YA SEN BAHAR OLACAKSIN
ÇİÇEKLER SENİN BAĞRINDA GÜZELLEŞECEK.........
(Aşk bu kadar gaddar olabilir mi - 24/08/2001)
Bir SABAH’ın hikayesi
Sen neyi sayıklıyorsun yıllardır
var say ki bir rüya idi bu
bir daha göremeyeceğin
var say ki
bütün çılgınlıkların sergilendiği
bir tiyatro oyununun aktörüydün
ve rolün bitti
ne yani bitemez miydi?
bir gün o perdenin kapanıp
ışıkların sönebileceğine
bir türlü inandıramadın mı kendini!
Yoksa inanmak mı istemedin
bir baharda çiçekler açarken
başka bir bahar çiçekleri öldürüyor biliyor musun
adı bahar olan baharlarda İnsanlar hüznü taşıyor,
insanlar hüznü yaşıyor, ne zannediyorsun
kim bilir belki de sen
son baharını yaşıyorsundur
belki de sana önündeki kış
acıların en acısını tattıracaktır belki de,
Belki de bu acılar seni
tüfeğin ucundan çıkan mermi gibi
vücudunda onlarca delik açacaktır
belki de sen hala ayakta kalacaksın kim bilir
Yaşamak,
kışa, soğuğa ve acıya direnmektir yaşamak
ama sen böyle giderse direnemeyeceksin biliyor musun?
kendini dirençsiz, güçsüz
ve yalnız hissedeceksin
öyle olmadığını bile bile
ilk baharda yalnız senin için
açtığını sandığın çiçeğinin
senden koparıldığını gördükçe
etrafındaki senin için açan
çiçekleri görmüyorsun yazık
hem de nasıl yazık
seni terk eden bir çiçek karşısında
kendini harap ederken
etrafından “sen” olduğun içi
açan onlarca çiçeğin var olduğunu düşünmeyecek
ve seninle birlikte o çiçeklerin de
solmasına neden olacaksın
doğru mu edersin
bahar, bir çiçekle bahar olmuyor dostum
bir çiçekle yeşermiyor umutlar
ya da solmasıyla bir çiçeğin,
ölmüyor yaşam
Yazık! Yazık sevgili dostum
hem bir çiçek için terk ettiğin sana
hem de senin için açan onlarca çiçeğe yazık
ne yapalım karar senin
sen baharını yaşıyorsun şimdi
bilmiyorsun ki, baharın sonu mu ilki mi?
anlayamıyorsun
ne dostunu tanıyorsun ne de kendini
biliyor musun dostum
Seni terk eden bu çiçek
bir daha aramayacak seni
ya sen baharını kışa döndüreceksin
çiçeğin başka baharlarda
yeniden açacak ve serpilecek
ya da sen bahar olacaksın
çiçekler senin bağrında güzelleşecek
ADAM OLSAYDIM
Bir başka bahar
ya da başka bir mevsim
ne fark eder ki
birinde sevmişim
diğerinde sevilmemiş
birinde ağlamışım
sular seller gibi
akmış göz yaşlarım
birinde gülmüşüm,
gülmekten dermanım kesilmiş
sonuç koskocaman bir sıfır
yaşamışım yaşamam gerektiği gibi
hovardalıksa, hovardalık anasını satayım
var mı daha ötesi
bir daha mı geleceğim sanki bu dünyaya
bir daha nara atma şansım var mı ki,
hem olsa bile
yeniden mi doğacağım
yeniden mi bebekliğimi yaşayacağım
yeniden mi kandıracağım
ya da kandıracaklar beni
yok yok azizim, geçmiş geçmiştir artık
bir daha sakın dönüp bakma arkana
yaşadınsa yaşadın
yaşayamadınsa
ağlama zırlama, pişmanlık duyma
Bir başka bahar
ya da başka bir mevsim
hiç fark etmez benim için
birinde aldatılmışım
diğerinde terkedilmişim
ya da terk etmişim ne çıkar.
Adam olsalardı terk etmezdim her halde
her halde adam olsaydım
terk edilmezdim
BENİ DE SEVİYORDUN
BENDEKİ “BENİ” DE
Ah be gözüne kurban olduğum
yaprak yeşili gözlerinin
konuşmasını anlamadığımı mı sanırsın
Ama neylersin
bir ben var ki o ben değilim
yaşayan bedenimde
Her acı çekişinde
sabahlara dek uyuyamadığında
uyuduğumu sanırsın benim
duymadığımı sanırsın acılarını
Sabahlara dek kıvranışını
umursamadığımı sanırsın
ve hep suçlarsın beni
Aldırmaz görürsün beni değil mi?
