web 2.0

4 Aralık 2009

MAVİDİR GÖĞÜN BİR TARAFI - ŞİİR-2

MAVİDİR GÖĞÜN BİR TARAFI

Yunus ARIKAN

ISTANBUL

1997

AĞLAMA SEN GÖZ BEBEĞİM

Ağlama sen gözbebeğim

akıtma yaşlarını

mutluluktan bile olsa

yakışmıyor birtanem

sana ağlamak,

sana hüzün.

Gülesi gülen gözlerin

cam gibi parlasın

sen kendi cigaranı

ben maltepe’mı tüttürüverelim

Buğulu gözerini görmek var ya

kahrediyor beni

belki anlatamıyorum

belki cesaretim yok

ağlama sen gözbebeğim

akıtma gözyaşlarını

mutluluktan bile olsa

BU KALEM YAZACAK ÖĞRETMENİM

Uğur Mumcu’nun anısına

Ürperten bir bomba sesi

arkasından yığınla parçalar

sayılamayacak kadar çok

her biri bir tarafta

bir tarafta koltuk

direksiyon simidi

cam parçaları

ve

duvarlarda et paraları

lime lime

kıpkızıl kan,

yüreği parçalanmış

dağılmış her bir yanına Ankara’nın

Uğur Öğretmenim Ankara’da öldürüldü

Ankara’dan, Edirne’ye

Van’a, İzmir’e

Yaban ellere ulaştı haberi tez elden

Bir ceset yatıyor

diğerlerinden farklı

sessiz sedasız

Ankara’nın adını bilmediğim

bir sokağında

Bu ne akın yarabbi

mumlar geceyi aydınlatmış

gece gündüz oluvermiş

mumcu ışığında

Bir Mumcu Öğretmenim vardı

Bir ozanın dediği gibi

Hee heey ölüm nereden

ve nasıl gelirse gelsin

hoş gelmiş safa gelmiş”

dercesine üstüne üstüne

giderken kahpeliğin

ve tanıştığında ölümle

bir bombanın patlamasıyla oracıkta

yüreği yüreğimiz oldu

gözü gözlerimiz

Bir başka azimle taşınacak

bu bayrak bıraktığın yerden

Alıp götüreceğiz

yazacağız durmadan inançla

Kim bilir bizde

böylesine bir bombanın

ya da kör bir kurşunun

nikahına gireceğiz

Nasıl olsa ölmeyecekler mi

öldürenlerde

onların farkına bile varılmayacak

öldüklerinde

Oysa kıyamet kopuyor

Ankara’da, Istanbul’da

ve Türkiye’min diğer illerinde

şu gülerde

Bu kalem yazacak Öğretmenim

bıraktığın yerden

hem de istediğin şekilde

ucunda ölüm olsa bile

AH SEN YOK MUSUN SEN

Alaca karanlık bile

gizleyemiyor güzelliğini

Güzelsin

bunu sen de biliyorsun

kasıldıkça kasılıyorsun

alımlısın çalımlısın

arada bir havanı da atıyorsun

iyi de bu gençlerin suçu ne

nedir senden çektikleri

her geçişinde

boyunları kopacak zavallıların

sana bakabilmek için

Oysa sen

sen farkında bile değilsin!

belki de farkındasın

kim bilir?

Belki de o gençleri üzmek

zevk veriyordur sana

ne domuzsun sen

belki de

mutludursun bundan

ne zevk alıyorsundur

kim bilir

ah sen yokmusun sen

SORMAYIN GİTSİN

Karanlıkla aydınlığın

barıştığı yerde

bir hoş dostluk

bir hoş sevgi var ki

sormayın gitsin

guruldayan açlığın

toklukla tanıştığı yerde

bir haz var ki

sormayın gitsin

sormayın gitsin

rüzgarın estiğinde

dalgalanan saçların uçuşunu

rüzgarın önünde

nasıl koşuştuğunu

bir görseniz

etekleri yalpaze gibi kalkışında

genç kızın yüzünün

nasıl kızardığını

o mahcupluğu,

rüzgara isyanını

kendi kendine kızışını

ağzından çıkan küfürleri

bir duysanız

bir görseniz

kimsenin onu görmediğinde

derinden bir “ohhh!” çekişin

sormayın gitsin

BATTI BALIK YAN GİDER

Bir cigara dumanı ek

çek ki yanakların

birbirine yapışsın

Sonra fırlat dışarıya

büklüm büklüm olsun

havayla kucaklaştığında

Bütün kahırlarını çek

mutluluk neyine gerek

a be dostum

Nene gerek gezip tozmak

çek çekebildiğince

dünyanın kahrını çek

bir barbut salla

bileğine kuvvet

şansın varsa senin

sevin sevinebildiğince

ama yoksa

yol saçlarını

tek bir tel bile bırakmadan

tokuştur kadehleri

“anasını sattığımın dünyası”

dercesine

daldır çatalla sofranda ne varsa

arada bir nara atıver

sesin de varsa gürcene

atıver gitsin bu gece

Karanlık aydınlık oluncaya dek

Kim bilir

sızmışsın belkide

belki de yanlız kalmışsın

bir sen bir de kahırların

bir de masada boş şişeler

düşün anasını satayım

düşün

çözebileceksen dertlerini

yumul ayıldıkça

bir daha yumul

kalmışsa bardaklarda

fondip yap

çek arkasından cigaranı

uyuşan beynin izin verdikçe

çek anasını satayım

Mevsim sonbahar, kış

ya kış, ya sonbahar

gelmiyor birtürlü

ne baharın ilki ne de yaz

güneş bile parlak doğmuyor

yaşlandı mı ne

yorgunluk onun da omuzlarına çöktü

onu da bıktırdı kim bilir

battı balık yan gider

bir cigara dumanı çek

çek ki yanakların

birbirine yapışsın.

RESSAM KARDEŞ

Çiziver ressam kardeş

Çiziver resmimi

Saçlarımın aklığını

yüzümün kırışıklığını

hissettiklerini değil

gördüklerini

dalgınlığımı

boş boş bakışımı

becerebilirsen eğer

unutkanlığımı da çiziver

Arada bir titreyen ellerimi

erişemediğim düşlerimi çiziver

biliyorum, poz veremiyorum sana

bazen dik durduğumu sanıyorum

bazen yakışıklı buluyorum kendimi

bazen çirkinleşiyorum

çiziver ressam kardeş

bunları da çiziver

yakışıyorsa, siyahı aklaştırıver

sarıyı yeşil,

öyle görüyorsan

öyle düşünüyorsan

kağıt da senin elinde fırça da

istersen tüm renkleri karıştırıver

arasında bulsunlar beni

sen resimlerinde beni gizle

ben şiirlerimde seni

çiziver ressam kardeş

çiziver resmimi

RAKI - ŞARAB

Kah umutlar kaybolur

Kah bulunur sanılır

İnsanoğlu hep böyle

Nedense hep yanılır

Kah sevdan yakar seni

Belki de öyle sanırsın

Kah buldum dersin

Yazık

Bulduğunu sanırsın

Oysa herşey hoş ve boş

bu dünyada

ister kendini ver

rakı -şaraba

istersen tez vakitte

başla namaza

YA GÜZELİM

Ya güzelim

hep böyle değilmiş zaman

hep çiçekler rengarenk

gök masmavi

toprak kahverengi

olmuyormuş

her zaman pürüzsüz bir cilt

taşımıyormuş insanlar

hep gülemiyormuşsun

hep mutlu olunmuyormuş

herşey gençlikteki gibi

toz-pembe değilmiş

ve hep taze düşler

kuramıyormuşsun güzelim

çiçekler rengini kaybediyor

gök maviliğini

toprak bile kahverengi olamıyor

bir zamanlar attığın o gülücükler

yapmacık geliyor şimdilerde

yüzünde kırışıklıkları

saçlarında akları

gösterince kırık aynalar

Derin bir “ahh!” çekiver

çekiver de rahatla bakalım

yaprakların düşüşü gelir aklına

bir baharda doğup

diğer baharda

salını salını

nazlı bir gelin gibi

toprağa koşuşunu seyrededur

Kimbilir vakti mi geldi ne

üzülüyorsun korkuyorsun herhalde

ya güzelim

ellerin titriyor

kırışmış ellerin

inanamıyorsun

“daha dün” diyorsun, “daha dün

bu güzelim ellerim

bu eller

benimdi” diyorsun

hep yanılıyorsun güzelim

hep yanılıyorsun

hep avundun güzelim

hep avunuyorsun

GÜL DE GEÇ

Gül de geç

bir anlam çıkarma söylediklerine

Kafa sallar

bazen göz kırpar aldırma

“aldırma onun dünyası bu”

deyiver işte

giyimi seni yanıltmasın

o pasaklığı

saçlarının toz-çamur karışımı

yapışkanlığından nefret etme sakın

Onun dünyası bu

deyiver de geç

Elinde yarıya inmiş

şarap şişesiyle

ağzında sigara külü uzayıp gitmişse

sakalları ağaç dalları gibi karışmışsa

uzanıvermişse kaldırım taşlarına

sağa sola meydan okuyorsa kendince

onun dünyası bu

deyiver de geç

gündüzün aydınlığında

gizlemeye çalışıyorsa bir şeyler

artık taşımıyorsa vücudu ayaklarını

düşüvermişse bir esintiyle

ve aramızdan ayrılıvermişse

sessizce, aniden

bir garip böyle göçtü

deyiver de geç

BİR DELİ ARANIYOR BU GECE

Düşme bir kere dostum

herkes akıllı, herkes zeki

o bunu beğenmiyor

öbürü şunu

öyle ya

herkes akıllı herkes zeki

oysa bir deli aranıyor bu gece

monoton bir yaşam

yapmacık dostluklar

“Nasılsınız beyefendi

nedir bu günlerde

memleket meseleleri...”

