlarca delik açacaktır

belki de sen hala ayakta kalacaksın kim bilir

Yaşamak,

kışa, soğuğa ve acıya direnmektir yaşamak

ama sen böyle giderse direnemeyeceksin biliyor musun?

kendini dirençsiz, güçsüz

ve yalnız hissedeceksin

öyle olmadığını bile bile

ilk baharda yalnız senin için

açtığını sandığın çiçeğinin

senden koparıldığını gördükçe

etrafındaki senin için açan

çiçekleri görmüyorsun yazık

hem de nasıl yazık

seni terk eden bir çiçek karşısında

kendini harap ederken

etrafından “sen” olduğun içi

açan onlarca çiçeğin var olduğunu düşünmeyecek

ve seninle birlikte o çiçeklerin de

solmasına neden olacaksın

doğru mu edersin

bahar, bir çiçekle bahar olmuyor dostum

bir çiçekle yeşermiyor umutlar

ya da solmasıyla bir çiçeğin,

ölmüyor yaşam

Yazık! Yazık sevgili dostum

hem bir çiçek için terk ettiğin sana

hem de senin için açan onlarca çiçeğe yazık

ne yapalım karar senin

sen baharını yaşıyorsun şimdi

bilmiyorsun ki, baharın sonu mu ilki mi?

anlayamıyorsun

ne dostunu tanıyorsun ne de kendini

biliyor musun dostum

Seni terk eden bu çiçek

bir daha aramayacak seni

ya sen baharını kışa döndüreceksin

çiçeğin başka baharlarda

yeniden açacak ve serpilecek

ya da sen bahar olacaksın

çiçekler senin bağrında güzelleşecek

ADAM OLSAYDIM

Bir başka bahar

ya da başka bir mevsim

ne fark eder ki

birinde sevmişim

diğerinde sevilmemiş

birinde ağlamışım

sular seller gibi

akmış göz yaşlarım

birinde gülmüşüm,

gülmekten dermanım kesilmiş

sonuç koskocaman bir sıfır

yaşamışım yaşamam gerektiği gibi

hovardalıksa, hovardalık anasını satayım

var mı daha ötesi

bir daha mı geleceğim sanki bu dünyaya

bir daha nara atma şansım var mı ki,

hem olsa bile

yeniden mi doğacağım

yeniden mi bebekliğimi yaşayacağım

yeniden mi kandıracağım

ya da kandıracaklar beni

yok yok azizim, geçmiş geçmiştir artık

bir daha sakın dönüp bakma arkana

yaşadınsa yaşadın

yaşayamadınsa

ağlama zırlama, pişmanlık duyma

Bir başka bahar

ya da başka bir mevsim

hiç fark etmez benim için

birinde aldatılmışım

diğerinde terkedilmişim

ya da terk etmişim ne çıkar.

Adam olsalardı terk etmezdim her halde

her halde adam olsaydım

terk edilmezdim

BENİ DE SEVİYORDUN

BENDEKİ “BENİ” DE

Ah be gözüne kurban olduğum

yaprak yeşili gözlerinin

konuşmasını anlamadığımı mı sanırsın

Ama neylersin

bir ben var ki o ben değilim

yaşayan bedenimde

Her acı çekişinde

sabahlara dek uyuyamadığında

uyuduğumu sanırsın benim

duymadığımı sanırsın acılarını

Sabahlara dek kıvranışını

umursamadığımı sanırsın

ve hep suçlarsın beni

Aldırmaz görürsün beni değil mi?

Bilemezsin ...

bir ben var ki...

Ben bile değiştiremiyorum

bir türlü yenemiyorum

bendeki beni

Hep benim dışımdaki benimle konuştun sen

Arada bir sendeki beni anlar oldunsa da

anlamadın, anlayamadın

anlamak istemesen de

seviyordun her ikisini de biliyorum

Bana açıklamasan da,

çaktırmasan da

beni de seviyordun,

bendeki beni de

biliyorum, biliyorum

ISITMAYINCA GÜNEŞ

Her gök gürleyişinde

yağmur mu yağar

Her açan güneş

ısıtır mı insanı

Her güzel söz

neyi anlatır ki,

Yağmayınca yağmur

ısıtmayınca güneş

okşamayınca güzel

sözler bedenini

tadı mı olur yaşamın

anlamı mı kalır

a dostum

tadı mı olur

yaşıyor olmanın.....