Bilemezsin ...
bir ben var ki...
Ben bile değiştiremiyorum
bir türlü yenemiyorum
bendeki beni
Hep benim dışımdaki benimle konuştun sen
Arada bir sendeki beni anlar oldunsa da
anlamadın, anlayamadın
anlamak istemesen de
seviyordun her ikisini de biliyorum
Bana açıklamasan da,
çaktırmasan da
beni de seviyordun,
bendeki beni de
biliyorum, biliyorum
ISITMAYINCA GÜNEŞ
Her gök gürleyişinde
yağmur mu yağar
Her açan güneş
ısıtır mı insanı
Her güzel söz
neyi anlatır ki,
Yağmayınca yağmur
ısıtmayınca güneş
okşamayınca güzel
sözler bedenini
tadı mı olur yaşamın
anlamı mı kalır
a dostum
tadı mı olur
yaşıyor olmanın.....
“AH!...” EDESİ GELİYOR
“Ahh!...” edesi geliyor
yürekleri parçalarcasına
Kimi hırsız, kimi arsız
kimi başka bir bela
Ah memleketim vah memleketim
ben sana yetişemedim
ben sana yetemedim
Sözümüz yetmedi oralara kadar
Bağırdık boğazlar yırtılırcasına
duyuramadık
Ne mumlar söndürdük günlerce
Sabahlara kadar ne manifestolar yolladık
Ne imza kampanyaları yapıldı metrelerce
Hiç de umursanmadık
Bir türlü anlamadılar,
Bir türlü anlatamadık
Ya da anlayamadılar bizi
Bağırdık,
Biz duyduk sadece
Bağırdık
biz dövündük,
Biz dövüldük
dizlerimiz yumruk yarası
sırtlarımız cop
Ah memleketim vah memleketim
Y O K
Sigara yok
İçki yok
Barbut, yanık ,
okey – mokey yok
Karı- kız ayakları
Hiç arama o da yok
Peki “Yaşıyor musun” diyorlar
“Yaşamıyor muyum? ” diyorum
O zaman “öl be kardeşim” diyorlar
“Çık çatının üstüne
Tepe üstü atla yere”
Ha işte onu yapacağımda
Atlamaya cesaretim de yok
Yok yok yok
HEMEN BÜYÜME ÇOCUK
Oğlum Samed Serhan’a
Sen var ya çocuk
Senin çılgınlığın, senin deliliğin
ve senin çocukluğun
Hep benim çocukluğumu anlatıyor bana
hep çocukça duygularımı yaşıyorum
Sen var ya çocuk
Sana “çocuk” demeye bile
dilim varmıyor ama
sen “çocuk”sun, çocuk gibi olmasan da.
Hemen büyüme be çocuk
Hatta büyümeye çalışma bile
“suyun akışına bırak kendini”
derler ya hani
öyle işte
bırak kendini suyun akışına
bakalım ne olacak
bırak
arada bir çalılara takılsın
yüzün kolun bacakların.....
bazen, taşlar darp yapsın
bir yerlerine ve
acının böylesini de tat
ama koy verme kendini suyun koynuna
koy verme ki
seninle oynamasın hayat
harcamasın seni bir çırpıda
hemen büyüme çocuk
büyümeyi de isteme sakın
sana büyük derlerse
sakın inanma
sen çocuk olduğunu biliyorsun zaten
sana “büyümüşsün” deyişlerine bakma
gözlerinin içine, içine bak
arkasından ne söyleyecekler
Sen “büyük” ol çocuk
“büyük” göstermeden kendini
Sen de, senden öncekiler gibi
göçüp gittiğinde
“büyüktü” deyip seni örnek alsınlar,
kimilerinin umurunda bile değildir
“büyük” olmak
Onların umurunda “büyüklük” vardır
Hani “burnu bir karış havada “ denir ya
ya sen sevgili çocuk,
sen bunların hangisini seçerdin?
Çocuk olup, çocuk kalıp
her şeyi yalansız paylaşmayı mı?
Büyük olup, kendini kandırmayı mı?
Sen bilirsin çocuk
Sen çocuksun,
seni sen bilirsin.
