web 2.0

4 Aralık 2009

AL GÖZLERİNİ AVUÇLARINA - ŞİİR - 1

AL GÖZLERİNİ AVUÇLARINA

Yunus ARIKAN

İSTANBUL

1992

Bana insanları sevmeyi, yaşamayı

ve hoşgörüyü öğreten,

Sn. Ömer ZAİMOĞLU'na

Saygılarımla.

ÖNSÖZ

Hoşgörünüze sığınarak

beğeninize...

Yaşamak doğumla başlamıyor biliyor musunuz? Ama biz yaşamanın doğumla başladığını düşünür, söyleriz, hep.

Yaşamak bir şeyler hissetmeye, düşünmeye başlanıldığı zaman başlar. Bir şeyler verebildiğiniz, bir şeyler alabildiğiniz zaman.

Anlatırız, konuşuruz. Bebek insan, ebenin ellerine geldiği zaman "canlı" deriz, evet "canlı"deriz ve hastane raporlarında "canlı erkek" veya "canlı kız" diye yazar.

Canlı olarak doğan bebek insan, koruma altındadır. Özenle beslenmeye ve büyütülmeye çalışılır. Hatta üstüne titrenir, dokunamazsınız bile, öpemezsiniz. Korkarsınız "bir yeri incinir, bir zarar veririm" diye.

Bu, kimi ailelerde 7-8 yaşına gelinceye kadar sürer, kimi ailelerde ise ta ergenlik çağına gelinceye kadar devam eder.

Dünya döndükçe güneş her gün nasıl olsa doğup, batıyor. Bu döngü içerisinde de bebek insan, çocuk insan olacak, çocuk insan da büyüyecek, ergin insan olacaktır. İşte bu devinim içinde insanlar yaşadıklarını sanırlar.

Oysa -kanımca- yalnız "nefes alıp-vermektir" yapılan, yaşamak değil. Ya da benim anladığım anlamda yaşamak değil.

O küçük insanlar zaman içinde büyüyüp üretkenlik dönemine geldiğinde işte o zaman "YAŞAMAK" denilen sözcük hayat bulur. İşte o zaman insan "yaşıyor mu?" oysa yalnızca "nefes alıp-veriyor mu?" ayırt edilebilir.

Çevremizde bir yığın insan "Yaşamak mı bu kardeşim" diye yakınır, duyarız hep. Bazen meyhanelerde kadehlerde aranır, "yaşamak" sözcüğünün anlamı.

Bilemiyorum bazı şeyleri kabullenemiyoruz herhalde. Yaşamdan her şeyin zıddının var olduğu, iyi ile kötünün, acı ile tatlının birlikte yaşamakta olduğunu.

İstiyoruz ki, her şey düşündüğümüz gibi olsun. İstiyoruz ki, hiç pürüz çıkmasın. Ama diyemiyoruz "Bu da yaşamanın bir parçasıdır" diye, kendimizi bir türlü alıştıramıyoruz. İşte o zaman yaşamak, yaşamak olmaktan çıkıyor, nefes alıp-vermek oluyor yalnızca.

Evet istesek de istemesek de, nefes alıp-veriyoruz. Buna zorunluyuz. Bir yerde yaşamaya da zorunlu olduğumuzu hissetsek, işte o zaman yaşamak "yaşamak" olur.

Onun da besleyicisi " sevgidir, umut"tur.

Saygılarımla,

Yunus ARIKAN

NE GÜZEL

Seni yaşamak,

Senin için hayal kurmak

Çalışmak, umutlanmak,

Sonra sana kavuşmak

"ne güzel"

Gözlerini seyretmek

yorulmaksızın

Avuçlarının sıcaklığında

buz gibi ellerimi ısıtmak

seni dinlemek

bir melodi gibi

"ne güzel"

Seni seyretmek

çalışırken,

gezerken

saçlarına örgü yapmak

sonra çözmek

taramak

"ne güzel"

Seninle dost olmak

Dertleşmek,

Sonra tartışmak ve

sonuçta sana galip gelmek

sana benliğimi kabullendirmek

sevmek hem de ayrılmamacasına

"ne güzel"

Beykoz, 7.6.1977

SEVDAM

Sana sevdamsın diyorum

umudum, bekleyişim

dünyamsın diyorum sana

Ah bir anlaşabilsek..

Bir gizdir anlayamadığım

çözemediğim bir giz

saklı sende

sana canımsın diyorum

toprağın suya,

ağacın meyveye dediği gibi

ama bir giz var içimde

benim çözemediğim

benim anlayamadığım bir şey

Sana muhtacım diyorum,

yavrunun anaya

çocuğun şefkate

aşkın sevgiye olduğu gibi

ve seni bekliyorum

sabırla, umutla

Yağmurun bulutları

bulutların rüzgarları

beklediği gibi

seni bekliyorum, sevdanı

gözlerinin parlamasını

Ne sayarsan say

bekliyorum işte,

yenemiyorum

kör olası sevdamı

Esenler, 20.10.1983

UNUTULMAK

Git o köye dostum,

Yalın ayakları göreceksin

Ayakkabıya hasret

Gözler kımıl, kımıl

İnsanları göreceksin

hepsi gurbetçi örneği

evsiz çilekeş ve umutsuz.

İşte o köy bizim köyümüz

Unutulmuş!...

Evler göreceksin.

Bacaları ilistir

hayvanları her gün ölümü bekliyor

tımarsız, alafsız

kaderlerine terkedilmişliği

yalnızlığı, unutulmuşluğu

yaşayacaksın o köyde

Onlar gölgeye hasret

güneşin kızgınlığında

sırtlarında sepet

ha bire saman çekerler

aç çapa çapalarlar yalınayak

sizler gibi değiller onlar

kaderleridir dostum

unutulmak.

Paşabahçe, 29.12.1976

İSTİYORUM

Bazen uçmak istiyorum

kuşlarla yarışmak,

bulutların üzerinde süzülmek

rüzgara karşı koymak

ve

özgürlüğü doyarcasına

tatmak için

denizlere bırakmak istiyorum kendimi

yunuslarla yarışmak

martılarla konuşmak

dalgalarla kucaklaşmak istiyorum.