birileri bir haber geçer

bin değişik yorum

oysa

bir deli aranıyor bu gece

memleket meselelerinde yokum

bu gece delilik gecem

çılgınlar gibi

ister köprü altında yaşa deliliği

ister Beyoğlu’nda bir barda

akıllı değilsin zaten

ne de zeki

alem akıllıymış

aldırma hiçbir şeyi

Oysa

bir deli aranıyor bu gece

aynen deli gibi deli

KÜLTÜRLÜYÜM

Kültürlüyüm

Satın almışım alimallah

cilt cilt kitapları

kitaphanemde

seç beğen

ne istersen var

kupon biriktirmişim

tek satırını dahi okumadığım

gazetelerden

hemi de

bedavaya getirmişim

adına “ANSİKLOPEDİ” denilen

o koskocaman kitapları

Kültürlüyüm

kravatım bilmem ne mağazasından

elbiselerimin kumaşı avrupa’dan

ayakkabılarım hakiki İtalyan

ben konuşmam param varken

ben anlamam

güzel Türkçe, nezaket, hoşgörü

benim yerime

bir konuşan vardır her zaman

Kültürlüyüm

sekiz-on yılda bitirmişim

ilk mektebi

Üniversite “Mahmutpaşa”dır benim

boş ver be aslanım

ben konuşmam

paramın konuştuğu kadar

Kültürlüyüm

çil, çil dolarlarla

marklarla,

isteyene kültür satarım

satarım alimallah

MEYHANECİ

Yalnızdım o zaman

dertlerim bıktırdı beni

şu umut dolu dünyamdan

köşe başında tenha bir ması

yarım kadehlerle dolu

getir meyhaneci

dünyasından bıkmış beni

bir kadeh rakı mı mahvedecek

artık her şeyim o benim

içim ısınıyor

bir kadeh yudumladıkça

parmaklarım titriyor

dilim dolaşıyor meyhaneci

yine bana bir şey oldu

içim doldu acıyla

hesap getir meyhaneci

tek kuruşum yok benim

meteliksizim bugün

bu masaya oturdukça

hatırlamıyorum ne hesap

ne dost

ne de bir sevgili

elbet bir gün öderim

Allahaısmarladık MEYHANECİ

MEKTUP

Sana selam yolladım

aldın nı Memed

anama gardaşıma haber saldım

almışlar mı

gurbet acı, gurbet zor

gurbet hiç çekilmiyor

Sıla burnumda burcu burcu

toprağını özledim memleketimin

özletiyor gurbet

yalnız bunları mı ki

herşeyi, sizleri özletiyor

yari özletiyor

suları tükenmiş ırmakları

o duyumsuz sohbetleri özletiyor

biter mi Memed’im

acıların avucunda kıvrandığmız

bu günler biter mi

bekleyelim Memed’im

o günleri de bekleyelim

gurbet biter, özlem biter

acı biter

sonra da biz biteriz

Belki de unutuluruz değil mi Memed

Unutuluruz değil mi.

KOVALAMACA

Gece geç vakit

saat bilmem kaç oldu

habire saniye yelkovanı

yelkovan akrebi kovalıyor

geceyle gündüz gibi

gece kovaladıkça

gündüz kaçıyor,

gündüz kovaladıkça gece

güneş ay’ı görmek istemiyor

ay güneş’i

nasıl olsa yıldızlar ay ile barışık

bazan güneş’e de göz kırpıyorlar

ama çoğu kez güneş’e küs

bir kovalamacadır gidiyor

Bayramlar da birleştiriciliğini

yitirdi artık

düğünler eskisi gibi değil

yüzlerde ayrıldı ikiye

iki yüzlüler doğdu büyüdü

balık yumurtası gibi

öylesine çoğaldılar ki

çık çıkabilirsen

işin içinden

Hep böyle sürüp gidiyor

ve sonra

sonra yaşam ölümü kovalıyor

ölüm yaşamı kovalamıyor

o hep yakalıyor

hep yakalıyor

nedendir

herşey değişiyor

herkesten kaçılıyor

ama ölüm yakalıyor

insanlar bunu bir düşünebilse

bu kovalamaca

çok çabuk biter

bu kaçış

insanın insana düşmanlığı

silahların kan kusması

bir öğretilebilse

sonucun “boş” olduğu

sadece geride kalanın

“hoş bir sada” olduğunu

bir öğretebilsek

ah bir öğretebilsek

İŞTE ÖYLE BİR MEVSİM

Nedense.........

yaprak dökümü gibi umutlarım

sanki tam mevsimi

oysa bahar

benim bildiğim bu mevsim

hem de baharın ilki

umutlarım öylesine tazeydi ki

nereden çıkageldi bu rüzgar

birden bire bu firtına

bu kara bulutlar

gariptir biliyorum

alışınca insan bahara

düşünemiyor kışın varlığını

vazgeç diyor hele bir kış gelsin

ansızın bastırınca

taze fidelerin üstüne kırağılar

yağınca ansızın dolular

öldürüyor onca fidanları, sebzeleri

tüm güzellikleri

işte öyle bir mevsim

bahar zannettiğim

dolusunu yemeden önce

kırağı düşmeden önce

yazı düşlediğim mevsim

başlayan umudun tükendiği

yaz’ı da bahar’ı da

bu mevsim

işte öyle bir mevsim

GÖMDÜK KARANLIĞI KARANLIĞINA

O karanlık eski karanlık değil

aydınlık yanıbaşımızda

özledik de biliyor musun?

Ahh! ak gözlü aydınlığım

fidan tazeliği umudum

Hayır!!!

yok karanlık

gömdük karanlığı, karanlığına

kara toprakla örttük üstünü

şimdi nameler söylenir oldu

şarkılar bestelendi adına

aydınlık ufukta

güneş göründü artık

artık canlanma zamanı

haydi!!

bire on, on’a yüz olalım

Ah!! ak gözlü aydınlığım

fidan tazeliğinde umudum

artık canlanma zamanı

SEN YOKKEN

Sen yokken

neler oldu biliyor musun?

Sen yokken

önce yalnız olduğumu hissettim

önceleri hiç umursamazken

yanılmışım dedim

kendime itirafım oldu

senden gizlediğim

Sen yokken

öyle sıkıcı ki zaman

kahrolası

kendime öyle kızıyorum ki

gitmen mi gerekirdi sanki

bana ders vermekse amacın

bilesin ki kazandın

bilesin ki sensizlik

sensizlik kadar zor

yok yok bu böyle olmayacak

itirafımdır

fazla uzamasın bu tatil

biliyorum egoistlik ediyorum

sana karşı ama

ne yapabilirim ki,

yokluğuna dayanamıyorum

seviyorum, özlüyorum, arıyorum

yen yokken

bunlar oldu işte

sana itiraf ediyorum

O YOKSA CEBİNDE

Ahh!!!

bir geçirirsem seni elime

vallahı bakmam gözünün yaşına

sen beni inim inim inletttin

nesin sen Allahaşkına

ne gizin varki taparlar sana

ne hikmet-i hüdayu

geçmedin elime

oysa ben bilirdim

sana yapacağımı

ne Başbakan

Başbakan’dır karşında

ne Bakan’lar Bakan karşında

kulun kölen oluveriyorlar anında

kıvırtmak dansözlere mahsuz

diye bilirdim ama

kimler kıvırtmıyorlar ki

geldiklerinde karşına

Ahhh!! gel de içme

şart mı sanki lüks restoran

orada bile

o olmadan rahat içemezsin

beş vakit namazda gelirse

yokluğu aklına

namaz-mamaz nafile

boş yeredir kılasın

yemin ederim ki

o olmadan

adam bile olamazsın

KUDURDU DENİZ

Bak işte aha surası deniz

şu gördüğün

alabildiğince yeşil

görebildiğince mavi düzlük

orada deli danalar gibi

ne yaptığı belirsiz

bakmayın şimdi sakin

şimdi çarşaf gibi

bakmayın onun cezbediciliğine

ne domuzdur o bana sorun

sakinlik kudurganlığa dönüşür

bir o yana bir bu yana sallandırır

sahilin kumuna gücü yeter

yutuverir

bir de üstündeki küçük teknelere

eğer bir setle karşılaşmışsa

foşşuurr diye inleyip durur

pes etmek istemiyor aklı sıra

habiree dövüyor

habire dövüyor o seti

gücü tükenince

çekiliyor kendi dünyasına

güç topluyor

yeniden denemek için

bak işte bizim deniz

bu bizim deniz

dost gibi görünen

hırçınlığı içinde

hini içinde dopdolu

ürkütmeyin denizi

sahilde çocuklar oynarken

sandallar yüzerken kucağında

öyle hoş ki

sormayın gitsin

kudurunca, coşunca deniz

coşunca yutunca çocukları

ne acıverir biliyor musun

sormayın gitsin

YÜZKEZ YIKIYORUM ÜLKEYİ

Görmediğim güzellikler

burada gizli

bir yudumda buz gibi

serinletirken

ohh! diyesi geliyor insanın

loş bir sokak

tarih yazılı taşlarında

arnavut kaldırımları

bazan kahkaha atıyorum

bazan düşünüyorum

yüz kez yıkıyorum ülkeyi

bin kez yeniden kuruyorum

yudumluyorum köpük köpük

buz gibi birayı

arkasından aşık oluyorum

farketmiyor güzel-çirkin

seviyorum

benim olan-olmayan güzellikleri

yudumluyorm

başım dönüyor

kalkıyorum oturduğum masadan

öylece hayal kuruyorum

yüzkez yıkıyorum ülkeyi

binkez yeniden kuruyorum

Ortaköy’de

arnavut kaldıkımlı sokağın

ufacık meyhanesinde

A SEVDİĞİM TEZ VAKİTTE GELESİN

Gökyüzünde kara bulut ak bulut

Sen yok iken buraları neyleyim

Kah ağlarım kah beklerim bir umut

Beklerim de bekliyorum bilesin

A sevdiğim tez vakitte gelesin

Sicim olmuş yağan yağmur yağanda

Dolanmışım mecnun oldum Leyla’ya

Bir sefer de isyanım yok mevlaya

Beklerim de, bekliyorum bilesin

A sevdiğim tez vakitte gelesin

Bir düşüm var anlatması öyle zor

Hasretim yıllar yılı acısı öyle kor

Kah ağlarım, Gözyaşlarım akıyor

Beklerim de bekliyorum bilesin.

A sevdiğim tez vakitte gelesin

Güneş açtı durdu yağmur duranda

Elim kalem tutar, bağrım yananda

Elim varmaz yalnız kaldım sılada

Beklerim de bekliyorum bilesin.