Yunus ARIKAN
YAŞAMA DAİR NE VARSA
Bu akşam kapattım kendimi dış dünyaya
Ne cep, ne ev telefonum açık bugün
İzin verdim kendime
Aşka dair, sevgiye dair
yaşamak niyetindeyim
delicesine sevişmek
ölesiye koklamak geliyor içimden
sevgilimin her teninie
Sımsıkı sarılmak istiyorum yaşama
“yaşamak” diyorum
kollarımı sıkıca bağlıyorum aşka
yaşama dair ne varsa yaşamak,
yaşanmamış çocukluğuma dair
Kırlaşan saçlarıma inat,
unutkan beynime inat
capcanlı bir şekilde yaşamak
Yaşayamadıklarıma dair
“Hadi canım sende” dercesine meydan okuyorum
hayata dair ne varsa
ne varsa ciddi sayılan ve nasıl oluyorsa
meydan okuyorum, gözünün yaşına bakmadan
delikanlıca meydan okuyorum
ne varsa içimde yaşama dair
bir, bir kusuyorsam dışarıya
İzin verdim bu akşam kendime
izin verdim
aşka dair, yaşama dair ne varsa
Yaşamak adına.
yaşamayı yaşamak adına
izinliyim bu akşam
KOCA YİĞİT
Cahit AK’ın anısına
Güle güle git
koca yiğit güle güle
Sessiz sedasız kopuverdin
hiç de haber vermeden
yani en azından
benim haberim olmadı gittiğinden
emin ol doğru söylüyorum
dört yıl, acı tatlı, dört yıl geçirdik
kimi kez kavgalı olduk
kimi kez barıştık işin gereği
sonra koptuk,
kopardılar ikimizi de dinlemeden
arada bir görüşürdük
bazen Bakırköy’de
bazen toplantılarda karşılaşırdık
sen koca yiğit, tebessüm ederdin bana
hep sevdiğini söylerdin
severdin de elbet
ama sen farklı dünyalardandın
ben farklı…
sen koca yiğittin boylu poslu
ben koca şair ufak tefek
hatırlar mısın
hep çok güzel konuştuğumu söylerdin
şiirlerimi de beğenirdin hani
beğenmediğinde olsa aralarında
hey gidi koca yiğit,var mıydı öyle habersiz gitmek
henüz kırklardayken, var mıydı terk etmek
Kim bilir, nerede ve nasıl karşılaşırız koca yiğit
Biliyorum özleyeceğim seni ben
Yemin olsun özleyeceğim.
25.11.2001
NEYLERSİN KADER DİYECEKSİN
Neylersin
inanmasan da “kader” diyorlar işte
kah gülermiş yüzüne insanın
kah sokarmış cehennemin narına neylersin
Cümle alem yığılsa tepene
ne eyvallahın olur
ne de diz çöküp yalvarırsın namerde karşı
Evladın kılıçtan keskin
zehir zemberektir oluyor sözleri
kahpenin bile yüreklenip söyleyemediğini
evladın bir çırpıda çıkarı verir ağzından
Bir boka yaramadığın söylenir
nasıl oluyorsa “yaramak bir boka”
Hem de tasası bile olmuyor üzülmeden yana
kılı bile kıpırdamıyor neylersin
neylersin kader diyeceksin
avutacaksın kendini
Ya terk edeceksin onu,
ya da o seni terk edecek
Ama ne mümkün, mümkün mü?
Ama neylersin
güneş sımsıcak sardığında
seni terletemezken
üşütemezken buz gibi soğuklar seni
Üşütür de, yakar da seni
evladın umarsız sözleri
Neylersin
İnanmasan da “kader” diyeceksin
kader diyeceksin sineye çekeceksin
04.12.2001
"Adam gibi adam" olasın dedilerdi
anlamaz "he" derdim yıllar öncesi
Niyedir bilemedim ama
hiç de hevesim olmadı
"adam gibi adam"lık için
hiç özen göstermedim
birileri beni beğensin diye
hep "ben" oldum,
ben Yunus
bazen deli-dolu bazen akıllı
bazen büyüklerin dediği gibi
"adam gibi adam!"
ne demekse!
Ben Yunus
Bazen bir Berlin duvarı
hatta bir Çin setti gibi
kalın ve soğuk
Bazen bir fırtına estirir içinden
kasıp kavurur kendini
zararı kendine
bazen bir bahar meltemi gibi okşayıcı
ve çocuk gibi saf ve temiz
Bazen azılı katiller gibi acımasız
Kahrolası hayata karşı
İnadına savunmacı
İnadına direnen yokluğun her türüne
Bazen cepte tek kuruş bile yokken
Sabahları görün beni
Şimşeklerin arkasından
gürleyen gök gibiyim
naralarımdan Favoretti bile etkilenir
İbrahim'in yanık gazelleri
Vızıltı gibidir bir duysanız
Ben Yunus
bir serçenin yüreği kadar yüreği
Bir beşer şaşılası, kandırılası
HOŞNUTLAR GETİRDİN EMRE....