“AH!...” EDESİ GELİYOR

“Ahh!...” edesi geliyor

yürekleri parçalarcasına

Kimi hırsız, kimi arsız

kimi başka bir bela

Ah memleketim vah memleketim

ben sana yetişemedim

ben sana yetemedim

Sözümüz yetmedi oralara kadar

Bağırdık boğazlar yırtılırcasına

duyuramadık

Ne mumlar söndürdük günlerce

Sabahlara kadar ne manifestolar yolladık

Ne imza kampanyaları yapıldı metrelerce

Hiç de umursanmadık

Bir türlü anlamadılar,

Bir türlü anlatamadık

Ya da anlayamadılar bizi

Bağırdık,

Biz duyduk sadece

Bağırdık

biz dövündük,

Biz dövüldük

dizlerimiz yumruk yarası

sırtlarımız cop

Ah memleketim vah memleketim

Y O K

Sigara yok

İçki yok

Barbut, yanık ,

okey – mokey yok

Karı- kız ayakları

Hiç arama o da yok

Peki “Yaşıyor musun” diyorlar

“Yaşamıyor muyum? ” diyorum

O zaman “öl be kardeşim” diyorlar

“Çık çatının üstüne

Tepe üstü atla yere”

Ha işte onu yapacağımda

Atlamaya cesaretim de yok

Yok yok yok

HEMEN BÜYÜME ÇOCUK

Oğlum Samed Serhan’a

Sen var ya çocuk

Senin çılgınlığın, senin deliliğin

ve senin çocukluğun

Hep benim çocukluğumu anlatıyor bana

hep çocukça duygularımı yaşıyorum

Sen var ya çocuk

Sana “çocuk” demeye bile

dilim varmıyor ama

sen “çocuk”sun, çocuk gibi olmasan da.

Hemen büyüme be çocuk

Hatta büyümeye çalışma bile

“suyun akışına bırak kendini”

derler ya hani

öyle işte

bırak kendini suyun akışına

bakalım ne olacak

bırak

arada bir çalılara takılsın

yüzün kolun bacakların.....

bazen, taşlar darp yapsın

bir yerlerine ve

acının böylesini de tat

ama koy verme kendini suyun koynuna

koy verme ki

seninle oynamasın hayat

harcamasın seni bir çırpıda

hemen büyüme çocuk

büyümeyi de isteme sakın

sana büyük derlerse

sakın inanma

sen çocuk olduğunu biliyorsun zaten

sana “büyümüşsün” deyişlerine bakma

gözlerinin içine, içine bak

arkasından ne söyleyecekler

ya da ne buyuracaklar sana

Sen “büyük” ol çocuk

“büyük” göstermeden kendini

Sen de, senden öncekiler gibi

göçüp gittiğinde

“büyüktü” deyip seni örnek alsınlar,

seni ansınlar

Ha! Biliyor musun?

kimilerinin umurunda bile değildir

“büyük” olmak

Onların umurunda “büyüklük” vardır

Hani “burnu bir karış havada “ denir ya

İşte öyle,

hep büyüktür onlar

ya sen sevgili çocuk,

sen bunların hangisini seçerdin?

Çocuk olup, çocuk kalıp

her şeyi yalansız paylaşmayı mı?

Büyük olup, kendini kandırmayı mı?

Sen bilirsin çocuk

Sen çocuksun,

seni sen bilirsin.

Yunus ARIKAN

YAŞAMA DAİR NE VARSA

Bu akşam kapattım kendimi dış dünyaya

Ne cep, ne ev telefonum açık bugün

İzin verdim kendime

Aşka dair, sevgiye dair

yaşamak niyetindeyim

delicesine sevişmek

ölesiye koklamak geliyor içimden

sevgilimin her teninie

Sımsıkı sarılmak istiyorum yaşama

“yaşamak” diyorum

kollarımı sıkıca bağlıyorum aşka

yaşama dair ne varsa yaşamak,

yaşanmamış çocukluğuma dair

Kırlaşan saçlarıma inat,

unutkan beynime inat

capcanlı bir şekilde yaşamak

Yaşayamadıklarıma dair

“Hadi canım sende” dercesine meydan okuyorum

hayata dair ne varsa

ne varsa ciddi sayılan ve nasıl oluyorsa

meydan okuyorum, gözünün yaşına bakmadan

delikanlıca meydan okuyorum

ne varsa içimde yaşama dair

bir, bir kusuyorsam dışarıya

İzin verdim bu akşam kendime

izin verdim

aşka dair, yaşama dair ne varsa

Yaşamak adına.