A sevdiğim tez vakitte gelesin

KAPIDA KALSIN DERTLER

Bırakın duruversin şişede

ne menem şeyse içkiler

tabaklarda kalsın

envaye çeşit mezeler

bırakın kapıda kalsın

dertlerin her türlüsü

atıverin gitsin

ister çiftetelli

işter göbek havasının

her türünü

dertler varmış

varsın olsun

dostumuz olmuşlar

olmaz olsun

çalınca göbek havası

dokununca teline bağlamanın

boş ver be dostum

bekleyiversin dertler

varsın kapıda kalsın

nasıl olsa tanışığız

onunla ikimiz

hiç olmazsa

yarıda kalmasın

şu kısacık keyfimiz

SARHOŞUM

Bir elimde cigara

karşımda kırmızı karanfiller

sarhoşum

hemi de ölesiye

hava buz gibi soğuk

doşarıda kar mı yağıyor ne

farkında bile olamadığım hoşluğun

tam içindeyim bu gece

müzik,

çal piyanist

davulcu hızlıcana vur davuluna

patlasa da ne fark eder ki

var bi tane daha arkada

sarhoşum

hemi de ölesiye

mutluluk mu derler adına

adını koyamadığım

ama doyamadığım

bir gece bu gece

çal klarnetçi

çal bir daha bu gece

KOŞARDIK YÜREĞİMİZ ALABİLDİĞİNCE ÖZGÜR

Koşardık yalınayak

tüm çocuklğumuzun alabildiğince

özgürlüğünde yaşardık

kah ağlardık düştüğümüzde

kah kıvranır, anamıza naz yapardık.

okşardı ağrılarımızı, bazan öperdi

bazan da döverdi, hani biliyor musun

onun da canı yandığında

Koşardık, yüreğimiz alabildiğince özgür

Çocukluğum alabildiğince

şen şakraktı

koşardık lastiklerimiz yırtık

mutluyduk oysa,

kahrolası şansımız dönmeden önce

umut doluyduk

bitmez tükenmez di umudumuz

tükenti

Geride düşüme bile girmeyen

umutsuzluk bırakarak

yağmur bulutları çökeldi üzerime

esir aldı

kelepçelendi ellerim

yine de yaşardık umutlanarak

koşardık umuda doğru

kah yakaladık , kah yakalayacağız,

yaşıyoruz

çıkmadık canda umut vardır ya hani

işte öylesine umutlanarak

ŞAHİDİM OL KARA ÇINAR

Sen kara çınar

şahidim ol

Şahidim ol ki bir gün

çağıracaklar seni

gökyüzüne alabildiğince uzandıkça

sen kalacaksın

gidecekler

her biri bir yana

bir sen bir ben

bir de geçmişimiz kalacak

bir şeyler paylaşacağız

o zaman da

o zaman da naralar atacağız beraber

sen uğultunla eşlik ederken bana

ben daha güçlü

daha umutlu

geleceğim sana

daha diri ve daha daha.....

yeni yeni düşlerimle

Kimilerine göre “hikaye” olan

gerçeklerimi anlatacağım sana

bir dost gibi

yanlış yaparsam uyar beni

Ama şahidim ol kara çınar

bir sen bir gök

kutlamak için yetecek

yalnız kaldığımı sanıyorlar

her zamanki gibi

inanki, yanılıyorlar

hiç kimse yalnız değil

kendileri ve gölgeleriyle beraber

solucanlar, kuşlar, böceklerle beraber

Şahidim ol kara çınar

öyle mutluyum ki

şahidim ol sevgili dostum.

SEN CİGARA DUMANI DEĞİLSİN Kİ !

Tellendiriver cigara dumanını

seyret arkasından

rüzgar esmesin ki

dağıtmasın birden bire

sakin havada boşluğa üfürünce

öyle alımlı ki

senin gibi

senin gibi salını salını

gökyüzüne doğru

yol alınca

kayboluverince birden bire

senin gibi

arkasından ikincisini

tüttüresim gelir cigaramın

yeniden seyretmek için

senin gibi değil

yeniden senin gibi bulmak

zor güzelim zor

sen cigara dumanı değilsinki

çekiversem paketimden bir tane daha

zor güzelim zor bulmak

senin gibisini

sen hep yanımda kal

benim dünyamda

sallanı salını geziver

gezelim elverdiğince gönlüm

Birlikte

cigara dumanı gibi

özgürce ağır ağır

boşluğa doğru gönlünce

SABAH

Ben sabahı nasıl isterim

bilir misin

ne mahmur gözleri ovuşturmak

ne ikide bir yatakta kıvranmak

ben sabahı müzikli

eğlenceli olsun isterim

Bir tarafta arabesk

bir tarafta arajman

sevgi öbür tarafta

uyku çoktan kaybolmuş

öyle bir sabah istiyorum ki

güneş beni değil

ben güneşi uyandırayım

ağzımda şarkı, türkü

bir şeyler mırıldanayım

nasıl bir sabah isterim

bilir misin

uyandığımda

başucumda seni bulayım

UNUTULMAK

Git o köye dostum

yalın ayakları göreceksin

ayakkabıya hasret

gözler kımıl kımıl

insanlarını göreceksin

hepsi gurbetçi örneği

evsiz, çilekeş ve umutsuz

işte o köy bizim köyümüz

unutulmuş.

Evler göreceksin

bacaları ilistir

hayvanları hergün

ölümü bekliyor

tımarsız alafsız

kaderlerine terkedilmişliği

yalnızlığı,

unutulmuşluğu

yaşayacaksın o köyde

onlar gölgeye hasret

güneşin kızgınlığında

sırtlarında sepet

habire saman çekerler

aç çapa çapalarlar yalınayak

sizler gibi değiller onlar

kaderleridir dostum

unutulmak.

SEVGİYİM BEN

Bak avuçlarım açık sana doğru

varsın kapansın kalbim

dudaklarım titriyorsa

hissettiğimde seni

gözlerim dalıp dalıp gidiyorsa

ikide bir

Vazgeç üzülme

sanmaki, sevgi yok bende

değil mi bakışlarımızla anlaşıyoruz

değil mi oyuncaklarımız bir şimdi

değil mi mutluyuz

kendi dünyamızda

sen büyük ol ben çocuk

ne fark eder

bende çocuktum senden önce

ben de oyuncaklarımla oynardım

kendi kendime

sevgibi kendime saklardım

ya şimdi

yanılmışım meğer

yetermiş sevgilerimiz herkese

sevince yürekten

kapa gözlerini

uzat ellerini bana doğru

sevgiyim ben

ÜZÜLME SAKIN

Üzülme

parklarda sarmaş dolaş

sevgililer gördüğünde

sevgilim yok diye

dert etme sakın

tadında yiyebiliyorsan

ekmak arası domates-peyynir

denize karşı bir bankta

atmışsan bacak bacak üstüne

ağzın doluncaya değin

ısınmışsan ucundan ekmeğim

kola yerine buz gibi

su da varsa yanında

yaşa zenginliğini

kendi dünyanda

estiğinde püfür püfür rüzgar

okşuyorsa seni pamuk elli

sevgilin gibi

daha ne be kardeşim

yaşam bu değil mi sanki

kendince nara atabiliyorsan

ellerin cebinde

özgürce dolaşabiliyorsan eğer

hayal kurabiliyorsan kendince

yaşam bu değil mi?

üzülme el ele tutuşan

sevgilileri görünce

altlarında sıfır araba

hava atmaya çalışıyorlarsa

gülüver sadece

sevgililerin arasında sevgiyi

arar onlar dert etme

dert etme güzelim

hala yaşıyorsan

hala bir takım uğraşın varsa

mutlusun inan ki

işte bunu yakala

üretebiliyorsan

ürettiğinle övün

uzak değil yaşamak

gölge gibi yanıbaşında

sevgi, aşk, herşey

uzaklarda değil

kendinde ara

D A M

Daracık koridorlarında

volta atarız ikide bir

içimizin yanışında

beynimizin dalgınlığında

bazan da nara atarız

günlerimizi sayışımızda

gardiyan deriz, bekçilerimiz

eğer gıcırsa keyifleri

kesmezler voltalarımızı

ya değilse

ne gezer volta amak

ne gezer iki çift hasbihal

güneş sızıntısı görünür

arada ışarıyla selamlaşırız

“hava güzeldir herhalde

doğa alabildiğince

cömertmiş” deriz

gün dolar da çıkarsak eğer

dönüş yok bir daha geriye

selam sana doğa

selam sana

ne olur al beni

sar bağrına

AH BU İNSANLAR

İnsanlar yaşamayı sever

kurallara karşıdır

kuralların bozukluğundan yakınır

insanlar bundan da kaçınır

ahh bu insanlar, insanlar

kimi

-hızlı gitme, yavaş git, der.

kimi

-aman geç şunu noğlur ki,

karşıdan çıkınca kamyon canavarı

eyvah mahvolduk inan ki

ah bu insanlar insanlar

altında gıcır, gıcır araba

markası ya mercedes

ya mazda

düşünme hiç birşeyi bas gaza

N’olur 190 - 200 yapınca

diyiverir insanlar

Ah bu insanlar insanlar.