Seni özlemedik desek
inan ki yalan olur,
beklemiyorduk desek...
hemi de nasıl bekledik seni,
günler aylara büründü
aylar yıllar gibiydi
Biz seni bekledikçe
sen inat ettin gelmemek için.
Kim bilir Cemre'yi mi kıskandın da haberimiz olmadı!?...
Cemre ailemize düştüğünde
Seni beklemiyor muyduk sanırsın
Seni tanımazken bile
yüzünü bile görmemişken özledik seni
seni özledik Emre efendi
Sorma "nasıl oluyor?" diye
"Hiç görmediğiniz birini nasıl özlersin?" deme sakın
bir garip duygu işte
ne biz anlatabiliriz sana
ne de sen anlayabilirsin
Hele,
hele hoş geldin Emrem
hoşnutlar getirdin.........
27.05.2000
YALNIZLIĞA MEYDAN OKUMAK
Yalnızlık korkutur insanı
kemiklerini sızlatır bilir misin?
Uzandın mı yatağına gecenin bir yerinde
yalnızlığınla koyun koyuna
Sen konuşursun, yalnızlığın susar
sen susarsın, yalnızlığın dinler seni
bağıra, bağıra haykırdığın sessizliğini dinler,
gecenin bir yarısı yapa yalnız yatağında
seni dinleyen yalnızlığını
sen de dinlersin gecenin bir yarısı
Sen, yalnızlığın ve su damlacıkları
Bir de arada bir çatırdayan
Duvarların ürpertici sesleri
ortak olur sohbetinize
Sonra sessizlik çöker üzerine
Gecenin karanlığının çöktüğü gibi
korkutur seni gecenin sessizliği ve karanlığın gizemi
koyun koyuna olsan da yalnızlıkla birlikte
yalnızlığın çekilmezliği
hiç çekilmezdir bilir misin?
Yalnız yaşamak ha!
Yalnız yaşamak
hele bir de gece olunca
İşte o zaman
anlarsın yalnızlığın anlatılmazlığını
İşte o zaman yaşarsın
Bak bakalım “hoş” mu,
“hoşt” mu yalnızlık.
12.12.2001
Saat 00.38
Avcılar - ev
DÜZENİN DÜZENBAZLARI
Yok ağalar düzelmez
düzenin düzenbazları
düzelmez yandaşları menfaatçilerin
yok ağalar
beklememek gerek boş yere
her biri köşeler tutmuş bir yerlerde
Aman efendim, sensin efendim
Alışmış bir kere el etek öpmeye
Yok ağalar yok düzelmez
düzenin düzenbazları
Bu dalkavukluk oldukça serde
bir boka yaramaz dürüstlüğün bu devirde
Bu devirde fayda etmez üretkenliğin
sadece “aferin” alırsın
bir de sırtın sıvazlanır
yalancı gülücüklerle
Yalancı övgüyle
Sonra salıverilirsin bir yerlere
işe yaradığını sanırsın
okşandığında sırtın
“aferin”i duyduğunda kulakların
boş ver inanma sen onlara
düzelmez düzenbazlar
düzelmez düzenbazların yandaşları
BEN ADAM GİBİ ÇOCUK
Yok yok
adam olmayacak bu çocuk demişti
Hasan amcanın dükkanında
leblebileri yere saçtığımda
Çocuktum henüz on birinde
omzunda boya sandığı
elinde fırçalar
üflesen düşecek
Oysa akranlarım da çocuktu benim
tıpkı benim gibi
ama benim gibi değil
ben adam gibi çocuk
onlar çocuk gibi çocuktular.
SEVGİLİ CAN ARKADAŞIM
Hayatımsın canımsın
Güneşimsin ayımsın
Sen benim yaşamımsın
Sevgili can arkadaşım
Gün doğarken yanımda
Gün batarken yanımda
Damarımda kanımda
Sevgili can arkadaşım
GURBET CEHENNEMİM BENİM
Düştüm gurbetin yoluna
Yolun yardamın bilmiyor
Kardım burada tek başıma
Yolun yordamın bilmiyor
Niye yazılır kötü yazı
Kimseye zararım yoktur benim
Elim ermez, dizim gitmez
Gurbet cehennemim benim
SEN OLMADAN İÇİNDE
Sevdandan vazgeçer miyim
Hasretin kor içimde
Bir yanık türkü gibiyim
Sevdalıların dilinde
Başka dünya düşler miyim
Sen olmadan içinde
Alır da başımı gider miyim
Sen varken yüreğimde
KİMİ SATAR ANASINI BU DÜNYANIN
Kimi satar anasını bu dünyanın
Kimi çivi üstünde durur
Kimi anlamaz nasıl yaşar
Kimi kırk vakit namaza durur
Kimi ah vah eder
kendine acındırır alemi
Kimi güzel caka sattığını sanır
Hep güldürür kendine alemi
Kimi pohpohlamaktan hoşlanır da
Dalkavuk dolaştırır peşinde
Kimileri evine bile gidemez
Çünkü tek kuruşu yoktur cebinde
Kiminin sazdan samandandır evi
Kiminin handan saraydan
Kimi aç karnını duyurmak ister
Hırsını alır boş sofradan
Kimi satar anasını bu dünyanın
Kimi çivi üstünde durur
Kimi anlamaz nasıl yaşar
Kimi kırk vakit namaza durur
NEYSE Kİ SEN VARSIN
(Günlerden Pazartesi)
Sensiz bir sabah daha oldu güzelim
Bu kez her taraf kar beyazı
Dışarıda çocuklar ....