Neler olmak istemiyorum ki,

Bazen sarhoş olmak

sızmak istiyorum bir kenara

beynime dur demek,

kendimden geçmek istiyorum

ve sonra

her şey olmak istiyorum.

boyacı, sporcu, hamal

doktor, hakim, avukat

bir şey olmak istiyorum iste

ama ne olursa olsun

yaşamak için

yaşama direnmek için

bir şey olmak istiyorum.

Esenler, 16.03.1984

GÜZELDİR

Güzeldir

kahkaha atabilmek

katılırcasına

arkasından göz yaşı

sevinç gözyaşı denilen

güzeldir kazanmak

zoru yenmek

alından terlerin yüze doğru akması

kolunla sıvayı vermek her bir yana

derin bir "ohhhh!..." çekmek

güzeldir işte.

Güzeldir mutluluk

her şeye sevgiyle bakmak

yaşamak

zorlukla da olsa

çile ile de

güzeldir karşı koymak yaşama

sonunda sen var

hala yaşıyorsan eğer.

Esenler, 23.03.1984

AYRILIK

Aydınlığa hasretim

gideli beri

kaç geceler

hep böylesine

kap karanlık

sevgin var yalnızca

ayakta tutan

ah bu ayrılık

bu ayrılık.

Gaziantep 06.12.1985

BEKARLIK SULTANLIKTIR

Bekarlık gibisi yokmuş

Dileğince yaparmışsın her şeyi

Sevgi aramaksızın

Özlem duymaksızın birine

Canın istedi eğleneceksin

Yahut bir meyhanede

Kafa çekeceksin dostlarınla

"Bekarlık sultanlıktır" narasıyla

Kadehler tokuşmaktadır havada

Ya sonra

zilzurna körkütük masadasın

hani bekarsın ya

Ne tuz parası isteyen var

Ne çocuğa mama

Ne kadar sürer bu sultanlık bilinmez

Gün gelir evlilik çengeline

takılır da bilemez

Ta ki, "evet" deyince

evlenme dairesinde

"elveda sultanlığım " dercesine

Bir yakınma duyulur

sessiz ve derinden

Sultanlıktan köleliğe geçerken

Gaziantep 6.12.1985

EN GÜZELİ

Sorsalar bir gün

Bahar mı güzel, yaz mı?

Sorsalar

Kışı mı seversin, sonbaharı mı?

Sorsalar

Güzeli mi sevmeli, çirkini mi?

Orsalar, sorsalar

Tüm zıtlıkları

Güzel de sevilir çirkin de

Sevmesini bilir sen

Yaz da baharı

Bahar da kışı ararsın.

Yaşarsın mevsimleri bir bir

Yaşarsın sevmeyi sevilmeyi

İşte o zaman

YAŞAMAKTIR EN GÜZELİ

Gaziantep, 13.12.1985

YOLCULUĞA HAZIRLIK

Güzelim gençlik

Elveda demekteyken şu günlerde

Merhaba diyordu yaşlılık

Saçlarına ak düşmüş

Yüzlerinde benek

Kabullenmesen de gerçeği

Gitmişti gençlik

Artık geri gelmeyecek

Ellerin yavaş yavaş titriyorsa

Unutuyorsan bazı şeyleri sıkcana

İkide bir ağrıyorsa bir yerin

Vakit yanaşmakta artık

Hazırlanmak gerek yolculuğa

İster valiz hazırla

İster vazgeç

Gitmek isteme istersen

Götürecekler mutlaka bir gün

Ama geç ama erken

Avcılar, 4.1.1986

BAHAR GİBİ

Bir Bahar gibi

Yem yeşil umutlarım

Çiçek gibi, tomurcuk gibi

Gülsen, gülüversen biraz

Açıldı açılacak

Bir bahar gibi

Yemyeşil umutlarım.

Gaziantep 24.03.1986

AYNALAR

Göz kenarların kırış kırış

İnkar etme yaşlandığını

Saçlarına kar da yağmadı ya

Peki öyleyse bu “cakan” niye

Yoktu bir zamanlar

Unutkanlık denilen olay

Kulakların “tın” dense duyardı

Koşardı ayakların

Yorulmamacasına saatlerce

Peki öyleyse bu yorgunluğun niye?

geçiver hele bir kendinle karşı karşıya

Bir kendine bak bir karşındaki sana

Göz kenarların sahiden kırış kırış

Saçların beyaz

Dizlerine derman var ama

Hele bekle biraz

Bekle gör yorgunluğunu

Gitti Gençlik

Boş yeredir onca hülyalar

Bak hele bak bir daha aynaya

Sana yalan konuşmayacaktır aynalar

24.03.1986

YAĞMUR ALTINDA

Yağmur yağarken

Bir şeyler mırıldanmak

Anlamlı anlamsız

Ne fark eder

Dolaşmak, bir ayyaş

Bir berduş gibi

Akıversin yağmurlar üzerinden

Bir sigara tüttürmek

Geliverir içimde

Yakabilirsem eğer

Ne zevk değil mi

Üstünde sicim gibi yağmur

Ağzında ıslak sigara

Keyfe bak birader

Islanacakmışım

Hasta olacakmışım

Umurumda mı dünya

Zevk benim

Eğlence benim

Kimseye zararım yok ya !...