BENİM GAZYAŞLARIM AKIVERİR HEMEN

Dokunma bana

ellerin pamuk gibi

benim ki nasır

dokunma bana

konuş benimle

sen güzel konuşuyorsun

ben beceremiyorum

kanıyorum sana

anlamadığım sözcüklerline

ne bileyim

hoş geliyor anlatışın

yan yana iki cümle kuramıyorum

ya kanarsam

ya aldatırsan beni

benim gözyaşlarım akaverir hemen

çabucak silemem seninki gibi

kalbim,

senin ellerin gibi yumuşak

kafesteki kuş gibi

nazik ve korkak

GECE ANA

Daha dün

doğum sancıları çekiyordun

önceki gün de

ondan önceki gün de

bitmek tükenmek bilmez

doğurganlığınla

usanmazlığınla

hiç biri, diğerlerine benzemeyen

aydınlar doğuruyorsun hep

kimi kez aydınlıktır doğan

kimi kez “aydınlık” olmuştur

her taraf

ama senden de karanlıktır

doğan aydınlık

daha dün,

aynı sancılar için

kıvranıp dururdun

ondan önceki gün de

hep yavaş yavaş doğardı aydınlık

kimi kez anadan üryan

kimi kez bulut bezine sarılmış

kimi kez aydınlığında

devam eder sancılar

kimi kez sancısız doğum yapardın

daha dün

aynı sevinç çığlıklarını atardık

doğum sonraları “gece ana”

ne sen sancısız

doğum yapabiliyorsun artık

ne ben

senin mutluluğuna

ortak olabiliyorum

ne sen güzel günler

yarınlarda diyebiliyorsun

ne ben yarınlara

umutla koşabiliyorum

hep karanlık

aydınlığın da karanlık

gece ana

aydınlığın da karanlık

sen hep öyle kal

eskisi gibi

hep öyle kal

YAŞAM BU

Gökyüzü

mavi yeşil karışımı

bulutlar

bildiğiniz gibi değil

gene alacalı yayılmışlar

uzanıvermişler sereserpe boşluğa

bir endam ki sormayın gitsin

sanki asılıvermişler gerdana

bir endam ihtişamında

hava soğuk

hava buz gibi

donduruyor insanın içini

gökyüzü mavi yeşil karışımı

bugün nedense gözleri okşuyor

aldırmayın

insanın içini üşütmesine

bugün böyle

alışmak gerek alışmak

aydınlığın karanlığına,

karanlıktaki aydınlığı

yakalamak gerek

göze hoş gelse de

gözü okşamasa da

yaşam bu işte

yaşam bu

YOLLAR

Azıcık uzayıverme n’olur

yakınlaştıkça sana

içim titriyor

ha şu dönemece varınca diyorum

kandırıyorsun

up uzun koynunda

bazan bitkin, bazan kahırlı

ama bazan

bazan gülümsüyorum

ve anlıyorum ki

bitmiyorsun hiçbir yerde

sadece birinden

uzaklaştığımı sanıyorum

yine yanılıyorum

bir başka dönemeç

başka bir dönemeç

dönüp duruyorum

dizlerimin bağı çözük

saçlarım darma dağınık

umudum tükenmiş yürüyorum

insanlar bana yol gösteriyorlar

aha şurası diyorlar

inanıyorum

yalan konuşuyorlar

beynim ayaklarıma

kumanda etmiyor artık

yalpalıyorum

sonra uzanıveriyorum

boylu boyunca koynuna

hatırlamıyorum hiç bir şey

SENİ HATIRLARIM

.............ve seni hatırlarım

umutsuz gecelerimin

debelleşen uykusuzluğumda

saçların geliverir önüme

simsiyah telleri

ay ışığının o bembeyaz

yüzündeki aksını seyrederim

delil-dolu gülüşünü

ve sessizliğinde

gecelerin mahsunluğunu seyrederim

kafan önde

gözlerin mahsun mahsun

bakarken gözlerime

haklı mı haksız mıyım

düşünmek bile istemezken

hala seni beklerim

her gecenin sabahında

KUDURDU DENİZ

Bak işte aha şurası deniz

şu gördüğün

alabildiğince yeşil

görebildiğince mavi düzlük

orada deli danalar gibi

ne yaptığı belirsiz

bakmayın şimdi sakin

şimdi çarşaf gibi

bakmayın onun cezbediciliğine

ne domuzdur o

bana sorun siz

bir o yana bir bu yana

saldırıverir

sahilin kumuna gücü yeter

yutuverir

bir de üstündeki küçük teknelere

eğer bir setle karşılaşmışsa

foşur diye inleyip durur

pes etmek istemiyor aklı sıra

ha bire dövüyor

ha bire dövüyor o seti

gücü tükenince

çekiliyor kendi dünyasına

güç topluyor,

yeniden denemek için

bak işte bizim deniz

bizim deniz

dost gibi görünen

hırçınlığı içinde

kini içinde dopdolu

ürkütmeyin denizi

sahilde çocuklar oynarken

sandallar yüzerken kucağında

öyle hoş ki

sormayın gitsin

kudurunca,

coşunca deniz

yuttuğunda çocukları

ne acı verir biliyor musunuz

sormayın gitsin.

BÜYÜK ÇOCUK OLUNCA

Seni özledim desem

yalan olur

seviyorum desem

inanma

onu bile yapamıyorum

nasıl şeyse

bilemiyorum biliyor musun

bazan oğlumla oynuyorum

seviyorum onu

oynaşıyoruz

bazan ileri gidiyorum-galiba-

bir çığlık duyuyorum

akan gözyaşlarını

görüyorum arkasından

galiba sevgimi ileri götürdüm

biran çocuk olduğunu unutarak

büyükmüş gibi davranıyorum

gönlünü almaya çalışıyorum

bir şaplak yiyorum

şappatana

ahh” diyor

yüzümü tutuyorum

bu kez oğlum gülüyor

ağlar numarası yapıyorum

“babacağım” diyor

ağlamaklı oluyor

sonra ikimiz de

gülüşüyoruz sarılıyoruz

ikimiz de sevgiye sarılıyoruz

ikimiz de sevgiyi yakalıyoruz.

SABIR

Bir yürek taşırım

kimi zaman çelikten sert

kimi zaman yumuşaktır etten

bir sabır taşırım ki

dostlar başına

her bir zorlukta

dimdik ayakta tutan

kuvvetin diğer adıdır

diye bildiğim

bir sabır taşırım

bir memleket tanırım

bir sabır taşırlarki

insanları yüreklerinde

benim bildiğim gibi

bir sabır

kah içlerine siner

tüm sıkıntılarında bile

vuramazlar dışarı

kah Karadeniz gibi

oyum oyum oyarlar taşları

bir sabır

bir sabır ki yüreklerinde

yüreklerinin bin katı

bir gözüm, bir sözüm

bir özüm bilirim

bir de memleketimin insanlarını

YOK ET İÇİMDEKİ AYDINLIĞI

Dışarıda karanlık cirit atarken

penceremden sızan ufacık ışık

bozuyor havasını

hani diyor “nereden çıktı bu ışık

benim en koyu vaktimde”

arkasından ben çıkıyorum cama

hadi diyorum

istersen kendine benzet

yok et içimdeki aydınlığı

bozulmayın karanlık geceler

karanık beyinler bozulmayın

hala aydınlıklarımız var

canınızı sıksa da

öpürseniz de

köpürseniz de bizi gördüğünüzde

kaybolacaksınız

tutkas edemeyeceksin aydınlığı

arada bir “alaca” olsanız da

aydınlığı kirletemezsiniz

aydınlık aydınlığına

sahip çıktığı sürece

KUMRAL SAÇLIM

Hele bir öfkelen

sinirlen hele bir

kumral saçlım

savur ellerini

sinirden vuruver

hele bir masaya

acımasın ama

gözlerin sinir küpü

yanakların kızıl kızıl

gülüşün

“şaka yapmıştım” deyişin

öyle hoş ki tombul yanaklım

yine bir öfkelen sen

sen bağır

kumral saçlım

yakışıyor sana

kızmak da gülmek de

yakışıyor biliyor musun?

DENİZ İNLİYOR GÖK DİNLİYOR

Bir karanlık ki sormayın gitsin

karanlığın en zifiri

denizin en orta yerinde

kalmış gibi

bir telaş

bir korku sarmış benliğini

titriyorsun

ama boş ve

anlamsız her şey

bunca kötülüklerini lanetliyorsun

haykırıyorsun

bir gökyüzü duyuyor seni

bir de deniz

boş olduğunu anlıyorsun

herşeyin

keşke diyorsun

birileri duysa isyanımı

duyuramıyorsun

sen çığırıyorsun deniz inliyor

gök dinliyor

sonra sen de deniz de

gök de

kendi dünyalarınıza

dönüyorsunuz

güneş doğuyor

aynı çılgınlıklar

gündüzün aydınlığında

devam edip duruyor

Gündüz bağırıyorsun

duyuramıyorsun

bu böyle bir deli döngü ki

engel olamıyorsun

kimsesizliğin yiyip biririyor seni

ve dostum

çoklukların dünyasında

kaybediyorsun kendini

boşuboşuna

hep bağırıyorsun

hep bağırıyorsun

duyuramıyorsun kendini

BEKLE VE SEYRET

Bekle

karanlığın nasıl

aydınlandığını seyret

seyret yılanın sürüngenliğini

karıncanın telaşını

aşını yuvasına taşırken

gösterdiği sabrı

bekle ve seyret

seyret elleri

nasırlaşırcasına

kazma sallayan

harç yapam ameleyi

anlından dökülen terleri

seyret güneşin alacalığını

gündüzü sarıverişini

mutluluğu nasıl yakaladığını

denizin sahili dövüşünde

gençlerin nasıl düş kurduğunu

seyret

seyret

sarmaş dolaş

umut dolu hayalperestliklerini

karıncanın yiyecek taşımadaki

mutluluğunu

gözleri dolu dolu oluyor insanın

sabrın dayanılmaz çekiciliğine

herşeyin nasıl teslim olduğunu

seyret de gör

YAŞAMA UMUDU

Gökten yağmur yağsa

aş melodileri söyle gibi

duvar saatinin eşliğinde

mırıldansa umut dolu sözcükleri

kahrolası umudun peşindeyim

peşindeyim körebe oynar gibi

saklambaç oynar gibi

sen kaç istediğin kadar

sabrım o kadar büyük ki,

kaybetmek yok seni

geceler yıl gibi

yarınları düşündükçe

herşey arapsaçı

kördüğüm olabildiğince

kaç kaçabildiğince

sen yorulacaksın ben değil

sen pes edeceksin

beyaz bayrak açmış

ellerin havada

tamam diyeceksin

yakaladın beni

o zaman hem sen kazanacaksın

hem de ben

çok yakında umut

şimdilik bulamasam da

ama yarın

hem sen kazanacaksın

hem ben

ADINI YAZ GÜNEŞİ KOYDUĞUM

..........işte eyle

adını yaz güneşi koyduğum

bahar tazesi

toprak kokulum benim

hala taze mi düşlerin

umutların hala diri mi

bilemiyorum ama

ben bitmek üzereyim

dolular yağdı

kırağı düştü biliyor musun

hemide yaz mevsimiydi

alabildiğince rahatken

kısa kollu

üstten iki düğmesi çözük

tiril tiril gömlekle gezerken

nasıl olduysa mavi gökyüzü

kara bulutlarla doldu bir anda

hazırlıklı değilken

tedbir almak için

bir anda dolularla tanıştım

her biri çeviz büyüklüğünde

ardı arkası kesilmedi

ha bugün açacak hava dedim

yarın daha kötü oldu

umut tükendi

hayat yine devm ediyor

üretemeksizin,

yaşatamaksızın

yeni yeni fidanları

insanlar buna da alışıyor

biliyor musun?

adını yaz güneşi koydğum

özler oldum seni

haberin var mı?