yaşamayı yaşamak adına

izinliyim bu akşam

KOCA YİĞİT

Cahit AK’ın anısına

Güle güle git

koca yiğit güle güle

Sessiz sedasız kopuverdin

hiç de haber vermeden

yani en azından

benim haberim olmadı gittiğinden

emin ol doğru söylüyorum

dört yıl, acı tatlı, dört yıl geçirdik

kimi kez kavgalı olduk

kimi kez barıştık işin gereği

sonra koptuk,

kopardılar ikimizi de dinlemeden

arada bir görüşürdük

bazen Bakırköy’de

bazen toplantılarda karşılaşırdık

sen koca yiğit, tebessüm ederdin bana

hep sevdiğini söylerdin

severdin de elbet

ama sen farklı dünyalardandın

ben farklı…

sen koca yiğittin boylu poslu

ben koca şair ufak tefek

hatırlar mısın

hep çok güzel konuştuğumu söylerdin

şiirlerimi de beğenirdin hani

beğenmediğinde olsa aralarında

hey gidi koca yiğit,var mıydı öyle habersiz gitmek

henüz kırklardayken, var mıydı terk etmek

Kim bilir, nerede ve nasıl karşılaşırız koca yiğit

Biliyorum özleyeceğim seni ben

Yemin olsun özleyeceğim.

25.11.2001

NEYLERSİN KADER DİYECEKSİN

Neylersin

inanmasan da “kader” diyorlar işte

kah gülermiş yüzüne insanın

kah sokarmış cehennemin narına neylersin

Cümle alem yığılsa tepene

ne eyvallahın olur

ne de diz çöküp yalvarırsın namerde karşı

Evladın kılıçtan keskin

zehir zemberektir oluyor sözleri

kahpenin bile yüreklenip söyleyemediğini

evladın bir çırpıda çıkarı verir ağzından

Bir boka yaramadığın söylenir

nasıl oluyorsa “yaramak bir boka”

Hem de tasası bile olmuyor üzülmeden yana

kılı bile kıpırdamıyor neylersin

neylersin kader diyeceksin

avutacaksın kendini

Ya terk edeceksin onu,

ya da o seni terk edecek

Ama ne mümkün, mümkün mü?

Ama neylersin

güneş sımsıcak sardığında

seni terletemezken

üşütemezken buz gibi soğuklar seni

Üşütür de, yakar da seni

evladın umarsız sözleri

Neylersin

İnanmasan da “kader” diyeceksin

kader diyeceksin sineye çekeceksin

04.12.2001

BEN YUNUS

"Adam gibi adam" olasın dedilerdi

anlamaz "he" derdim yıllar öncesi

Niyedir bilemedim ama

hiç de hevesim olmadı

"adam gibi adam"lık için

hiç özen göstermedim

birileri beni beğensin diye

hep "ben" oldum,

ben Yunus

bazen deli-dolu bazen akıllı

bazen büyüklerin dediği gibi

"adam gibi adam!"

ne demekse!

Ben Yunus

Bazen bir Berlin duvarı

hatta bir Çin setti gibi

kalın ve soğuk

Bazen bir fırtına estirir içinden

kasıp kavurur kendini

zararı kendine

bazen bir bahar meltemi gibi okşayıcı

ve çocuk gibi saf ve temiz

Bazen azılı katiller gibi acımasız

Kahrolası hayata karşı

İnadına savunmacı

İnadına direnen yokluğun her türüne

Bazen cepte tek kuruş bile yokken

Ben Yunus

Sabahları görün beni

Şimşeklerin arkasından

gürleyen gök gibiyim

naralarımdan Favoretti bile etkilenir

İbrahim'in yanık gazelleri

Vızıltı gibidir bir duysanız

Ben Yunus

bir serçenin yüreği kadar yüreği

Bir beşer şaşılası, kandırılası

HOŞNUTLAR GETİRDİN EMRE....

Seni özlemedik desek

inan ki yalan olur,

beklemiyorduk desek...

hemi de nasıl bekledik seni,

günler aylara büründü

aylar yıllar gibiydi

Biz seni bekledikçe

sen inat ettin gelmemek için.

Kim bilir Cemre'yi mi kıskandın da haberimiz olmadı!?...

Cemre ailemize düştüğünde

Seni beklemiyor muyduk sanırsın

Seni tanımazken bile

yüzünü bile görmemişken özledik seni

seni özledik Emre efendi

Sorma "nasıl oluyor?" diye

"Hiç görmediğiniz birini nasıl özlersin?" deme sakın

bir garip duygu işte

ne biz anlatabiliriz sana

ne de sen anlayabilirsin

Hele,

hele hoş geldin Emrem

hoşnutlar getirdin.........