Gaziantep, 08.04.1986

İSTANBUL HAYALİM

Her akşam İstanbul’u geziyorum

Antep sokaklarında

Bulamıyorum bir yerine benzeyen

ne bir mahalle ne park

ne de bir köşesini

Her gün İstanbul’u yaşıyorum

Antep pazarlarında

bulamıyorum o canlı yaşamı

ne Mahmutpaşa’sında

ne de Kapalıçarşı’sında ki gibi

Parklarını dolaşıyorum Antep’in

İstanbul’u düşleyerek

Sevgilileri seyrediyorum

nerede o cıvıl cıvıl

İstanbul parkları, Emirgan’ı

İstanbul’u yaşıyorum

İstanbul’dan uzak

Avcılar’ı, Beykoz’u, Bebek’i, Üsküdarı,

Kalelerini dolaşıyorum

tek bir burcu değil Rumelihisarı’nın

Ve İstanbul’u yaşıyorum

alabildiğine hayalperestliğimle

Ne geceleri

İstanbul geceleri gibi

Ne gündüzleri,

İstanbul gündüzleri gibi

Gaziantep, 10.04.1986

ÖZLEM

Gel birlikte yaşayalım

Dostluğu gösterelim onlara

Seninle aynı anadan doğmadık ama

Duygularımız aynı

Düşlerimiz bir

Birlikte anlatalım kardeşliği

Kardeşçe yaşamayı, sevmeyi

Rengimiz bir, dilimiz bir olmasın

Gel birlikte yaşayalım

Güzel günleri

Tarlada traktörümüz

Fabrikada işçimizle

Yaşamak

Mutlu yaşamak

Özgür yaşamak kuşlar gibi

Avcı tüfeklerinden uzak

Korkusuzca yaşamak

Gaziantep, 13.04.1986

YAŞAMI SEVMEK

Öyle kolay mı sanki

Duygularla debelleşmek

Gem vurmak hislere

Bazen kudururcasına yaşamak

Bazen de

Mutlu olduğunu sanmak

Bazen sarhoş olmak

Ya da sarhoşluğu yaşamak

Her şeyin isteğince

Her rengin pembe olduğunu varsaymak

Denemek bir kere

Acıya tatlı demeyi

Çirkine güzel

Bilemiyorum öyle zor mudur

Mutluluğu yakalamak

Her şeyi ile sevmek yaşamı

Zor mudur acaba

Gaziantep, 13.04.1986

SEN IŞIL’IMSIN

Sevgili kızıma hasretle

Sen umutsun bizim için

Bir sevda, bir tutku

Ve ir özlemsin sen

Bir rüyasın uyanmak istemediğim

Ayda bir, yılda bira gördüğüm

Hasretimsin

Burcu burcu kokan

Anımsadıkça seni

Cızz ediverir şuracağım

Ne özlemdir o kör olası

Sen Işıl’ımsın yavrucuğum

İçimde sönmeyen

Bir gezegensin

Yörüngemizde durmaksızın dönen

Yine de ben sana hasretim

Biliyor musun?

Ben çok özlüyorum seni

Ya sen

Sen de özlüyor musun

Çocukluğun geliverir gözümün önüne

Oynarım seninle çocukmuşum gibi

Oynarım,

Severim seni

Sevmek ne kelime

Yumak yumak sevgin yüreğimde,

Sen Işıl’ımsın

Yeşilimsi, mavimsi gözlerin arkasında

Işıl ışıl ışıldayan

Her vuruşunda güneşin saçlarına

Parıl parıl parıldayan

Sen Işıl’ımsın

sevginin tomurcuğunu yeşerten

Umudun filizlendiği

Filizin meyve vereceği Işıl’ım,

Seni sevmemek

Sevgiyi bilmemektir

Sen sevgisin

Sevilesi

Kimi kez sevdam

Kimi kez özlemim

Ve sen sevgili kızım

Biliyorum emin adımlarla

İlerliyorsun

Biliyorum sen de beni

Seviyorsun

27.11.1987

SEVGİ SÖZÜ

Gül kırmızı, gül mor

Gül pembeye bezenmiş

Kucak açmış sevdaya

Sevgini diz çök demiş

Gözlerin masmavisi

Denizlerden mi aldın

Seni arıyordum ben

Sen de beni mi arardın

Bir sevgiyi ararken

İkimiz ayrı dünyada

Deniz mavisi gözlerin

Kalsın hep aramızda

Hiçbir zaman olmasın

Ayrılık özlem sözü

Seviyorum seni ben

Sevgine verdim sözü

30.10.1986

OĞLUMA

Senin oyuncakların gibi

Oyuncaklarım olmadı benim

Senin arkadaşların gibi

Arkadaşlarım

Ne dondurma tanıdım

Ne panda

Günaydın deyince sabaha

Kendimi ya okuldu bulurdum

Ya boya sandığımın başında

Senin ayakkabıların gibi

Ayakkabılarım olmadı benim

Kara lastik denirdi adına

Yaz güneşinde kavrulan insan gibi

İçinde kavrulan ayaklarda

Bir türlü özgürce konuşamadım babamla

Senin benimle konuştuğun gibi

“sen sus konuşma” derlerde

söz dinlemezsen

bir güzel döverlerdi

senin elbiselerin gibi

elbiselerim olmadı benim

şimdi çok şansısın sen

ve ben

Ben de şanslıyım

Çünkü benim oğlumsun sen

Senin seyrettiğin televizyonlar

Bizim zamanımızda radyolardı

Videolar, Atariler

Sen benden önce tanıdın onları

16.07.1988

DÜNYALI ÇOCUKLAR

Siz ayrı dünyalı mısınız

Göleriniz cam gibi

Bir melek gibisiniz çocuklar

Siyah tenliniz, sarı tenliniz kızıl deriliniz

Neden gözleriniz öyle parlak

Neden yüzleriniz hep güleç

Ve neden

Her şeyden habersizsiniz

Sakın dünyalı büyükleriniz

Ölüm saçarken yaşamlarına

Sizler mutluluk dağıtıyorsunuz

Ağlarken birçokları

Sizler gülebiliyorsunuz

Siz çocuklar

Oynayabiliyorsanız özgürce

Sevebiliyorsanız nedensiz

Paylaşabiliyorsanız oyuncaklarınızı

Sizin dünyanı, gerçek olan

Mutlu olan sizlersiniz

Sarı tenli, kara tenli

Buğday tenli çocuklar

Kızıl derililer

Ve

Tüm dünya çocukları sizlersiniz

İster başka dünyalardan gelin

İster gelmeyin

Umut siz, yaşam sizlersiniz

Ve gelecek

Geleceğe sizler yön vereceksiniz.