Nasıl olsun ki

kaçıp giderken

gelmeden o kara bulutlar

ayrılık yokken gündemimizde

nasıl bilebilirdik ki

bu kadar çabuk ayrılacağımızı

vedalaşamadık bile

işte buradan çığırıyorum sana

avazım yettiğince

nefesim tükeninceye değin

yeşertelim fideleri

yok olmasın düşler

düşler gerçeğe dönsün

yaşayalım tüm özlemlerimizi

adını yaz güneşi koyduğum

bahar tazesi

toprak kokulum benim

GECELERİ BAŞBAŞA KALDIĞIMDA

Geceleri başbaşa kaldığımda

kendimle

bir cigara tüttürüveririm

mavi göğün siyahlığında

arada dalar giderim

ta yıldızlara doğru

dalar giderim alabildiğince

derinliğinde gecenin

gecenin sessizliğini seyrederim

sessiz sessiz

bazan şiir yazmak gelir içimden

bazan şarkılar mırıldanırım

yarım yamalak ezberlediğim şarkıları

o taptaze düş fidelerimin üstüne

geceleri başbaşa kaldığımda

kendimle

düşlerim alabildiğince zenginleşir

gündüze inatla unuturum

karmaşıklığımı

bir de cigara tüttürüverdim mi

gecenin yalnızlığında

yıldızları sayacak olurum

vaz geçerim

kapanan gözlerim

uykuya davet eder gibi

son veririm gecenin derinliğinde

yıldızlarla olan dostluğuma

bir virgül koyar

yarın geceye kadar veda ederim

yıldızlara

geceleri baş başa kaldığımda

YOK ETME SAKIN UMUDU

Yok etme sakın umudu

bir damla da olsa

hatta damlanın zerresi

yaşamak demektir

Alı-al, moru-mor

taze gelin gibi bakan yaşama

olsun arada bir üzül

arada bir gözyaşı dök

istersen katılırcasına ağla

vurgunlar ye peşi peşi sıra

simsiyah saçların

kırlaşsın ya da bembeyaz

ne farkeder

ne farkeder gülüm

hala umutluysan

hala gözyaşın akıyorsa

tebessüm edebiliyorsan

hoş gelen saçmalıklarda

hele bir de aşık olabiliyorsan

yok etme sakın umudu

n’olur yok etme.....

HELE YAZ SEN KALEMİM

Daha dur hele

yazarken yaz kalemim

yaz yazabildiğince

aklına ne gelirse yaz

sakıncalı ise sakla görmesinler

günü gelince çıkarırsın ortalığa

gün gelince naralar atmak için

iki satır da

senden okunsun meydanlarda

daha dur hele

yazarken yaz kalemim

düşünen beyinlerin düşündüklerini

yaz yazabildiğince

senden sonrakiler de okusun

okusun da hangi duygularla

yazılmış o satırlar

kafa yorsunlar

kalemler yorulurmuymuş

görsünler hele bir

daha dur hele

yazarken yaz kalemim

kırılıncaya dek yazacaksın

daha çok tazesin sen

bir gonca ,

bir fidan gibi

daha neler öğrenecekler senden

hele yaz sen

ucun sağlam

okkanda mürekkebin varken

hele yaz sen yaz kalemim

ONUN BAHARI GİBİ

Bahar gibi henüz taze

henüz yeşilin ilk tonu

canlı, çekici ve doyumsuz

umut gibi

taptaze, heyecanlı

yeşilin ilk tonu gibi

canlı çekici ve doyumsuz

bir çiçek tarlasına

dalıveriyorsunuz

o’na onun gibi çiçekleri sunmak

o’nun gibi güzel

ve onun gibi

umut vermek istiyorsunuz

veremiyorsunuz

bekliyorsunuz baharınızı

ve tüm mevsimleri yaşıyorsunuz

tek....... tek.......

olamıyorsunuz a’nun baharı gibi

açmıyor çiçekleriniz

umutlarınınız O’nunki gibi

taze ve sabırsız değil

hemen yıkılıveriyorsunuz

hafiften estiğinde rüzgar

çakınca gökyüzünde şimşekler,

kabuğunuza çekiliyorsunuz

O’nun baharı gibi olmak istiyorsunuz

beceremiyorsunuz,

beceremiyorsunuz

UYU A GÜZEL GÖZLERİM

Uyuyamıyorum işte

kahrolası beynim

ver talimatını gözlerime

uyusun artık

benim daşımda herşey

öylesine güzel uyuyorlarki

bilmem kaçıncı uykularında

dışarıdan yağmur yağıyor

özgürce vururken damlalar pancura

ben uyuyamıyorum

gün sabaha döndüğünde

mahmurlaşıyor gözlerim

saatin tik taklarıyla açıyorum

ezan okunmakta minarelerden

köyümde olsaydım

horuz sesleri iştirak ederdi buna

sen hala uyuma

neyin var Allahaşkına söyler misin

Uyu a benim güzel gözlerim

uyu da dinlen

sen daha çok gereklisin bana

daha çok şeyler göreceğim seninle

çok şeylere şahit olacağız

istesek de istemesekde

ver talimatını beynim gözlerime

Uyu a benim güzel gözlerim

uyu Allahaşkına

NASIL DA GEÇTİ ZAMAN

Nasıl da geçti zaman

bir aydınlık

bir karanlıkmış

yıl denilen şey

aylar saat gibi

bir bakıyorsun

ak düşmüş saçlarına

göz kenarların kırışıvermiş

aynaların karşısında

biryantinlediğin saçların da

eski havasında değil

ayrılmış bir çoğu

nasıl da geçti zaman

hani park çocuğu

sen değildin sanki

babanın omuzlarında

addalara gönderilen

kim bilir bir masaldı anlatılan

belki bir şimşek çakışı

karanlığın içinde

bir solukluktu

aydınlıktan sonra

yeniden kararıvermişti her yer

hatırlayamadığım çocukluğum gibi

resimlerde bile yaşayamadığım

çocukluğum gibi

MAVİDİR GÖĞÜN BİR TARAFI

Bir bakarsın

mavidir göğün bir tarafı

diğer tarafı

kara bulutlar kaplamış

hep benim taraf kapkara

hep diğeri mavidir göğün

oysa

yemin ederim ki

tek bir kötülüğüm olmaz

kuluna, kuşuna Tanrı’nın

hep kendi halimdeyimdir

üretken olduğumu düşünürüm

hani öyleyimdir

laf aramızda

yine de ben

karamsar olurum

gökyüzüne baktığımda

bir taraf alabildiğince mavi

bir taraf

kapkara bulutlarla kaplı

hep benim taraf karanlık

oysa

aydınlıklarla doludur düşlerim

geleceğe doğru

aydınlık düşler kurarım

karanlık bulutlar çöker üzerime

düşlerim kararır

artık izin verin

ya bıkana kadar

yağ da kurtulayım

ya da gelme bir daha üzerime

anasını sattığımın gökyüzü

kahrolası karabulutlar

gidin artık tepemden

biraz da başkalarını ziyaret edin

kahrolası

özlemişim maviliğini göğün.

özlemişim......

ÖZLÜYORUM SENİ

Samed’ime

Kaç kez baktım resmine,

kaç kez okşadım

kaç kez

gözlerini seyretmek istedim

hiç yüz vermiyorsun

günlerce düşler kurdum

elimde mektuplar

Kaç kez elime aldım

kaç kez okşadım yanağından

o kartpostalı

kaç kez “özlüyorum seni” dedim

bir kez bile çıkmıyordu

“ben de” sözcüğü ağzından

kim bilir nasılsın şimdi

iki satırda seni yaşamak

resminde değil yüzünü

saçlarını okşamak

tel tel ayırmak gibi

ayrılmamacasına tutmak ellerini

biliyorum

çok özlüyorum seni

sevgini, gözlerini

ve o günlerimizi

anlıyor musun beni

HATIRIN İÇİN

Karanlığın çekilmezliğini

içime sindiriyorum

hatırın için

o ufacık aydınlığında

öylesine mutlu

öylesine rahat ki yüreğim

varsın kocaman aydınlıklar

başkasının olsun

sen odamdasın,

dünyamdasın ya

benim senin aydınlığında

meydan okurken karanlığa

bir başka yaşıyorum seni

anlatılamaz bir özlem içinde

ve senin aydınlığında

karanlık bile aydınlık gibi

öyle düşünüyorum işte kendimce

belki de

seni hissettiğim için yüreğimde

seni yaşadığım için

aydınlığını

sevgini

SEVGİLİ

Seni bekliyorum

ellerinin sıcaklığı avuçlarımda

masım bakışların

arada bir naz yapışın

bazen kıskançlık numaraların

bazen sevdalı bakışların

bazen üzgünlüğün

bazen mutlu

bazen kahkaha

ve bazen hüzünlü

seni bekliyorum

sen de onlarla birlikte

gidince özledim

gidince bekledim seni

n’olur çabuk dön

özletme kendini

sevgili sevgili

HERŞEY DOST BİLDİĞİM

DOSTLARLA GÜZEL

Göz göze bakabilmek

ta gözlerinin içine doğru

gezinmek alabildiğince özgürce

bazen deniz mavisi

bazen yaprak yeşili

bazen toprak kahverengisi

gözleri dolaşmak bir bir

yüreğe doğru gezinmek

onun candanlığında

onun açlığında

onunla bir güzel

sohbet edebilmeyi özledim

dost olmayan dostlar arasında

oysa bana kucak açan

bir yüreği özledim

bana yüreğiyle bakacak

bir gözü

bir eli sıkıca tokalaşmak için

sağlam yüreğiyle sıkacak

yüreğiyle sevecek

yüreğiyle acıyı paylaşacak

dost bildiğim dostlarla

dostça sohbet etmeyi.

bir düş gibi

bir serap gibi

çölde arada bir

çıkageldiğini zannettiğim

bir serap

beynin karmakarışık

yüreğim bir hoş

dost gibi dostlar

kaybolup giderken

güneşin batışı gibi

karanlık yürek

karanlık bakan gözler

ve karanlık bir dünya

ha şunu bileydin

ha şunu bilesin

ne dost var ne de dost gibisi

öğren artık dostum

ama hayali bile güzel

değil mi Allah aşkına?

deniz mavisi gözler

yaprak yeşili gözler

toprak kahverengi gözler

bir de

alabildiğince seni kucaklayan

bir yürek

güzel,

hayali bile güzel değil mi

bize kalan yalnızca

bu kadar işte

yalnızca bu kadar.