27.05.2000

YALNIZLIĞA MEYDAN OKUMAK

Yalnızlık korkutur insanı

kemiklerini sızlatır bilir misin?

Uzandın mı yatağına gecenin bir yerinde

yalnızlığınla koyun koyuna

Sen konuşursun, yalnızlığın susar

sen susarsın, yalnızlığın dinler seni

bağıra, bağıra haykırdığın sessizliğini dinler,

gecenin bir yarısı yapa yalnız yatağında

seni dinleyen yalnızlığını

sen de dinlersin gecenin bir yarısı

Sen, yalnızlığın ve su damlacıkları

Bir de arada bir çatırdayan

Duvarların ürpertici sesleri

ortak olur sohbetinize

Sonra sessizlik çöker üzerine

Gecenin karanlığının çöktüğü gibi

korkutur seni gecenin sessizliği ve karanlığın gizemi

koyun koyuna olsan da yalnızlıkla birlikte

yalnızlığın çekilmezliği

hiç çekilmezdir bilir misin?

Yalnız yaşamak ha!

Yalnız yaşamak

hele bir de gece olunca

İşte o zaman

anlarsın yalnızlığın anlatılmazlığını

İşte o zaman yaşarsın

Bak bakalım “hoş” mu,

“hoşt” mu yalnızlık.

12.12.2001

Saat 00.38

Avcılar - ev

DÜZENİN DÜZENBAZLARI

Yok ağalar düzelmez

düzenin düzenbazları

düzelmez yandaşları menfaatçilerin

yok ağalar

beklememek gerek boş yere

her biri köşeler tutmuş bir yerlerde

Aman efendim, sensin efendim

Alışmış bir kere el etek öpmeye

Yok ağalar yok düzelmez

düzenin düzenbazları

Bu dalkavukluk oldukça serde

bir boka yaramaz dürüstlüğün bu devirde

Bu devirde fayda etmez üretkenliğin

sadece “aferin” alırsın

bir de sırtın sıvazlanır

yalancı gülücüklerle

Yalancı övgüyle

Sonra salıverilirsin bir yerlere

işe yaradığını sanırsın

okşandığında sırtın

“aferin”i duyduğunda kulakların

boş ver inanma sen onlara

düzelmez düzenbazlar

düzelmez düzenbazların yandaşları

BEN ADAM GİBİ ÇOCUK

Yok yok

adam olmayacak bu çocuk demişti

Hasan amcanın dükkanında

leblebileri yere saçtığımda

Çocuktum henüz on birinde

omzunda boya sandığı

elinde fırçalar

üflesen düşecek

Oysa akranlarım da çocuktu benim

tıpkı benim gibi

ama benim gibi değil

ben adam gibi çocuk

onlar çocuk gibi çocuktular.

SEVGİLİ CAN ARKADAŞIM

Hayatımsın canımsın

Güneşimsin ayımsın

Sen benim yaşamımsın

Sevgili can arkadaşım

Gün doğarken yanımda

Gün batarken yanımda

Damarımda kanımda

Sevgili can arkadaşım

GURBET CEHENNEMİM BENİM

Düştüm gurbetin yoluna

Yolun yardamın bilmiyor

Kardım burada tek başıma

Yolun yordamın bilmiyor

Niye yazılır kötü yazı

Kimseye zararım yoktur benim

Elim ermez, dizim gitmez

Gurbet cehennemim benim

SEN OLMADAN İÇİNDE

Sevdandan vazgeçer miyim

Hasretin kor içimde

Bir yanık türkü gibiyim

Sevdalıların dilinde

Başka dünya düşler miyim

Sen olmadan içinde

Alır da başımı gider miyim

Sen varken yüreğimde

KİMİ SATAR ANASINI BU DÜNYANIN

Kimi satar anasını bu dünyanın

Kimi çivi üstünde durur

Kimi anlamaz nasıl yaşar

Kimi kırk vakit namaza durur

Kimi ah vah eder

kendine acındırır alemi

Kimi güzel caka sattığını sanır

Hep güldürür kendine alemi

Kimi pohpohlamaktan hoşlanır da

Dalkavuk dolaştırır peşinde

Kimileri evine bile gidemez

Çünkü tek kuruşu yoktur cebinde

Kiminin sazdan samandandır evi

Kiminin handan saraydan

Kimi aç karnını duyurmak ister

Hırsını alır boş sofradan

Kimi satar anasını bu dünyanın

Kimi çivi üstünde durur

Kimi anlamaz nasıl yaşar

Kimi kırk vakit namaza durur

NEYSE Kİ SEN VARSIN

(Günlerden Pazartesi)