14.11.1986

MERHABA

Merhaba güzel günler

Sizin için düşler kuruyorum

Evcilik oynar gibi çocukçasına

Baba oluyorum

Çocuksu dünyamda

Merhaba baharım

Yazım merhaba

Kır çiçeği kadar narin

Bir gelin gibi nazlısın sen

Sana merhaba diyebilmek

Öyle kolay mı sanki

Düşlerimde

Oyunlarımdasın benim

Ve dudaklarımda

Umutsuzca söylenen

Çaresiz bir şey gibi

Güle güle dercesine arkasından

Merhaba yeni dünyam

Sevdiklerim

Güzel günler

Can yoldaşım

Merhaba

Avcılar, 16.11.1986

ARDINDAN GÜNEŞ DOĞSA

Kuş seslerinde geceleyin

Kah yıldızları seyrediyorum

Kah seni

Bir kadın gülüşünde

Kahkahasında

Kah kadınları seyrediyorum

Kah seni

Uzatıp emlerimi gecenin

Sessizliğinde sana doğru

Kah karanlığı tutuyorum

Kah yalnızlığımı

Dalgaların sahili dövüşünü seyrediyorum

Gecenin yalnızlığında

Sahilin iniltisini

Kendimce bir şeyler mırıldanıyorum

Dilim döndüğünce

Bazen kah sigara içiyorum

Kah sensizliğini

Uzaklaşıp gidiyorken taa uzaklara

Artık ne görebiliyor

Ne de bakabiliyorum

O ayrıldığımız limana

Dönebilsem senle ellerin ellerimde

Sen bir şeyler mırıldansan

Anlamlı-anlamsız

Ben seni seyretsem

Şarıltısında pınarın

Uçuşunda böceklerin

Kah seni kucaklasam, kah sen beni

Ve mutlu sonlansa bu gece

Beklediğimiz gibi

Bakıverse karanlık gece

Karanlığına

Ardından güneş doğsa,

Bir de sevgimiz

Avcılar, 19.07.1988

GÜNEŞ KARANLIK DOĞMADI BUGÜN

Ömer Zaimoğlu’na

Hep karanlık doğuyordu güneş

Gök hep bulutlu

Kara bulutlar gibi

Gök öylesine çirkin

Yürek öylesine kabarıktı ki

Ne bulutlar boşanıp

İniyor yer yüzüne

Ne yürek kabarıklığı

Göz yaşlarına dönüşüyor

Dün bugünden beter

Bugün yarına tohumunu bırakacak

Ne hayal kurabilecek

Güç var beynimde

Ne de düşünebiliyorum eskisi gibi

Hep debelleşmekle

Geçiverirken günler

Nasıl olur!

Güneş karanlık doğmadı bugün

Karabulutlar yağmur olup,

Kucaklaşıverdi toprak anayla

Yürek kabarcığım sönüverdi

Akınca göz yaşlarım

Biliyorum ağlıyorum bugün

Ama ne ölüm haberi ne de

Başka bir haber duydum bir yerden

Elimden tuttunuz yavaşça

Sizinle yürükken

“artık güneş karanlık doğmayacak

senin için” deyiverir gibi

“benim” diyebileceğim aydınlığa doğru

günlere aydınlatan güneşe doğru

her zaman en güzele

her zaman sevgiye doğru

yürümek ne güzel

04.02.1992

BAHAR ESKİSİ GİBİ DEĞİL

Sevgili İbrahim’in anısına

Yazık

Bahar eskisi gibi değil

Bülbüller susmuş niye ki?

Güller ne mis gibi kokuyor

Yeşil ne eskisi gibi

Bir matem havası

Esmekte bahar

Yazık

Ne sevgi eskisi gibi ne sevenler samimi

Ne baharlar geldi geçti

Ne yazlar şen şakrak

Ne gönüller umutlandı

Ne gözler ağlayarak

Gelmedi böyle bahar

Bunca zaman bahçeme

Ne sevgi bunca zaman

Boğulmuştu mateme

Paşabahçe 17.03.1989

BEN SEVGİYİM İŞTE

Al avuçlarına beni

Ben sevgiyim işte

Sıkıcana sarıl bırakma

Korkuyorum yaban ellere gittiğimde

Al gönlüne okşa beni sessizce

Bir çocuk gibi

Titre üstüme

Ama ne olur üzme

O, kış gecelerinin soğukluğunu

yaşatma bana

Titretme beni bir serçe gibi

Pencerene geldiğimde

Al beni içine

Ben sevgiyim işte

Ne olur bırakma

Böylesine birden bire

Kızınca birine

Asıl o zaman al beni

Tanış benimle

Ben sevgiyim

Yaşamak isteyince seninle

Ve

Sevmek isteyince seninleyim.