BİR CAN KALMIŞ ARDA KALAN

Ne zaman güneş doğsa

aydınlık olur gibi her yer

her güler yüz gibi

umut saçar bakanlarına

bulutsuz dupduru bir gökyüzü

parlak mı parlak güneş

dereler öylesine berrak ki

zorluyor insanı

için beni diyor

için beni kana kana

eğiyorsunuz başınızı

korkusuzca o berrak

o dupduru suya

dost diyorsunuz

toprak ana gibi görüyorsunuz

ama ne gezer

sen verdikçe istiyor karşındaki

istedikçe veriyorsun

öyle bir an geliyor

verecek şeyiniz kalmıyor

bir can kalmış arta kalan

versen bir türlü

vermesen bir türlü

karşı çıkmaya kalkıyorsunuz

gücünüz yetmiyor

tükenmişsiniz artık bitmişsiniz

geçmişi canlandırıyorsunuz

gözlerinizde

sarf ettiğiniz o sonu .......izimle

biten sözcükleri düşünüyorsunuz

boşu boşuna harcamışsınız kendinizi

o dün gerekti yapılamadı

bugün kaybolma günü

öyle diyorum üzülerek

kahroluyorum

biliyorum herşey laf salatası

bomboş her şey

dolduruvermişler boşlukları da

haberin yok senin

uyu sen hala a diloş bebem

nasıl olsa

saldırma gücün kalmadı

bari rahat uyu

GEL DE SEVME

Gel de okşama

dalında yeşilken yaprağı

dikenin üstünde gülü

gel de sevme

cam gibi gözlerle

sana sevgiyle bakan çocuğu

gel de koklama

bahçeleri rengaren

yapan çiçekleri

laleyi, menekşeyi,

papatyayı

gel de koklama

gel de seyretme

omuz omuza, el ele

sevgi döşeğinde

onca hayalperestliğiyle

söyleşen gençleri

umutla oltasının ucunda

gözü olan balıkçıyı

sağa sola koşuşan insanları

gel de şaşkın şaşkın seyretme

hepsi de yaşamak için

birazcık iyi yaşamak

sevgiyle yaşamak

gel de seyretme

ne biçim gizemse bu

gel de çözmeye çalışma

S E N

Kara gözlerinin içinde gizlediğin

fark edemediğimi sandığın

nefretini gizleyemiyorsun

öylesine açıksın ki,

saklamak istediğin tüm gizemlerini

yüzünden okumak mümkün

gözlerinin içine bakmak

yetiyor biliyor musun

bilmiyorsun zeytin gözlüm

kazan karası saçlım

bilmiyorsun

sen aşkı tanıdığını söylüyorsun

eğer aşksa tabi bu

sen nefreti iyi bilirsin

kini tanırsın

yapışık kardeşin gibidir

sen yumuşak dediğin kalbinde

katı hemi de kap katısın

biliyor musun taş kalplim

her geçen gün yalnız kalıyorsun

gururun hep galip geliyor

yenemiyorsun içindeki seni

yenemiyorsun

kaybedemiyorsun

gözlerindeki o gizemleri

ah bir kaybetsen

bir kere de sen,

sen olsan

sen sen olsan

sen sen olsan............

ÖYLE BİR GİZEMSİN Kİ

Seni anlatmak istiyorum

yüreğim korkak

seni yazmak istiyorum

ama bilemiyorum

nasıl başlasam

ne yazsa kalemim beğenmiyorum

seni düşündüğümde

beynim karmakarışık

kah seni çiziyorum

kah karalıyorum

sana şiirler yazmak istiyorum

yazamıyorum

ne kalem beni tanıyor

ne ben onu tanıyorum

öyle bir gizemsin ki içimde

ne söküp atabiliyor

ne de unutabiliyorum

BENİM HİKAYEM

İkide bir söyletme bana

anlattırma ikide bir

bu benim hikayem

içinde gözyaşının

ve çilenin olduğu

ama benim hikayem

katıksız

yalansız her zaman

sayfalarca yazılası

bıktırmadan okunabilen

günlerce haftalarca

bir “vah!” çektirir ki

sormayın gitsin

bir daha dönmek istemediğim

unutamadığım hiç bir zaman

saçımın beyazlığı

kırışıklığı göz kenarlarımın

işte benim hikayem

ister oku

ister al bir kenara koy

gün gelir de

tanımak istersen beni

üzülmek

veya

gülmek istersen bana

vazgeç istersen

bilirim benim hikayem gibi

değildir senin hikayen

senin hikayen

başka başka kalemle

lüküs kağıtlara yazılmıştır

benim ki saman kağıda

iki buçukluk tükenmez kalemle

anlatma dostum

bilirim elbette

benim hikayem gibi değildir

senin hikayen

İSYANIM BOŞUNA MI?

Ben suçluyum bu memlekette

Vallahi anlamam düzenbazlıktan

Dolandırıcılık, hayali ihracat

kadın satışları vs’den

Hiç kitabımda yoktur,

bilemem ki,

Dolandırmadım memleketimin

fakir - fukarasını

suçluyum.

Ben düşünüyorum, yazıyorum,

memleketimin güzel insanları okusun diye,

hoşuna gitmiyor birilerinin

yalan konuşamıyorum

köşe dönemiyorum

köşe dönücüleri gibi,

Bu memlekette “aydın”

olmaya çalışıyorum

bu nedenle de suçlanıyorum.

Suçluyum

bu memlekette okudum ben

Hala “ geçmiş” deki hikayeler

anlatılmasın istiyorum

Gelecek daha aydınlık

daha güzel

daha umut dolu diyorum

elle yazma bitti

bilgisayar gerek bu ülkeye

diyorum

suçlanıyorum,

“insan hakları” diyecek oluyorum

“Sen anlamazsın”la karşılaşıyorum

“ Bize göre insan hakları” gerek

deniliyor

Suçlanıyorum,

İşsizim,”iş istiyorum” diyorum

suçlanıyorum,

Bu memlekette aç-bilaç dolaşıyorum

coplanıyorum

Hemi de kardeşim bildiğim

Lacivert üniformalılarca

isyanım boşuna mı?

KISKANIYORUM

Kıskanıyorum

yeter artık Allah aşkına

kanarya mısın bülbül mü

bilemiyorum

ötme öyle derin derin

dilini anlamıyorum

sesin öyle hoş ki

aşk melodisi söyler gibi

evet iki kadeh

içiyoruz şuracıkta

ortak olmak istiyorsan

buyur gel

sen bir taraftan

şarkı söylüyorsun

rüzgar bir tarafta

ağaçlar yapraklarıyla

bir şeyler anlatmak istiyor

Allah aşkına bu kadar hoş olmak

zorunda mısınız

kıskanıyorum sizi işte

bir gün de bize gelin

bizim oralara

biliyorum gelemezler ağaçlar

ama bizim oralarda

size ne ihtiyacımız var

bir bilseniz

hele yalnız kaldığım zaman

bilemiyorum

hangi makamı okuyorsunuz

bestekarınız kim

hadi bizim orada da

ortak olan bana

orada da sizinle içelim

kıskanıyorum

sizi ve doğanızı

hem de nasıl bilemezsiniz

kıskanıyorum işte

NE YAPSAM ACABA

Her sabah

bir başka umutla uyanıyorum

rüya gibi bir sabah

gün öylesine canlı ki

sabahın daha ilk saatleri

ve umutlu bir gün

benim yüreğim gibi

beynim gibi

sonra dalıveriyorum

insanlar arasına

olar da benim gibi

kimileri sarmaş dolaş

kimileri kol kola

kimileri,

ağzında sigarası sönmüş de

farkında bile değil

dudağı yanacak

kimileri vurgun yemiş gibi

bir telaş içinde ki

sormayın gitsin

kimileri

hep birilerinden kaçar gibi

sanki gün deniz

bizler balık gibiyiz

ya da diğer deniz ürünleri

küçük büyükten kaçıyor

yenmemek biraz daha

fazla yaşamak için

bilemiyorum dalkavukluk var mı

denizlerin dünyasında

hay Allah öylen olmuş

acıkıvermiş karnım da haberim yok

ne yesem acaba

ÖYLE BİR GECE

Akşamın karanlığı

çöktü üzerime

beynim durgunlaştı

dilim dolaştı

mahzunlaştım birden bire

içivermek geldi içimden

rakı, şarap ne varsa

çalıvermek geldi

tüm çalgıları

çığırıvermek tüm türküleri

hemi de yanık yanık

kıvrılsın ince beller

eller alkış tutuversin

müzik eşliğinde

vurun ayakları yere yıkarcasına

dokunun piyanonun tuşlarına

döktürü döktürü verin

sahnedeki kıvraklığı

döktürüverin

ahhhh anasını sattığımın gençliği

burada da mı çıktın karşıma

KARANLIĞA ALIŞIK OLDUM

Karanlığa alışık oldum

gideli beri

kah ağladım

kah ağlar oldum

avuçlarımda ellerin var gibi

kah tutar oldum

kah öyle zannettim

gün ışığı habercim sayılırdı

her ağarmasında

kaç kez umutlandım

kaç kez pencere aralığından

gözledim seni

göy aşlarım şahidimdir

sokaklar şahidimdir

kimi toza bulanmış

öksüz kaldırımlar

karanlığa alışık oldum

yokluğuna alıştığım gibi

kah satırlarıma

anlattım seni

kah anlatamadım

ama hep yaşattım seni

bilesin ki,

karalığa alışık oldum

gideli beri

kah ağladım

kah ağlar oldum.