dışarının soğuğuna aldırmaksızın
kar topu oynuyorlar
kardan adam yapıyorlar
tıpkı benim gibi onlar da
dalga geçmeye çalışıyorlar
çocukluklarıyla
tıpkı benim gibi
Ben yaşamla oyun oynuyorum
yaşamın kendisiyle
onlar kartopuyla oyun oynuyorlar
onlar kartopu atıyorlar birbirlerine
Yuvarlanıyorlar karlar üzerinde
Kahkahalarıyla
ve sonunda hep onlar mutlu oluyorlar
Hep onların istediği oluyor
Onların oyunlarında mutluluk var
benim oyunumda da
oyun arkadaşım sen değil misin
mutluluğun kendisisin sen
sevdanın, çekilmez yaşamın
çekilirliliğisin
Ben de oyun oynuyorum biliyor musun?
hep seni eş seçiyorum kendime
ve hep ben kazanıyordum bi tanem
Çocuklar kartopu oynarken
soğuğa aldırmaksızın
ben de kahvaltı yapıyorum
inadına soğuğa karşı
Çocuklar buz gibi karlarda oynarlarken
ben sıcakça çayımı yudumluyordum
lapa lapa yağan kara meydan okurcasına
Yalnız gibi görünüyordum belki dışarıdan
Kalabalıktım
çok kalabalık
alınma hemen
sen de vardın aramızda
ve karşımda hep öylece duruyordun
bir de arkadaşlarım
düşlerim yani
Bugün Pazartesi
haftanın ilk günü
geçen yarınları saymazsak
Her pazartesi yeniden başlardım hayata
bilmez misin
Yirmi yıl öncesi de öyleydi
yirmi yıl sonrası bugün de
İşte
bu gün de
o pazartesilerden biri
ve yine seninle meydan okuyorum yaşama
seninle seviyorum yaşamı
sen varsın neyse ki
sen ve
dışarıda kartopu oynayan çocuklar.....
7 Ocak 2002
günlerden pazartesi
KİM TUTAR SENİ
Ha bire patlatıyorlar işkembeden
Umurlarında değil hiçbir şey
Vız gelir, tırıs gider dünya onlara
“Ne hanlar isterim ne saraylar
içinde huriler bile olsa
samanlık seyran olurmuş
samanlar kuş tüyü yatak
yanında yari olursa eğer”
kim demiş
ne samanı bilirler onlar
ne samanlığı
Her dublesi romanlar yazdırır
sevgi üstüne kadehlerin
Ah bir de kafa dengi
bulmuşsa karşısında
ve saf saf da dinliyorsa garibim
ve hiç de sözünü kesmiyor
soru da sormuyorsa
anlat aslanım anlat
sevgi senin konun
dinlesinler de ilham alsınlar senden
Anlat kim tutar seni
sen “sevgi filozofu” değil misin ki?
KAH SEVDAM DEMİŞİM
(Meletim)
Kâh kahrını yüklenmişim omzuma
Kâh sessizliğini
Kâh ortalığı yırtmış sessiz çığlığım
Kâh sevdam demişim
Sarmışım bağrıma seni
Çıkmışım yollara
Ne sen benden vazgeçmişsin
Ne ben senden
Koynundan kaçıp uzaklaşırken
duymadığımı mı sanırdın feryadını
Senden her kopanın arkasından
nasıl da hüzünle bakardın
görmüyor muyum sanırsın
sana her dönene
nasıl sevinçle açardın kucağını
anlamıyor muyum sanırsın
Kâh özlemini yükledim
Omuzlarıma
Kâh yokluğunu
Yokluğun değil mi
hep kaçırttı senden
tutamadın bağrında bir türlü
Bakamadın hey oğul
bakamadın çocuklarına
senden koparken bağrımızın yanışını gördüğünde
Nasıl da yüreğine taş basardın
anlamıyor muyduk sanırsın
Kimimiz bağrından koptuk
kimimizi bağrından kopardın
Özledim seni, çok özledim
inan ki yalanım yok
Seni özlemem demek
çocukluğumu özlememem demek biliyor musun?