Avcılar, 17.12.1988

NE GEZER BU KIŞ MEVSİMİNDE

Ne gezer baharın kokusu şimdilerde

O laleler, papatyalar ve menekşeler

Ne gezer, bu kış mevsiminde

Ne gezer o yeşil otlar

O böcek sesleri

Kelebeklerin kanat çırpması

Ve kuşların “cik cik” sesleri

Ne gezer, bu kış mevsiminde

Ne gezer o taze sevgiler

Yağmur altında

Pembe hayallere dalarcasına

Sarmaş-dolaş

Ve kırlaşan saçların altında

Kırışan göz kenarlarında

Parıldayan sevgi ışıltısı

Ne gezer

Güneşin masmavi denizle

Sarmaş dolaş kucaklaşması

Güreşmesi alabildiğince özgürce

Mavi çayırında

Ve süzülüveren yelkenlinin üzerinde

Sevişen gençlerimizi düşünmek

Ne gezer, bu kış mevsiminde

Avcılar, 17.12.1988

YOK EDEBİLİYORSAN KARANLIĞI

Bakıver bir gökyüzüne

Çabalarcasına onca yıldız

Aydınlatmak için geceyi

Floresan lambasının yerine

Lüks lambasını yak yakabildiğince

O gitmeye görsün

Avucuna sığdırdığın o küçücük,

O sımsıcak sevgiye

Sarıl sarılabildiğince

Bir sen bir sendeki karanlık

Bir gece ve gecedeki yıldızlar

Yok edebiliyorsan karanlığı

Yıldızlar aydınlatsın

Aydınlatabildiğince geceyi

Bir bahar ve bahara bir çiçek

Yetiyorsa eğer

Mis gibi kokularını saçabiliyorsa

İstemeyiver onca çiçekleri

Yetmiyorsa sana

Bir tek çiçek kokusu

Yetmez yıldızlar aydınlatmak için geceyi

Gündüzün güneşi gibi

Yetmez lüks lambalarının aydınlığın

Floresanın aydınlattığı gibi

Ve sevgili

Hiçbir şey yaşatamaz seni

Senin sevginin

Bende yaşadığı gibi

17.12.1988

YOLCULUK

Sevgili İbrahim’ime

Bu günlük-güneşlik günde

Ne bu feryat bu figan

Yüzler asık

Gözler kan revan

Nedir bu kalabalık

Toplanmış burada

Ağıt sesleri ağır ağır

Yükselir kalabalıkta

Bir tabut el üstünde

Rahat ve sakin

Kim bilir ya dostlarım

Bu mefta kimin

Son yolculuk bir saltanat

Gibi el üstünde

Ve iki metre bir mezar

O saltanatı beklemekte

Ne kadar boş onca figan

Değişen yok sonuçta

Doğumla başlayan yolculuk

Son bulur bu yolculukta

16.03.1989

SEVGİ BAHÇESİ

Niye ki özlenir hep

Geride bırakılan

Beklenir bazen buruk

Bazen göz yaşı dolu

Bazen kahkaha atılarak

Terletiverir tane tane

Bazen ezilir kayboluverir

Yarım kalmış sevgiler

Haydi dostlar

Ellerimiz ellerimize yapışsın birleşiversin

Gözler barışık, gönüller barışık

Dalıverelim sevgi bahçesine

Sevgiler barışık, güller karışık

Hepsi birlikte öyle güzel

Yeşermiş ki o bahçede

Laleler barışık, güller barışık

Uçuşuverir kuşların her çeşidi

Sözler barışık melodi barışık

Avcılar, 30.06.1989

ÇARESİZLİK

Adını yamak isterim

Karanlığın en zifirine

Oymak isterim gözlerini

-varsa tabi bilemiyorum-

seni senle bırakmak isterim

ne halin varsa gör dercesine

ellerinden tutup

umuda götürmek isterim seni

yüzün varsa

sıkılmazsan eğer

sana sevgiyi tattırmak isterim

gerekli olur diye

ama sen çaresizlik

bilemezsin ki mutluluğu

sevgiyi hep üzersin

hep terletirsin insanı

yok yok

ne zifiri karanlık

seni paklar

ne gözlerinin oyulması

yok etmek gerek seni

ama nasıl, neyle

bir bilebilsem çaresizlik

bir bilebilsem.

27.09.1989

BİR DAKİKALIK MUTLULUK

Bırak diyorlar, aldırma

Dert etme her şeyi

Kapat gözlerini

Uçsuz bucaksız yaşam bekliyor seni.

Kur kurabildiğince hayalleri

Sultanı ol memleketin

Güzel kızların sevgilisi

Harun oluver

düşle dillere düşen zenginliğini

Açma sakın gözlerini

çaresizlik, umutsuzluk

Yanı başında seni bekliyor

öyle kal hiç olmazsa

birkaç dakika

Sonuç hüsran

biliyorsun bunu sen

O bir dakikalık mutluluğa

iyice döşen

Yiyince çelmeye ayağına

Düşersen

Sakın “ah-vah” etme,

zaten düşeceksin o yere

çelmeyi yemesen de.

27.09.1989

ÜŞÜYÜNCE SEÇRELER

Bakma sen gözlerimin

Dolu dolu olduğuna

Dalgın baktığıma

Aldırış etme

Olur arada bir

İnsanlık hali

Bazen yağmur yağar

Bazen kar

Her biri bir mevsimlik değil mi?

Acıkınca serçeler, üşüyünce

Gelmezler mi pencere saçaklarına

Bakmazlar mı onlar da mahzun

Onlar da titrek

Ekmek kırıntıları beklemezler mi

Ya da ılık bir su içecek

Ya da bir sıcak elin

Onları incitmeden

Üzerlerinde hissetmek

Yazın öyle mi ya?

Hepsi şen şakrak

Hepsi civelek

Benim mahzunluğum da ondan

Biliyor musun bir tanem

Tabi bu da geçecek

Avcılar 27.09.1989

BAŞIMIN BELASI

Yine sen kazandım

Başımın belası

Gözümün nuru

Bir türlü vazgeçemediğim

Sen kazandın.