Sensiz bir sabah daha oldu güzelim

Bu kez her taraf kar beyazı

Dışarıda çocuklar ....

dışarının soğuğuna aldırmaksızın

kar topu oynuyorlar

kardan adam yapıyorlar

tıpkı benim gibi onlar da

dalga geçmeye çalışıyorlar

çocukluklarıyla

tıpkı benim gibi

Ben yaşamla oyun oynuyorum

yaşamın kendisiyle

onlar kartopuyla oyun oynuyorlar

onlar kartopu atıyorlar birbirlerine

Yuvarlanıyorlar karlar üzerinde

Kahkahalarıyla

ve sonunda hep onlar mutlu oluyorlar

Hep onların istediği oluyor

Onların oyunlarında mutluluk var

benim oyunumda da

oyun arkadaşım sen değil misin

mutluluğun kendisisin sen

sevdanın, çekilmez yaşamın

çekilirliliğisin

Ben de oyun oynuyorum biliyor musun?

hep seni eş seçiyorum kendime

ve hep ben kazanıyordum bi tanem

Çocuklar kartopu oynarken

soğuğa aldırmaksızın

ben de kahvaltı yapıyorum

inadına soğuğa karşı

Çocuklar buz gibi karlarda oynarlarken

ben sıcakça çayımı yudumluyordum

lapa lapa yağan kara meydan okurcasına

Yalnız gibi görünüyordum belki dışarıdan

Kalabalıktım

çok kalabalık

alınma hemen

sen de vardın aramızda

ve karşımda hep öylece duruyordun

bir de arkadaşlarım

düşlerim yani

Bugün Pazartesi

haftanın ilk günü

geçen yarınları saymazsak

Her pazartesi yeniden başlardım hayata

bilmez misin

Yirmi yıl öncesi de öyleydi

yirmi yıl sonrası bugün de

İşte

bu gün de

o pazartesilerden biri

ve yine seninle meydan okuyorum yaşama

seninle seviyorum yaşamı

sen varsın neyse ki

sen ve

dışarıda kartopu oynayan çocuklar.....

7 Ocak 2002

günlerden pazartesi

KİM TUTAR SENİ

Dolamışlar “sevgi”yi dillerine

Ha bire patlatıyorlar işkembeden

Umurlarında değil hiçbir şey

Vız gelir, tırıs gider dünya onlara

“Ne hanlar isterim ne saraylar

içinde huriler bile olsa

samanlık seyran olurmuş

samanlar kuş tüyü yatak

yanında yari olursa eğer”

kim demiş

ne samanı bilirler onlar

ne samanlığı

Her dublesi romanlar yazdırır

sevgi üstüne kadehlerin

Ah bir de kafa dengi

bulmuşsa karşısında

ve saf saf da dinliyorsa garibim

ve hiç de sözünü kesmiyor

soru da sormuyorsa

anlat aslanım anlat

sevgi senin konun

dinlesinler de ilham alsınlar senden

Anlat kim tutar seni

sen “sevgi filozofu” değil misin ki?

KAH SEVDAM DEMİŞİM

(Meletim)

Kâh kahrını yüklenmişim omzuma

Kâh sessizliğini

Kâh ortalığı yırtmış sessiz çığlığım

Kâh sevdam demişim

Sarmışım bağrıma seni

Çıkmışım yollara

Ne sen benden vazgeçmişsin

Ne ben senden

Koynundan kaçıp uzaklaşırken

duymadığımı mı sanırdın feryadını

Senden her kopanın arkasından

nasıl da hüzünle bakardın

görmüyor muyum sanırsın

sana her dönene

nasıl sevinçle açardın kucağını

anlamıyor muyum sanırsın

Kâh özlemini yükledim

Omuzlarıma

Kâh yokluğunu

Yokluğun değil mi

hep kaçırttı senden

tutamadın bağrında bir türlü

Bakamadın hey oğul

bakamadın çocuklarına

senden koparken bağrımızın yanışını gördüğünde

Nasıl da yüreğine taş basardın

anlamıyor muyduk sanırsın

Kimimiz bağrından koptuk

kimimizi bağrından kopardın

Özledim seni, çok özledim

inan ki yalanım yok

Seni özlemem demek

çocukluğumu özlememem demek biliyor musun?