DEDEMİ ANLAT BANA

Yanıma otur hele

diz bağ daş gur

dedem gibi

otur hele. otur yanı başıma

dedem gibi diz bağ daş gur

her geçen gün

biraz daha seviyorum dedemi

özlüyorum, imreniyorum

o muhteşem insanı

mutlu, inançlı ve

çok çalışkan

hele bir otur yanıma

canım baba

otur da dedemi anlat bana

birinci cihan savaşını

onun ağzından duyduklarını

ama onun gibi heyecanlı

ve onun gibi

becerebilirsen eğer

dedemi anlat bana

tarlalarda taş toplayışını

harman yapışını

o yakıcı güneşin sıcağında

o gürleyişini

kızdığında arada bir

ve dedemi anlat bana

şimdilerde kaybolan

dürüstlüğünü sevecenliğini

kadirşinaslığını anlat bana

özledim biliyor musun

sakallarını okşarken

“ne kadar beyaz” dediğimde

“melek var onlarda oğlum melek”

diyerek başımı okşamasını özledim

hele bir otur yanı başıma babacığım

dedemi anlat bana

o buram buram özlediğim

dedemi yeniden yaşat bana

AĞLIYORUM GÖRMÜYORSUN

Soğuk gecelerimde

sana sığınıyordum karanlığına

yıldızları avuçlarıma alıyordum

teker teker

bazan

oyun oynamak istiyordum

onlarla

sonra vazgeçiyordum

soğuk gecelerimde

seninle ısınıyordum

seninle gideriyordum yalnızlığımı

ellerini tutmak isterken sımsıkı

yalnızlığımda sana koşuyordum.

dönmek istiyordum

biliyorsun dönemiyordum

umut tükenmez diyordum

hissediyorum umudu tüketiyorum

korkuyorum

insanlara güvenemiyorum

ağlıyorum, görmüyorsun

seni çok seviyordum

ama şimdi

senden nefret etmiyorum

seni sevmiyorum

karanlığına bırakıyorum seni

gizemlerine

SENİN GİBİ

Tellendiriver cigara dumanını

seyret arkasından

rüzgar esmesin ki

dağıtmasın dumanını

birden bire

sakin durgun havada

boşluğa üfürünce

öyle güzel,

öyle alımlı ki

senin gibi

arkasından ikincisini

tüttürüveresim gelir

yeniden seyretmek için

senin gibi değil

yeniden senin gibisini bulmak

zor güzelim zor

sen cigara dumanı değilsin ki

çekiversem paketimden bir adet

zor güzelim zor bulmak

senin gibisini

sen hep yanımda kal

benim dünyamda

salını salını geziver

gezelim elverdiğince gönlümüz

birlikte

cigara dumanı gibi

özgürce ve

ağır ağır boşluğa doğru

GÜZELLİKLER ADINA

Kalem tutardı parmakların

yazardın hani

bizim anlamadığımız sözcüklerle

yazardın durmadan

Kah isyan ederdin

isyanın satırlarına dökülürdü

kah mutlu olurdun

arada bir de olsa

Kalem tutardı parmakların

bazen isyan ederdin

kırılası ellerine

parmaklarına öfkelenirken

beynini suçlamazdın nedense

nedense

hep isyanlardaydın

Kalem tutardı parmakların

bu memlekette yazardın hani

yazardın durmadan

Kara’lanmış görürdün her şeyi

bak “ak” lara

haydi yanaş

konuş onlarla

yaz

adını “sevgi” koy

susamışlığını gider

sana ihtiyaçları var

yaz

yaz ki okusunlar bu memlekette

benim memleketimde

hep kara camlı gözlük

takmaz insanlar

hep karamsar

hep umutsuzluk taşımaz

sen yazarsın

kalem tutardı parmakların

yazardın hani

hani

bizim anlamadığımız sözcüklerle

Yazarsın bilirim

yazarsın bizim anlayacağımız

sözcüklerle

bir dene güzellikler adına

kalem tutan parmaklar

yazsın bu memlekette

HEP O BAHARLARI BEKLEDİM

Hep o baharları bekledim

uçurtmaların uçurulduğu

rengarenk çiçeklerin bir hoş

bir tatlı, bir güzel koktuğu

hep o baharları bekledim

Namlu ağzından çıkan

kurşun sesleri yerine

insanların barış şarkıları söylediği

karıncaların yuvalarından korkusuzca

“ Merhaba Hayat” diyebileceği

ve barışı içinde barındıran

ve özgürlüğün alabildiğince yaşandığı

hep o baharları bekledim

Kaç bahar geçti

baharlardan bi haber

kaç bahar yaşadım sayamadım

korku üstüne kurduk dünyamızı

umutsuzluğa alıştırıldık

ağladık durmadan

akan dereler gibi

analarımızın gözyaşları

oysa hep o baharları bekledim

hep düşler kurdum sevgi üstüne

hep onu yaşadım düşlerimde

geçip giderken baharlar

yeni baharlar doğurdu ki

baharlardan asırlarca uzakta

ben hep o baharları bekledim

kaygısızca tutabilmek için

yarin ellerinden

okşayabilmek için

küçük başını yavrumun

düş dünyamın ta derinliklerine

kadar uzanan bir yolculuğa

çıkabilmek için

hep o baharları bekledim

Gelmeyeceğini bile bile

kaç bahar yaşadım

adı sadece bahar olan

acılarla dolu

ama ben

baharları yaşamak istiyorum

hep o baharları bekliyorum

saçlarım kar beyazı bile olsa

yüreğimde hala

o baharları yaşamadan ölürsem

açık gider gözlerim

ben hep o baharları gözlerim

hep o baharları özlerim SEVDİĞİM

ÖZLEMİŞİM DOST BİLDİĞİM DOSTLARIMI

Sahi

Kuş cıvıltıları hoşmuş

öyle söylediler

Taş yığınları arasında

kuş sesleri ne gezer

a dostum

Bilemiyorum ki

çok oldu bizim oralardan ayrılalı

Yeşile bile hasret kalmışım

Kah kara asfaltı tanımışım

Geleli beri bu şehre

Unutmuşum uçuşan kuşların

kanat çırpışını,

Kah arabaların çarpışmasını

öğrenmişim bu şehirde

Öyle hasret kalmışım ki

unuttuğum dostluğa

O’nu köyde bırakmışım

ta yıllar öncesi

Özlemişim dost bildiğim dostlarımı

özlemişim.

Hasretim suyuna akan derelerin

Pırıl pırıl göze gibi her biri

burada tanışık olduk

her biri mikrop yuvası

adı büyük şehrin ırmaklarında

Ya böyle biterse ömrüm

duymaksızın kuş seslerini

Yeşillikleri seyredemezsem,

yuvarlanamazsam

alabildiğince koynunda

o yeşil çayırların

gözlerim açık gider

anlıyor musun?

SİZİ SEVİYORUM ÇOCUKLAR

Sizi seviyorum a çocuklar

gözüm gibi, gönlüm gibi

kendimi sevdiğim gibi

bazen ben geri kalıyorum

sizler hep öndesiniz

bazen bakıyorum gözlerinize

biliyor musunuz

size baktığımda kendimi görüyorum

benim çocukluğumu

sizin oyuncaklarınızı tanımadan

kendi çocukluğumdaki

oyunları oynuyorum

her birinizin gözlerinde

konuşunca

inanın ben konuşamıyorum

benim dışımdaki yüreğim

sesleniyor sizlere

sizi seviyorum a çocuklar

oyun oynayışınızdaki kavgalarınızı

sonraki dostluklarınızı

“oynamıyorum disketlerimi geri ver”

deyişlerinizi

her biriniz büyümüş de küçülmüşsünüz

oysa biz küçükken o zaman

şimdi yine küçüğüz sizin yanınızda

sizin gözlerinizde büyük olsa da

siz daha büyüksünüz gözlerimizde

sizi seviyorum a çocuklar

BİR SEVDAM VAR ANLATMAK İSTEDİĞİM

Hangi sevda senin düşlediğin gibi

hangi sevgi süt beyaz

hangi aşk Leyla-Mecnun’unki gibi

ve hangi dünya

kardeşlik üzerine

hangi insan saf

ve hangi yaratık

cinsine hasım değil

karanlıklar bile karanlık değil

aydınlıklar hiç bile

nehirler, balıkları terk etmiş

balıklar nehirleri

bir sevdam var anlatmak istediğim

bir türküm, sevdadan arta kalan

ve hoş sada gök kubbenin altında

bir masalım var

peri masallarından arta kalan

pamuk prenslerin bir başka anlatımı

bir düşüm var

beyaz bulutlar arasında geçirdiğim

hoşça vakitler

uyanmadan önce

kaybolmadan önce tüm güzellikler

sarmadan kara bulutlar gökyüzünü

benim bilmediğim

karanlığa düşmeden önce

ve kaybolmadan önce

bir sevdam var

anlatmak istediğim.

LÜTFEN BEŞ DAKİKA

YALNIZ BIRAKIN BENİ

Oğlum Samed’e

Lütfen beş dakika yalnız

bırakın beni

okşamak istiyorum yanaklarını

içimden birşeyler götürürcesine

doymak istiyorum

bir acaip yüzüne bakıp bakıp

kahkaha atmak istiyorum

bir çığlık duyar gibiyim

gözleri fal taşı gibi dışarıda

korkuyorum acıttım bir yerini

ama yok yok gülüyorsun

mutlusun belli ki

sonra sana sarılıyorum

yılların hasreti sırtımda

bırakıveriyorum bir tarafa

anlamadığım sözcüklerle

bir şeyler söylüyorsun

ama cevap veremiyorum

lütfen beş dakika

yalnız bırakın beni

oyun oynamak istiyorum onunla

adını onun koyduğu

bilmem kaçıncı çocuk oyunu

mesela zoraki bir gülücükle başlar

bazen bir tokat yüzümde şaklar

kızdığımı sanır benim

ve korkar

sonra haydi gül der gibi

gözümün içine içine bakar

atarım havaya

lastik top gibi

döner yine kucağıma gelir

hadi der bir daha bir daha

bu böyle devam eder gider

ben onu yer bitiririm

o beni

şimdi hep o’nu yaşamak istiyorum

lütfen beş dakika

yalnız bırakın beni

MELETİM

Talihsizliklerle sarılı dört bir yanın

Bakılmamış fakir kalmış bağın otağın

Sen ki Melet’im kimseye kızıp darılmazsın

Talih sana çok küsmüş be hey MELET’im

Kimse bilmez durumunu, neylersin

Kendin sürer, kendin eker,kendin biçersin

Kimseye muhtaç olmaz böyle gidersin

Talih sana çok küsmüş be hey MELET’im

Dört tarafın kaya ile taş dolu

Çiftçilerin fakir gözü yaş dolu

Hanesinde yiyecek ekmeğin yoktu

Talih sana çok küsmüş be hey MELET’im

Yüksek kayaların peş peşe

Oralara tarla olmaz ki tarla ede

Şaşkınız, neylersin şansımız yok diye

Talih sana çok küsmüş be hey MELET’im

RESMİNİ ÇİZİYORUM SATIRLARIMDA YAĞMURLU GECELERİN

Resmini çiziyorum satırlarımda

yağmurlu gecelerin

Bulutları karmakarışık

gök maviden yoksun

otomatik tüfekten boşanırcasına

bir hışımla iniyor yere

sudan mermiler

Toprakla sessizce birleşiyorlar

Bacalarda acayip sesler

Ağaçlar yine

bir ayrılığı mı hatırlattı ne

her yağmurda gözyaşı

her sonbahar hüznü yaşarlar

hele şu yaramaz çocuklar sırıl sıklam

sudan kurşunlardan

binlerce yara almış

eve gitmek istiyorlar

ama dayak korkusu telaşı sarmış

Titrer gibi duruyorlar

Bakın şu serçeler

ne tatlı şeyler

onlar da korkak, hüzünlü

“hadi bitsin artı şu yağmur”