Ne zamana güçlü zannetsem kendimi

hep yenik düşüyorum

Ne zaman arasam kaçıyorsun

Ve ne zaman özlesem

Kapris yapıyorsun gelmiyorsun

Biliyor musun

Bıktım usandım senden

Bıktım usandım

Nedeni ise

Bir türlü söyleyemiyorum

Avcılar 18.10.1989

BİRİNCİ SAHNE

Yaşlı tombulca bir adam

Sağa sola küfrediyor durmadan

Gözler kızıllaşmış, yanaklar mor

Yerinde duramıyor heyecandan

Durup seyredeyim dedim

Hayli olmuştu zaman

Genç bir bayan geliverdi yanına

Sessizce giriverdi koluna

Bir şeyler fısıldarken telaşla kulağına

Yaşlı adam başladı ağlamaya,

Hemencecik akarken göz pınarları

Genç bayan siliyordu yaşları

Ve uzunca bir sohbet başladı orada

Genç bayan anlattıkça açıldı

Yaşlı adam dinledikçe

Hem güldü, hem ağladı

Derken gürültülü bir müzik

Girdi araya

Ve birinci sahne böyle sonlandı

Avcılar 16.04.1990

KAPIDA KALSIN DERTLER

Bırakın duruversin şişede

Ne menem şeye içkiler

Tabaklarda kalsın

Çeşit çeşit mezeler

Bırakın kapıda kalsın

Dertlerin bir türlüsü

Atıverin gitsin

İster çiftetelli

İster göbek havasının

Her türünü

Dertler varmış

Varsın olsun

Dostumuz olmuşlar

Olmaz olsun

Çalınca göbek havası

Dokununca teline bağlamanın

Boş ver dostum bekleyiversin dertler

Varsın kapıda dursun

Nasılsa karşılaşacağız

Onunla ikimiz

Hiç olmazsa

Yarıda kalmasın

Şu kısacık keyfimiz

11 Mayıs 1990

Adriano-İstanbul

ONBİN KERE ÖLÜMÜ YAŞARSIN

Yık yıkabilirsen üstüme

Bir daha

İstersen öldür beni

Ölümse cesedin toprağa girmesi

Bir kere bin kere öldür beni

Korkuyorsan benden

Ürpertiyorsam seni

Bana her baktığında

Azdır sanırım ölümün bin keresi

Düşlerine giriveriyorsam

Geceler zindan olur sana

Yataklar mezar

İstersen öldürme

Ürperme bana her baktığında

Konuş benimle istersen

Dene bunu bir kere

Ölümse öldürmekse her şeyin çaresi

Çekiver bir kuşun şakağıma

Kurşun beni yiyiversin

Korkun seni

On bin kere ölümü yaşarsın

Bundan gayri

Sevmeyi dene nedensiz

Yaşatmayı dene

Ne sen ölesin on bin kere

Ne ben bir kere

Ne sevgisiz hayat düşle

Ne korku üstüne kur dünyanı

Dene bir kere yaşa sevginin sultanlığını

Avcılar 16.5.1990

ADI SEVGİYLE ÇAĞRILIR

Düşleyemiyorum sevgisi bir dünya

Çiçeksiz bir oba

Kaval seslerinden uzak bir ova

Düşleyemiyorum

Çocuğun, çocukla

Kavgasız bir oyununu

Sonra barışık kol kola

Tatlı bitmesin kavganın sonu

Düşleyemiyorum

Düşleyemiyorum gözüm görmüyor artık

Oysa öylesine hasret

Öylesine tutkunum ki ona

Adı sevgiyle çağrılır

Türküsü sevgiyle

Bağlama öylesine hissettirir ki

Aha şuracığımda

Adı özlemle çağrılır

Gel bizim olan bu yere

Sen de kuruver otağını

Benim sevgim senin olsun

Senin ki benim

İstersen biz balatalım

Bir çoklarının başlatamadıklarını

Biz oynayalım

Çocuksu oyunların

Büyüklere uyarlanmasını

Biz becerelim

Kavgasız bir dünyanın

Nasıl başlatılacağını

Avcılar 26.05.1990

TÜH ANASINA BE

Yorgunsun biliyorum

Gündüzün karanlığı gibi

Büzüşmüş iki büklüm olmuşsun

Çökmüş şakakların

Saçların kar tanesi gibi bembeyaz

Yanakların kurşunileşmiş

Umutsuzsun biliyorum

Piyango bileti almış

Ama çıkmamış bir talihsiz gibi

Yine “tüh anasına be!” diyorsun

Hep bekliyor umutlanıyorsun

Bir gün, günün bilmem bir vakti

Bir sela duyuyorsun

Duyamıyorsun

Yeni bir yolculuğa doğru

Yeni yepyeni düşlerini saklıyorsun

Yeni dünyaya

Ama kimseyle konuşamıyorsun

Florya, 22.08.1991

AL GÖZLERİNİ AVUÇLARINA

Kaypaklığa lanet

Al gözlerini avuçlarına

İyice kapa

Acırcasına bastır

Gördüklerinden acı değildir

Üzülme

Bir an yok say gözlerini

Gömül karanlığına

Gördüklerinden karanlık değildir üzülme

İstersen aralıkla bir yol

Açıver parmaklarından bir ikisini

Görünüyor mu görmek istediklerin

–sözüm ona- aydınlıktı

kapa gözlerini kulaklarını tıka

Ne gör de duy

Bant çek ağzına istersen

Ne de konuş

Al gözlerini avuçlarına

İyice bastır sen

Gördüklerinden korkunç

Duyduklarından iğrenç

Değildir aldırma

Florya, 6.9.1991

GÜL BEBEK

Ağlama bebek, bükme dudaklarını

Gözlerin dolu dolu, akıtma yaşlarını

Daha merhaba demeden dünyaya

Gül bebek

Biz de yaşadık sizin dünyanızda

Farkında olmadan ağladık

Güldük ne demek olduğunu bilmeden

Becerebiliyorsan kahkahayı koparıver

Fırtınalar koparırcasına

Eğer dolacaksa gözlerin

Gülücüklerinden olsun

Ağlayacaksan

Sevinç ağlaması olsun bebek

Ve bir zaman gelecek

Hasret kalacaksın gülmeye

Belki de anlamını dahi unutacaksın

Güleceksin belki günün birinde

Bilmem kim bilir hangi yerde

Neye güldüğünü bilmeden

Arkasından bir düşünce karmaşası

Neden?... Nasıl?... Niçin?...

Sözcükleriyle tanışacak

Bazen saçını başını yolacaksın

Neden büyüdüm diye ben

Öğreneceksin dönüşün olmadığını

Bir daha bebekliğe

Gül bebek, gül gülebildiğince

Henüz goncayken gül

Beni de ortak et kendine

Hasret kalmışım yıllar yılı

Öylesine özlemişim ki

Benim beceremediğim

Senin attığın o kahkahayı

Gül bebek, gül...

Florya, 12.09.1991

UMUDU ÇİZİYORUM

Ben umudu çiziyorum sevdiğim

Soframda beyaz rakı

Ağzımda şarkım

Beynimde bütün aşklarım

Dostlarım karım ve çocuklarım

Her çekişte cigaramı

Büklüm büklüm kıvrılışında

Düşlediğim şeylerde

Umudu çiziyorum

Çevirdikçe düğmesini radyonun

Aramaksızın televizyonu

Bir sıla türküsü tüttürüverdiğinde

Resmini çiziyorum mutluluğun

Şerefine dercesine kadehlerde

Şıngırtısında bardağın

Lıkır lıkır yudumladıkça

Resmini çiziyorum mutluluğun

Avcılar, 20.09.1999

ÖZLEDİM

Dostum Necdet KAYA’ya

Özledim biliyor musun?