Vahap amcayı, Fadime ablayı
Ikbal anayı özlememem demek
seni özlememem demek
Naime’nin elmalarını
Receb’in kahvesini
Yüzmeyi öğrendiğim bendi özlememem demekti
Bana ait sende ne varsa
özlüyorum demek
Anlıyor musun Melet’im
anlıyor musun beni.
Kâh kahrını yüklemişim omzuma
kâh yokluğunu
kâh sevdam demişim
sarmışım bağrıma seni
SENLE BERABER
Sevgili eşime
Ay ışığı güneşe götürür
Güneş hayat bulur
Senle beraber
Karanlıklar aydınlık olur
Aydınlıklar can bulur
Senle beraber
Bir ışık damlası
nehrin berrak sularında
nehir denize varır
nehir deniz olur senle beraber
Ay ışığı güneşe götürür
a güzelim
güneş hayat bulur
can olur,
senle beraber
16 Temmuz 2002
Saat 22.oo
NE BEDELLER ÖDEDİK REİS
Ben aşkı kolay bulmadım reis
Bedel ödedim
santim santim
ilmik ilmik işlendi yüreğime aşk
desen desen işlendi reis
Acıların rengi kırmızıydı
kahrın rengi kırmızı
hep o vardı üzerimde, hep kırmızı
Ben aşkı kolay tanımadım reis
Kaç kez suratıma patladı
hiç de hak etmediğim halde
kaç kez terk edilmişliğimle
yalnızlığımda
ve göz yaşlarımda
tanıdım ben aşkı
Ben ne bedeller ödedim reis
ne bedeller ödedik seninle
aşkı tanımak için
Kolay olmadı ikimiz için de
ikimiz için de kolay olmadı aşkı tanımak
Sana kıyamıyorsam
bakamıyorsam göz bebeklerine
Seni koklamaya doyamıyorsam
aşkı kolay bulamadığımdandır reis
Biz ne yıkıntılar atlattık reis
ne bedeller ödetti yaşam bize
aldırış etmediğimiz de
olmadı değil hani
aşkı tanıdıktan sonra
seni tanıdıktan sonra reis
Ben aşkı kolay bulmadım
Seni kolay bulmadım reis
27.09.2002
“AŞKI SENDEN ÖĞRENDİM”
Merhaba bebeğim,
Sen dünyanın en güzel kadını değilsin belki.
Ayrıca biliyorum
böyle bir iddian da yok.
Ama sen gönül dünyamın en güzel kadınısın.
Bundan hiç kuşkun olmasın.
Kaç yıl oldu
seninle ben dünyamızı birleştireli.
Kimilerinin “Halkalı Köle”
kimilerinin “Sultanlıktan köleliğe geçiş”
diye adlandırdığı
o küçücük dünyamızı oluşturmak adına
yüzükleri taktığımızın üzerinden kaç yıl geçti.
Yıllar ne çabuk da geçiyor.
“Göz kapayıp açıncaya kadar”.
Sen körpe bir kız çocuğu olarak
kendi evinin kadını olma hayalleri ile
benimle yaşamını birleştirirken,
aynı zamanda
bir bilinmezlikle de yaşamını birleştirdiğini biliyordun.
Ben de öyle
İkimiz de sevgi dünyamızın
küçük bir köşesine;
“Bir birimize söyleyemediğimiz
kuşkularımızı” gizlemiştik.
Hem de öylesine gizlemiştik ki,
farklı dünyalarımızdan taşıdığımız kuşkularımız;
kuşku olmaktan çıktı,
yerini sevgiye aşka terk etmişti.
Sonra bir baktık ki
yavaş yavaş büyümüşüz.
Saçlarımız tek-tük aklaşmaya başlamış.
İki kişiyken üç,
daha sonra dört olmuşuz.
Çocuklarımız bizimle,
biz çocuklarımızla büyümüşüz.
Hiç sevgisiz yaşamadık seninle.
Hiç küsü kalmadık.
Ama hiç sitem etmedik mi birbirimize?
Hiç birbirimize ters gelen sözlerimiz olmadı mı?
Oldu elbette.
Senin beni yadırgadığın oldu ama
benim seni yadırgadığım hiç olmadı.
Çünkü ben, köyümü sana getirmiştim,
İstanbul’a.
Sen zaten İstanbul’daydın.
Çocuklarımızı eğitir gibi eğittik birbirimizi.