Vahap amcayı, Fadime ablayı

Ikbal anayı özlememem demek

seni özlememem demek

Naime’nin elmalarını

Receb’in kahvesini

Yüzmeyi öğrendiğim bendi özlememem demekti

Bana ait sende ne varsa

özlüyorum demek

Anlıyor musun Melet’im

anlıyor musun beni.

Kâh kahrını yüklemişim omzuma

kâh yokluğunu

kâh sevdam demişim

sarmışım bağrıma seni

13.02.2002

SENLE BERABER

Sevgili eşime

Ay ışığı güneşe götürür

Güneş hayat bulur

Senle beraber

Karanlıklar aydınlık olur

Aydınlıklar can bulur

Senle beraber

Bir ışık damlası

nehrin berrak sularında

nehir denize varır

nehir deniz olur senle beraber

Ay ışığı güneşe götürür

a güzelim

güneş hayat bulur

can olur,

senle beraber

16 Temmuz 2002

Saat 22.oo

NE BEDELLER ÖDEDİK REİS

Ben aşkı kolay bulmadım reis

Bedel ödedim

santim santim

ilmik ilmik işlendi yüreğime aşk

desen desen işlendi reis

Acıların rengi kırmızıydı

kahrın rengi kırmızı

hep o vardı üzerimde, hep kırmızı

Ben aşkı kolay tanımadım reis

Kaç kez suratıma patladı

hiç de hak etmediğim halde

kaç kez terk edilmişliğimle

yalnızlığımda

ve göz yaşlarımda

tanıdım ben aşkı

Ben ne bedeller ödedim reis

ne bedeller ödedik seninle

aşkı tanımak için

Kolay olmadı ikimiz için de

ikimiz için de kolay olmadı aşkı tanımak

Sana kıyamıyorsam

bakamıyorsam göz bebeklerine

Seni koklamaya doyamıyorsam

aşkı kolay bulamadığımdandır reis

Biz ne yıkıntılar atlattık reis

ne bedeller ödetti yaşam bize

aldırış etmediğimiz de

olmadı değil hani

aşkı tanıdıktan sonra

seni tanıdıktan sonra reis

Ben aşkı kolay bulmadım

Seni kolay bulmadım reis

27.09.2002

“AŞKI SENDEN ÖĞRENDİM”

Merhaba bebeğim,

Sen dünyanın en güzel kadını değilsin belki.

Ayrıca biliyorum

böyle bir iddian da yok.

Ama sen gönül dünyamın en güzel kadınısın.

Bundan hiç kuşkun olmasın.

Kaç yıl oldu

seninle ben dünyamızı birleştireli.

Kimilerinin “Halkalı Köle”

kimilerinin “Sultanlıktan köleliğe geçiş”

diye adlandırdığı

o küçücük dünyamızı oluşturmak adına

yüzükleri taktığımızın üzerinden kaç yıl geçti.

Yıllar ne çabuk da geçiyor.

“Göz kapayıp açıncaya kadar”.

Sen körpe bir kız çocuğu olarak

kendi evinin kadını olma hayalleri ile

benimle yaşamını birleştirirken,

aynı zamanda

bir bilinmezlikle de yaşamını birleştirdiğini biliyordun.

Ben de öyle

İkimiz de sevgi dünyamızın

küçük bir köşesine;

“Bir birimize söyleyemediğimiz

kuşkularımızı” gizlemiştik.

Hem de öylesine gizlemiştik ki,

farklı dünyalarımızdan taşıdığımız kuşkularımız;

kuşku olmaktan çıktı,

yerini sevgiye aşka terk etmişti.

Sonra bir baktık ki

yavaş yavaş büyümüşüz.

Saçlarımız tek-tük aklaşmaya başlamış.

İki kişiyken üç,

daha sonra dört olmuşuz.

Çocuklarımız bizimle,

biz çocuklarımızla büyümüşüz.

Hiç sevgisiz yaşamadık seninle.

Hiç küsü kalmadık.

Ama hiç sitem etmedik mi birbirimize?

Hiç birbirimize ters gelen sözlerimiz olmadı mı?

Oldu elbette.

Senin beni yadırgadığın oldu ama

benim seni yadırgadığım hiç olmadı.

Çünkü ben, köyümü sana getirmiştim,

İstanbul’a.

Sen zaten İstanbul’daydın.

Çocuklarımızı eğitir gibi eğittik birbirimizi.

Sen bana yön verdin.

Aldın karşına beni

o “Körü kürüne inatçılığımı”

sabır törpünle

her gün bıkmadan törpüleyerek körerttin.

Tepkilerim olmadı mı?