Kara elmasım

Katran karası saçlım

Kara gözlüm, nur yüzlüm

Özledim seni

Çağlayan gibi gürleyişini

Bazen çarşaf deniz sakinliğini

Kızışını, sevgini özledim biliyor musun

Oysa “geçen zaman”ı severdim hep

Özlemezdim hiçbir zaman

Geçmiş mutluluklarım hariç

Hep geçsin isterdim zaman

Nereden bilebilirdim senden uzaklaştığımı

Nereden bilebilirdim

Bağrımın yanacağını

Bir “alo”nun getirdiği

Geçmişin tatlı esintisini

Nereden bilebilirdim

Özledim biliyor musun kara elmasım?

Hem de çok özledim.

Hadi gel artık

“merhaba” diyelim eski günlere

barbunyalı “öyle yemekleri”ne

bazen aç kaldığımız

ama mutlu olduğumuz günlere

hadi ya sena gel bana

ya da ben geliyorum

açıyorum bu akşam rakının en “hasını

sana “merhaba”

sana “hoş geldin” diyorum.

Avcılar 28.09.1991

GECE VE BEN

Yine baş başayım seninle

Yine ben yalnız, sen kalabalıksın

Yine ben karanlığa boğulmuşum

Sen yarın aydınlanacaksın

Sen gizleyebiliyorsun çirkinlikleri

Belki de farkında değilsin

Ben gizleyemiyorum

Sen konuşamıyor, göz kırpıyorsun

Bazen bir yıldızını feda ediyorsun

Ben konuşuyorum, kendimi feda ediyorum

Sen yarın aydınlığa merhaba diyeceksin

Ben bilmem ki kime ne diyeceğim

Sen yine döneceksin karanlığına

Akşamki gibi

Ben zaten karanlıktayım

Sen isyan edebiliyorsun eğer istersen

Ben onu da yapamıyorum

Ben bir gün ölüyorum

Ama sen ölmüyorsun

Hep doğuyorsun

Hep aydınlığa doğuyorsun.

Avcılar, 20.09.1991

ŞÖYLE BİR TATİL YAPSAN KAFAMA GÖRE

Bir iş dönüşü yorgunsun

Hani diyorsun

Şöyle bir tatil yapsam

Kafama göre

Örneğin, bir Bodrum, Marmaris

Veya başka bir yer

Sıkıntıdan uzak

Açıversem yarımlık tekel rakısını

Yanında beyaz peynir, zeytin vs.

Bir de Maltepe cigarası tüttürüversem

Peşi peşi sıra

Uzanıversem boylu boyunca

Kum denizine

Sevişsem onunla

Kızgınlığında yakıverse beni

Her bir tanesi

Üstümde güneş yavaş yavaş

Sıcaklığı ile okşasa

Sonra dalıversem

Mavi-yeşil karışımı o koskocaman suya

Bir kulaç atsam

Bir kulaç bir kulaç daha

Yorulup yatıversem sırt sütü

Bu kez altımda deniz, sütümde güneş

Acıksam açlık grevine girmiş insanlar gibi

Saldırıversem ekmekle domatese

Yanında beyaz peynir

Yudumlasam arkasından

Ayrana benzeyen

yarımlık tekel rakısından

Ohh!... desem

Bir tatil yapsam kafama göre

N’olur

Florya 22.08.1991

SENSİZLİK

Alışamadım hala enin yokluğuna

Sen yoksun yanımda her taraf yalnız

Uzun gecelerde ağzımda senin ismin

Sensiz geceler de yalnız sakin ve sessiz

Kuşların ötüşünü duymaksızın geçiyorum

Gözlerimi kapıyorum bir çift görünce

Bazı anlar maziyi anmak istiyorum

Sonra vazgeçiyorum sen yoksun diye

Dolaşıyorum yalnızca tenha sokaklarda

Dolaşıyorum gönlümde boşlum

Elimde sönmüş sigara

Bakıyorum bir umutla bazen göklere

Göremiyorum hiçbir şey bulutlar hariç

Gözler boş gönüller boş beşik gibi

Ne zamana dek sürecek bu sensizlik

Bitmeyecek mi hiç sensizliğimin mazisi

Alışmak da zor kaybetmek de zor oldu seni

16.5.1976

ŞİİR YAZIYORUM

Şiir yazıyorum yarım yamalak

Emekleyen bebekler gibi

Kah beceriyor, kah yırtıyorum

Şiir mi yazıyorum, yoksa

Ona benzer bir şeyler mi karalıyorum

Sen geliyorsun aklıma

Dalıyor gidiyorum

Hayaller kuruyorum senin için

Sonra elimde bir kalem

Cızıktırıveriyorum bir şeyler kağıda

Sözüm ona şiir yazıyorum

Şiir diyorsan buna

Olsu

Duygular değil midir anlatılmak istenen

Yararlanıyorum

Hem nesirden hem de şiirden

Her yanı seninle dolu

Sevginle sevgimizle

Her satırı seni soruyor

Hani sevdiğin nerede

13.12.1986

BANA MI NE?

Uçuşan martıları seyrettin mi sevgili

Süzgün süzgün süzülürken her biri

Altı mavi üstü mavi boşlukta

Alabildiğince uçuşuyorlarsa

Bana mı ne

Sokak sokak dolaşırken

Ben benden uzakta

Kimi üzgün, kimi hırçın

Kimi uzanıvermişse şuracığa

Boylu boyunca

Derin derin çekiveriyorsa

Cigara dumanını içine

Oh deyivermişse eğer

Rahatlamışsa birden bire

Bana mı ne?

Buluvermişse gönlünce

Çarpıyorsa kalp atışları

Kimseden izin almaksızın

Cam gibi parıldayan

O sevgi dolu bakışlarla

Üstüme üstüme geliyorsa

Bana mı ne?

Dokununca şuracığıma ikide bir

Ve özlüyorsam seni

Şuracığımdan bir şeyler alıp götürüyorsan

Bana mı ne sevgili

Bana mı ne?