Sen bana yön verdin.
Aldın karşına beni
o “Körü kürüne inatçılığımı”
sabır törpünle
her gün bıkmadan törpüleyerek körerttin.
Tepkilerim olmadı mı?
Sana kızdığım,
sana bağırdığım
oldu elbette.
Ama sen “dişi kuştun”
ve hiç “pes” etmedin.
Sen çocuklarına gösterdiğin sabrın
daha fazlasını bana gösterdin.
çocuklarına bağırdığın gibi
bağırmıyordun bana.
Bağıramazdın da.
Niye mi?
Sevgini incitmeyi hiç aklından geçirmedin sen.
Ailemizde hepimizden daha çok sen özveriliydin.
Biliyorum
kaç kez konuşmak istediğin halde konuşamayıp,
kaç kez yuttun o sözcükleri.
Keşke konuşsaydın benimle.
Keşke içine atmasaydın.
Keşke...
Bugün bu kadar acılar çekmezdin.
Bu kadar hastane kapılarını aşındırmazdın.
Sabaha kadar ben ve çocukların -deliksiz- uyurken
sen ağrı nöbetleri tutmazdın.
Sen hep aileni düşündün.
Hep kendini geri planda tuttun.
Hani “Her başarının gizli kahramanları” vardır ya,
sen bizim “Gizli kahramanımız” oldun.
Yıllardır şiirlerime konu olmana rağmen,
yıllardır cesaretle
“Yaprak yeşilinden elaya çalan gözlerine
bakamamama rağmen
aşkı yeni yeni öğrendim bir tanem.
O kadar kolay değilmiş aşkı öğrenmek.
Sadece “Üç harf” ve sadece
“El ele” tutuşmak “Aşk” değilmiş.
Aşk; saçları aklaştırırken,
yüzleri kırıştırırken
ve beyni uyuştururken
“Yüreği hep taze tutuyormuş” yeni öğrendim.
Aşk; ayrılığı yaşatırken,
dilleri susturup, yüzleri kızartırken
“Umudu hep taze tutuyormuş” yeni öğrendim.
Aşk; bedel ödetirken,
insanı yorgun bırakırken,
dünyamızı karartırken
“İnancı hep taze tutuyormuş” yeni öğrendim.
İşte bana; sen ve senin aşkın bunları öğretti.
Biz seninle, ”Sevgimizi paylaşarak büyüttük,
acılarımızı paylaşarak azalttık”.
Ve 25 yıl işte böyle geçti bir tanem.
KADINIM
Kimi kez düşleri oldun,
erişemediler sana.
Kimi kez
ne düşlerin oldu da, yaşayamadın
Kimi kez
uğruna dünyaları yakarlarken
kimi kez
farkına bile varılmadı senin...
Sen kadınım...
Ne canlar verdin istediklerine
ne canlar verildiği uğruna senin
SEN NE ANLARSIN YAŞAMAKTAN
Hadi canım sen de
Sen ne anlarsın yaşamaktan...
İnmedinse Galata Köprüsü’nün altına
seyredemedinse Kadıköy’ü
şöyle bir dalgaların üstünden
vapurların ötüşünü
kadınların gülüşünü
gençlerin öpüşüşünü görememişsen
Hadi canım
sen ne anlarsın yaşamaktan
Kız kulesine karşı
şerefine kaldıramamışsan
elindeki kadehini...
Karşıdan karşıya el sallamamışsan
boğazda süzülen vapurlardaki
tanımadığın herhangi birine...
sonra da “saçmaladım galiba” deyip
seni seyredenlere şöyle bir bakıp
gülemiyorsan kendi kendine
Hadi canım!
sen ne anlarsın yaşamaktan
1 Mayıs 2003
ŞEHİT ANASI
Yüreğin kan ağlasa da,
Ağlayamaz gözlerin bilirim
Sen, yüreğine taş basarsın
Söz konusu “vatan” olunca
Ne top mermileri taşımak sorardı seni
Ne kağnılar
“vatan sağ olsun” dedin
oğlunun şehit haberini alınca
Sen şehit anasısın bilirim,
Yastadır yüreğin
Sen şehit anasısın,
Hakkadır yüreğin...
DOSTLARIMA....
( Baki kalan hoş seda )
Gönül dertleşmek ister ya
hani şöyle stresten uzak
Bir huzur arar ya
bazen bir dalganın sahile vuruşunda
bazen martıların ötüşünde
hatta bir yaprağın düşüşünü seyrinde
dalar gider ya uzaklara doğru
ne düşündüğünü bir türlü çözemeden
Yalnızlığına sitem eder ya bazen
bazen sitem bile edecek hali yoktur ya hani
“boşver!” der kendi kendine
bir de şöyle elini sallamak yok mu
boşlukta her iki yana
Gönül dostla kucaklaşmak ister işte o zamanlar
kimselerle paylaşamadıklarını paylaşmak
yaşamak gibi “yaşamak”
hoş be dostum, hoş ama
Dostun olmadan yaşamak,
zor be dostum, zor valla!...