Sana kızdığım,

sana bağırdığım

oldu elbette.

Ama sen “dişi kuştun”

ve hiç “pes” etmedin.

Sen çocuklarına gösterdiğin sabrın

daha fazlasını bana gösterdin.

çocuklarına bağırdığın gibi

bağırmıyordun bana.

Bağıramazdın da.

Niye mi?

Sevgini incitmeyi hiç aklından geçirmedin sen.

Ailemizde hepimizden daha çok sen özveriliydin.

Biliyorum

kaç kez konuşmak istediğin halde konuşamayıp,

kaç kez yuttun o sözcükleri.

Keşke konuşsaydın benimle.

Keşke içine atmasaydın.

Keşke...

Bugün bu kadar acılar çekmezdin.

Bu kadar hastane kapılarını aşındırmazdın.

Sabaha kadar ben ve çocukların -deliksiz- uyurken

sen ağrı nöbetleri tutmazdın.

Sen hep aileni düşündün.

Hep kendini geri planda tuttun.

Hani “Her başarının gizli kahramanları” vardır ya,

sen bizim “Gizli kahramanımız” oldun.

Yıllardır şiirlerime konu olmana rağmen,

yıllardır cesaretle

“Yaprak yeşilinden elaya çalan gözlerine

bakamamama rağmen

aşkı yeni yeni öğrendim bir tanem.

O kadar kolay değilmiş aşkı öğrenmek.

Sadece “Üç harf” ve sadece

“El ele” tutuşmak “Aşk” değilmiş.

Aşk; saçları aklaştırırken,

yüzleri kırıştırırken

ve beyni uyuştururken

“Yüreği hep taze tutuyormuş” yeni öğrendim.

Aşk; ayrılığı yaşatırken,

dilleri susturup, yüzleri kızartırken

“Umudu hep taze tutuyormuş” yeni öğrendim.

Aşk; bedel ödetirken,

insanı yorgun bırakırken,

dünyamızı karartırken

“İnancı hep taze tutuyormuş” yeni öğrendim.

İşte bana; sen ve senin aşkın bunları öğretti.

Biz seninle, ”Sevgimizi paylaşarak büyüttük,

acılarımızı paylaşarak azalttık”.

Ve 25 yıl işte böyle geçti bir tanem.

KADINIM

Kimi kez düşleri oldun,

erişemediler sana.

Kimi kez

ne düşlerin oldu da, yaşayamadın

Kimi kez

uğruna dünyaları yakarlarken

kimi kez

farkına bile varılmadı senin...

Sen kadınım...

Ne canlar verdin istediklerine

ne canlar verildiği uğruna senin

SEN NE ANLARSIN YAŞAMAKTAN

Hadi canım sen de

Sen ne anlarsın yaşamaktan...

İnmedinse Galata Köprüsü’nün altına

seyredemedinse Kadıköy’ü

şöyle bir dalgaların üstünden

vapurların ötüşünü

kadınların gülüşünü

gençlerin öpüşüşünü görememişsen

Hadi canım

sen ne anlarsın yaşamaktan

Kız kulesine karşı

şerefine kaldıramamışsan

elindeki kadehini...

Karşıdan karşıya el sallamamışsan

boğazda süzülen vapurlardaki

tanımadığın herhangi birine...

sonra da “saçmaladım galiba” deyip

seni seyredenlere şöyle bir bakıp

gülemiyorsan kendi kendine

Hadi canım!

sen ne anlarsın yaşamaktan

1 Mayıs 2003

ŞEHİT ANASI

Yüreğin kan ağlasa da,

Ağlayamaz gözlerin bilirim

Sen, yüreğine taş basarsın

Söz konusu “vatan” olunca

Ne top mermileri taşımak sorardı seni

Ne kağnılar

“vatan sağ olsun” dedin

oğlunun şehit haberini alınca

Sen şehit anasısın bilirim,

Yastadır yüreğin

Sen şehit anasısın,

Hakkadır yüreğin...

DOSTLARIMA....

( Baki kalan hoş seda )

Gönül dertleşmek ister ya

hani şöyle stresten uzak

Bir huzur arar ya

bazen bir dalganın sahile vuruşunda

bazen martıların ötüşünde

hatta bir yaprağın düşüşünü seyrinde

dalar gider ya uzaklara doğru

ne düşündüğünü bir türlü çözemeden

Yalnızlığına sitem eder ya bazen

bazen sitem bile edecek hali yoktur ya hani

“boşver!” der kendi kendine

bir de şöyle elini sallamak yok mu

boşlukta her iki yana

Gönül dostla kucaklaşmak ister işte o zamanlar

kimselerle paylaşamadıklarını paylaşmak

yaşamak gibi “yaşamak”

hoş be dostum, hoş ama

Dostun olmadan yaşamak,

zor be dostum, zor valla!...