sanki içlerinden böyle derler

Resmini çiziyorum satırlarımda

yağmurlu havanın

görebildiklerimi

yakaladıklarımı çiziyorum

bir kanepede delikanlının

ceketi altında sevdalısı

sarmaş dolaş

sırıl sıklam

belli ki yağmur

onlar için yağmıyor

o ceketin altından

inceden duman çıkıveriyor

belli ki tellendiriyorlar cigarayı

ceketin üstüne yağıyor yağmur

daha alta geçmemiş belli ki,

Bitirsem mi acaba

bu resmi burada

sevdalıların umuru değil belli ki,

H Ü Z Ü N

.......... ve hüzün

dinlenmek ister

her iki omzuma

yaslamış kendini

çökertiverir belimi

bir destek arar

yaslanarak duvarlara

yavaş yavaş iniverir

omuzlarımdan

bir yer arar kendine sığınacak

bir karamsarlık,

bir yorgunluk bırakarak

uzaklaşıverir benden

ve hüzün aradığında onu

hep kaçıverir benden

boynum bükük

gönlüm buruk

özletir hep bana

Uğradığımız sevgi limanını

ve karşımda gülüverir

katılırcasına

o tatlı anılarına

TOKUŞTUR KADEHİ SAFAMIZ OLSUN

Kırkından sonra tanışmak zor seninle

Nerdeydi bunca zaman tanışamadık niye

Vurgun yemiş tekne gibi

sallanırken serserice

Tokuştur kadehi safamız olsun

Gün sabahmış, gün akşam

aldıran var mı ki

Kadehin sonu gelmiş çıldıranı hani

Unutmak ister gibi tüm dertlerini

Tokuştur kadehi safamız olsun

Ey sevgili sanma ki kölenim senin

Sanma ki sevgili kölemsin benim,

En sonunda dolacak o çukur bizim

Tokuştur kadehi safamız olsun

ANA YÜREĞİ

Yanirem yiğidim

bazen kar alev olir üreğim

bazan taş kesirgelmemişsen,

aramamışsen birkez bile

özlemişem, hemide nasıl

Özlemişem işte kahrolası

bir satır bile yazmirsen

nettik sana

okuttukta kötümü ettik

benim gibimisin sanki

tuttmir mi barmahların galemi

görmir mi gözlerin

üreğin de sızlamir mi he

ah benim kara bahtlı

ak yüzlü yiğidim

hasretinden bitmiş tükenmişim

alışemirem yokluğuna

inanamirem “öldü” dediler

inanamirem

hele bir ara iki gözüm

bir ses ver hele,

bilirem yaşirsen

bilirem okirsen

o böyük mekteplerde

onun icin gitmemişmiydin

öyle ısmarlaşmıştık hani

beklirem yiğidim beklirem seni

daha fazla yanmasın üreğim

dayanamirem

bilirsen ki hec dayanamirem yiğidim

kahrolirem, bilirsen mi kahrolirem

27.02.1997

KAÇ SEHER

Kaç seher karşıladı sevdayı

kaç seher karşılık bulamadı

kayboldu günün aydınlığında

kaç seher şahit oldu

horozların ötüştüğünde

sevda ile bakan gözlere

ve kaç seher

yıldızları uğurladı sessizce

karşılık bulamadı sevdadan yana

kaç seher karanlığa battı

bir daha aydınlanamadı

suların sesi

seherin sesinden daha gür

kuşlar ötüşüyordu seherlere nispet

seher vakitlerinde

kaç seher sustu sustu

bir türlü ses çıkaramadı

kaç seher anlatmak isterken

ağzıma tıkanan boğazımda kalan

belki de bir daha

aklıma getiremeyeceğim sözcükleri söyleyememenin kahrolmuşluğuyla

kahroldum

Kaç seher yazmak istedim sevdamı

kaç seher beceremedim

bir akşam,

o günün seherinin akşamı

içimden geldiğince konuşmak istedim

kaç seherdir beceremediğimi

yine beceremedim

ama kaç seher

“seni seviyorum” diyecektim ki

diyemedim

ama kaç seher bekleyeceğim

kaç Seher

Doğum Günün Kutlu Olsun.

BEŞİKTAŞ PARKINDA

hava güneşli ve soğuk

iki büklüm olmuşlar

sanırım iki emekli karı-koca

sarmaş dolaş

Sanmayın gençler gibi

ne gezer sadece kol kola

sanırım iki emekli

bazen yan gözlerle yıllara nispet

yapar gibi bakışırlarken

bir tebessüm, bir ic çekiş ki,

nefesi sigara dumanı gibi

güneşe doğru uzayıp gider

gecen yılları sürükler peşinden

bir şeyler anlatmak ister gibi

sonra vazgeciverirler

bir an genliğini hatırlar sanki

sadece “vay anasına” der

“vay anasına”

Beşiktaş parkında

sanırım iki emekli karı-koca

göz kenarları kırış kırış

saları bembeyaz kar taneleri gibi

dalgın, durgun

ve

ikisi de mahsundu

Beşiktaş parkında

25.02.1997

MERHABA

Merhaba boyacı çocuk

simit satan amca

direksiyon başındaki şoför abi merhaba

Merhaba sevdalım,

aybaşını getiremeyen memur

her gün “isyanlardayım”derken

sallanırken lodos yemiş tekne gibi

feleğini şaşırmış dolaşırken sahilde

ayıltmışsa deniz suyu seni

Merhaba sarhoş kardeş merhaba

Merhaba aydınlığım

toplamışsın güzellikleri kucağına

hepsi öyle serbest, öyle özgür ki

dünyalardan gibi her biri

sana da merhaba

karanlığa komşu olan insanlar

kaçmak ister gibi aydınlıktan

ve bir yer bulduğunda kendine

karanlık bir köşeden

kamaya alışıyorsa kendinden

ona da merhaba

Merhaba güneşi uyandıranlar

Merhaba yeni dünyam

eski dostlar, yeni dostlar

sevenler, sevmeyenler, arabesk takılanlar

boynu bükükler merhaba

merhaba hemşire abla

öğretmenim telli duvaklı

ak giysili gelin bacı, aksakallı dedeler

yedi düvele göğüs gerenler merhaba

Merhaba çiçeklerin tümüne

umutlara, Arı’ya, Karınca’ya

günü uyandıranlara merhaba

BENİM ÖĞRETMENİM

Dün gece seni gördüm rüyamda

elimden tuttun öğretmenim

“yavrucuğum” diyorsun

dudakların titrek

gözlerin dolu dolu

o anda

senin resmini çiziyorum beynimde

seni yazıyorum

seni okuyor

seni anlatıyorum

anlatıyorum, anlatıyorum

bitiremiyorum öğretmenim

senden konuşuyordum

önüme gelen herkesle

benim öğretmenim

bu benim öğretmenim diyordum

seni soluyordum her nefesim de

sonra

bir ürpertiyle uyanıyorum

sen yoksun

ama bana öğrettiklerinle

seninleymiş gibi oluyorum

resmini çizmeye alışıyorum

ağır ağır giderken

arada bir geri dönüşünde

öğretmenimi işliyorum beynime

BİR GARİP BEŞERİM BEN

Vallahi hiçbir şey anlamadım

Ne kuvun dibi koklamasını bilirim

ne de anlarım armudun iyisinden

Bir garip beşerim ben

şaşılası kandırılası ve dahası

anlatamam kesseler dilimi

sonra dilim dilim dilerler

inim inim inletirler ki......

Vallahi hiçbir şey anlamam ben

Ne bir şey duydum

ne de gördüm

ne de yaşıyorum

inanın onu da bilmem

bir garip beşerim ben

ANADOLU’MDAN BİR PARAYIM BEN

Anadolu’mdan bir parçadır yüreğimde

Doğuluyum

cana canım ben

severim deliler gibi

sevdiğini görünce

Karadenizliyim

dalgalanmaya görün beni

ne korkunç olurum

ne acımasız

haksızlığa karşı

öyle masumum ki sevince

sevdiğini görünce senin

Ak denizliyim

sıcak kanlı öyle dostki

kimi kez doğuyu yaşarım

kimi kez karadenizli gibi deli-dolu

Can’ımdır ben

cana can olduğunu görünce

Marmara, Ege, İçanadolu kokarım

burcu burcu

Yüreğim sevda ile dolu

Kara’coğlan, Yunus,

Pir Sultan’ım ben

Anadolu’mdan bir parçayım ben

ÖZÜRSÜZ ÖZÜRLÜLERİMİZ

Ben burada doğdum

sizin doğduğunuz yerde

sizin doğduğunuz gibi

ben sakat doğmadım

sakat değilim ben

düşünüyorum sizin gibi

sizin gibi aylıyor

gülüyorum sizin gibi

ben sakat doğmadım

sakat bırakıldım

oysa sizler gibiyim

kendini sakat dününcelerden

arındırmış

Kah hor görüldüm

kah dışlandım

bir kenara bırakıldım yapayalnız

ben özürlü değilim

düşünüyorum sizler gibi

yürüyemiyorum

koşamıyorum belki ama

ben yaşıyorum umut doluyum

ben burada doğdum

sizin doğduğunuz gibi

29.03.1997

0 yorum:

Yorum Gönder