BEN ASKERİM BABA
Ben askerim baba
dün senin olduğun gibi
Ben nöbetteyim
dün senin tuttuğun gibi
çakı gibi hemi de senin gibi
Ben askerim baba
Vatan benden sorulur
namus benden
Ben uyumam uyuyamam
sen rahat uyuyasın diye
gözüm ne açlığı görür
ne yorgunluk hissederim
sen yorulmayasın
rahat olasın diye
Ben askerim baba
Uğruna ölünmesi gerekse bu vatanın
ben senin oğlunum biliyorsun
yaşamak vardı ya hesapta
ne yapalım vatan sağ olsun
VARSIN DELİ DESİNLER
Bir eylül sabahı
Yağmurla-dolu arası bastıran sağanakta
Seni düşünürken
Birden haykırmışım farkında olmadan
Farkında olmadan
Sucuk kesmişim
Millet sığınacak dam altlarına koşarlarken
Ben ellerim cebimde
Ha bire yağmura ve doluya doğru
Kah mırıldanarak
İçimden küfürler yağdırmışım
Yaşamın kahpeliğine
Kah yenilmişliğini kabullenen
bir sporcu bitkinliği ile
Susmuş kalmışım yağan yağmur altında
Hiç konuşamamışım da biliyor musun?
Sadece içimden naralar atmışım
hiç kimselere duyuramadığım naralar.
Dam altındakilerin
bana deliymişim gibi baktıklarını
arada bir gördüğüm gözlerinden okuyorum
Deliyim!
Deliyim ya! Bildiğin gibi değil
Ne yağmurun delisiyim
Ne de başıma düşen ceviz büyüklüğündeki doluların
Deliyim, deliyim ya!
Söylesem bile nedenini
Anlayabilecek misin?
Hiç sanmam,
Hiç anlaşılamadım ki senden yana
Ne şiirlerim sana bir şeyler anlatabildi
Demek ki Ne ben söyleyebilmişim
sana olan sevdamı
Bu yağan yağmurlar var ya
Bu yağan yağmurlar...
Arada bir dolularını gönderdiği
her yağışında sırılsıklam bırakan
İşte o yağmurlara haykırıyorum
Alıp götürüyor bağırtımı
Toprağın derinliklerine
Islak-ıslak sigara tüttürmek geliyor içimden
Delicesine
Biliyorum delilik işte
Delilik
Ama ne yapabilirim ben gitmek istemiyorum
biraz ben gayret edeyim kalmak için
biraz sen izin ver
söyleyeceklerim var
yağan yağmurla dolu arası
bir eylül sabahı
seni düşünürken delicesine
delicesine düşler kurarken
ıslandığımı hiç umursamıyorum bile
ne diyeyim işte
varsın deli desinler
varsın eğlensinler benimle
2 Eylül 2002
HEP BENİMLE
Ben sana
hep yorgun yüzümü gösterdim be güzelim
sen yokluğumu paylaştın hep benimle
Ben sana
hep solgun yüzümü gösterdim be güzelim
hep güzelliklerini paylaştın benimle
hep umut oldun be güzelim
umut oldun yüreğime
hep yorgunun oldum senin
umut ışığım
ve sevdam
ve aşımdın oysa benim
sana aşığım be güzelim
pişmanlıklarımı itiraf edemesem de
aşığınım senin
Yine de ben sana
hep yorgun yüzümü gösterdim be güzelim
hep yokluğumu paylaştın benimle
sen benimle hayatı paylaştın be güzelim
hep benimle umudu paylaştın...
21.03.2003
VAZGEÇEMEDİĞİM
Ben senin hayatının
deli rüzgarıyım bitanem
Bazen bir meltem olurum yaşamında
okşarım tüm serinliğimle seni
Bazen samyeli gibi bunaltırım
Ama hep senin rüzgarınım
bir türlü koparamadığın
Bazen kasırga olurum
dağıtırım etrafında ne varsa
Bazen...
bazen ne pişmanlıklar yaşarım
özrümü kabul ettiremediğim
Ama hep senin olurum
senin rüzgarın,
senin meltemin
senin sam yelin....
Senin.....
kurtuluşun yok görüyorsun
al bana göre önlemimi
vazgeçemediğim
0 yorum:
Yorum Gönder