BEN ASKERİM BABA

Ben askerim baba

dün senin olduğun gibi

Ben nöbetteyim

dün senin tuttuğun gibi

çakı gibi hemi de senin gibi

Ben askerim baba

Vatan benden sorulur

namus benden

Ben uyumam uyuyamam

sen rahat uyuyasın diye

gözüm ne açlığı görür

ne yorgunluk hissederim

sen yorulmayasın

rahat olasın diye

Ben askerim baba

Uğruna ölünmesi gerekse bu vatanın

ben senin oğlunum biliyorsun

yaşamak vardı ya hesapta

ne yapalım vatan sağ olsun

VARSIN DELİ DESİNLER

Bir eylül sabahı

Yağmurla-dolu arası bastıran sağanakta

Seni düşünürken

Birden haykırmışım farkında olmadan

Farkında olmadan

Sucuk kesmişim

Millet sığınacak dam altlarına koşarlarken

Ben ellerim cebimde

Ha bire yağmura ve doluya doğru

Kah mırıldanarak

İçimden küfürler yağdırmışım

Yaşamın kahpeliğine

Kah yenilmişliğini kabullenen

bir sporcu bitkinliği ile

Susmuş kalmışım yağan yağmur altında

Hiç konuşamamışım da biliyor musun?

Sadece içimden naralar atmışım

hiç kimselere duyuramadığım naralar.

Dam altındakilerin

bana deliymişim gibi baktıklarını

arada bir gördüğüm gözlerinden okuyorum

Deliyim!

Deliyim ya! Bildiğin gibi değil

Ne yağmurun delisiyim

Ne de başıma düşen ceviz büyüklüğündeki doluların

Deliyim, deliyim ya!

Söylesem bile nedenini

Anlayabilecek misin?

Hiç sanmam,

Hiç anlaşılamadım ki senden yana

Ne şiirlerim sana bir şeyler anlatabildi

Demek ki Ne ben söyleyebilmişim

sana olan sevdamı

Bu yağan yağmurlar var ya

Bu yağan yağmurlar...

Arada bir dolularını gönderdiği

her yağışında sırılsıklam bırakan

İşte o yağmurlara haykırıyorum

Alıp götürüyor bağırtımı

Toprağın derinliklerine

Islak-ıslak sigara tüttürmek geliyor içimden

Delicesine

Biliyorum delilik işte

Delilik

Ama ne yapabilirim ben gitmek istemiyorum

biraz ben gayret edeyim kalmak için

biraz sen izin ver

söyleyeceklerim var

yağan yağmurla dolu arası

bir eylül sabahı

seni düşünürken delicesine

delicesine düşler kurarken

ıslandığımı hiç umursamıyorum bile

ne diyeyim işte

varsın deli desinler

varsın eğlensinler benimle

2 Eylül 2002

HEP BENİMLE

Ben sana

hep yorgun yüzümü gösterdim be güzelim

sen yokluğumu paylaştın hep benimle

Ben sana

hep solgun yüzümü gösterdim be güzelim

hep güzelliklerini paylaştın benimle

hep umut oldun be güzelim

umut oldun yüreğime

hep yorgunun oldum senin

umut ışığım

ve sevdam

ve aşımdın oysa benim

sana aşığım be güzelim

pişmanlıklarımı itiraf edemesem de

aşığınım senin

Yine de ben sana

hep yorgun yüzümü gösterdim be güzelim

hep yokluğumu paylaştın benimle

sen benimle hayatı paylaştın be güzelim

hep benimle umudu paylaştın...

21.03.2003

VAZGEÇEMEDİĞİM

Ben senin hayatının

deli rüzgarıyım bitanem

Bazen bir meltem olurum yaşamında

okşarım tüm serinliğimle seni

Bazen samyeli gibi bunaltırım

Ama hep senin rüzgarınım

bir türlü koparamadığın

Bazen kasırga olurum

dağıtırım etrafında ne varsa

Bazen...

bazen ne pişmanlıklar yaşarım

özrümü kabul ettiremediğim

Ama hep senin olurum

senin rüzgarın,

senin meltemin

senin sam yelin....

Senin.....

kurtuluşun yok görüyorsun

al bana göre önlemimi

vazgeçemediğim

0 yorum:

Yorum Gönder