Avcılar, 4.10.1987

ADINI SEVGİ KOYDUĞUM

Bak gün ağarmakta

Kuşlar ötüşmekte

Ve

Doğmakta dünya yeniden

Yeşil daha yeşil

Mavi daha mavi

Kuşlar daha özgürce uçuşmakta

Ve onar tatmakta mutluluğu

Yok onların dünyasında

Kuşun kuşa düşmanlığı

Ve yaşamaktalar birlikte

Kardeşçesine

Ben seni aramaktayım

Bir çocuk gibi saflığını ve

Gülmeni

Ve seni aramaktayım

Dişimle tırnağımla

Ne ismini biliyorum

Ne de resmini çizebiliyorum

Kara kalemle

Seni hissediyor seni duyuyorum

Ve yavrunun anayı

Ağacın toprağı

İstediği gibi

Adını sevgi koyduğum

Umut koyduğum seni istiyorum

Avcılar, 10.10.1987

DÜNDEN BU GÜNE BİZİM

ÇOCUKLUĞUMUZ.

İyi ki doğdun sen biliyor musun?

Ağlıyorsun ama durmaksızın

Ne demek olduğunun bilmeden ağlamanın

Acımıyor insinmiyor bir yerin

Ama ağlıyorsun durmadan

Bağırıyorlar sana

Arada bir yüzlerini azdırıyorlar

“hıh” yapıyorlar

ama sen anlamıyorsun hiçbir şey

biraz büyüyorsun “cız” diyorlar

korkutuyorlar seni

anne dövez, baba kızar diyorlar

bir şaplak yiyorsun

bazen yavaş, bazen hızlıcana

yine ağlıyorsun

bu kez acı hissediyor

ızdırap çekiyorsun

amca döver, dayı kızar diyorlar

yaptığın yaramazlıklarda

korkuyorsun sen

belki pişman oluyorsun

bilemezsin büyüklerin çocukluğunu

onlar da hatırlamazlar

ne yaramazlıklarını ne de bozgunculuklarını

okul çağın geldiği zaman

öğretmeni dikerler karşına

“hııı!” derler

söylerim öğretmenine devam ederse yaramazlığın

çalışmazsan derslerine

ta bu devam edecektir

tüm okulları bitirene dek

ama nasihat öcüler

seninle büyüyecek

gelecektir peşinden

büyümüş olsan da sen

ve gün gelecek sen de unutup çocukluğunu

“cız, öcü” diyerek korkutacaksın çocuğunu

ne çocukluğunu hatırlayacak

ne de ağladığın o günlere

sen de sürdüreceksin

yıllardır süregelen o günleri

sen de sürdüreceksin

yıllar öncesinin bu düzenini

ve sen çocuk da yaramazlık yapar diyemeyeceksin

babandan daha çok ceza vereceksin belki de

belki de unutacaksın onların

dürüst onların saf ve onların

kardeşlik dolu dünyalarını

göremeyeceksin onların dostluğunu

ve gerçek arkadaşlıklarını

ve unutacaksın

gerçek dünyanın

çocukların dünyası olduğunu

10.10.1987

ÜZÜLME

Özlerim anlatmıyorsa bir şeyler

Üzülme

Dudaklarım bilmiyorsa sevgi sözcüklerini

Dert etme sakın

Sana naz yapmaktalar

Her ikisi de

Gözlerim hep sana bakıyor

Dudaklarım senin için söylüyor

Sevginin bin türlüsünü

Haberin var mı?

Avcılar, 9.12.1987

SEN MARMARA

Bir kulaç, bir kulaç daha

Sarılamıyorum sana Marmara

Yoruyorsun beni

Bazen de kahrediyorsun

Biliyor musun seni kıskanmamak

Ne mümkün

Servi kızların özgürce

Uzanıvermiş koynuna

Ah Marmara, Marmara

Yorma beni ne olur

Sarıl bana

Ben sana aşağım

Ya sen bana?

Ben meltemine aşığım

Martılarına

Yosunlarına

Senin güzellik verdiğin şirin Avcılar’ına

Avcılar, 20.08.1988

BİR DENİZ DÜŞÜNÜYORUM

Bir deniz düşünüyorum

Dalga, dalga kucaklamış sahili

Bir deniz düşünüyorum

Meltemi eksik olmayan martıların ötüşü

Cıvıl, cıvıl insanların

Kucaklaşıverdiği incecik

Kum yatağında

Ve kumdan evler yapan

Küçücük çocukları

Dalgasıyla yıkılıveren evinin arkasından

Üzülen yavrucakları

Ve sevgilisine tatlı sözler söylemeye

Çalışan gençlerimizi

Bir yaz düşünüyorum

Geceleri gündüzleri gibi parlak

Güneş gibi ay dede karanlığın içinde

Komşu yıldızlarla beraber

Ve Düşlerim alabildiğince sonsuz

Sahildeki gençler gibi sevgilim yanı başımda

Güzel sözler arıyorum

Onu mutlu etmek için

Özlem duyduğum bu yaz akşamında

20.08.1988

ÖZLEM

“Özlem” adın olsun yalnızca

ayrılıksız hasretsiz tüm yaşam boyu

mutluluk senin olsun yaşamdan yana

gözyaşın mutluluk göz yaşın olsun

yağmurunun toprağı yeşerttiği gibi

ve her günün doğum günün gibi

mutlu sevecen

ve her günün

-yarın daha güzel olacak-

diyesin yürekten

3.11.1988

SANA ŞİİR YAZMAK İSTİYORUM

Seni anlatmak istiyorum

Yüreğim korkak

Dilim buruk ve

Titreyen ellerimle

Seni yazmak istiyorum

Bilemiyorum nasıl başlasam

Ne yazsa kalemim beğenmiyorum

Seni düşündüğümde

Beynim karmakarışık

Kah seni çiziyorum

Kağ karalıyorum

Sana şiir yazmak istiyorum,

Ne kalem beni tanıyor

Ne ben onu tanıyorum

Öyle bir gizemsin ki içimde

Ne söküp atabiliyor

Ne de unutabiliyorum.

3.3.1989

SANMA Kİ

Sanma ki anlatmıyor

Konuşmuyor o bahar

Çiçekleri mis gibi kokmuyor

Esmiyor rüzgar

O bahçede artık

Kıvrak bir gelin gibi

Süzülüp geçmiyor

Yüzünü okşayarak

Sanma ki her yağışında yağmurlar

Şarkı söylemiyor

Tellerine bağlamanın

Titrek, titrek dokunmuyor

Parmakları ezgilere

Sanma ki akıverince gözlerinden damlacıklar

İç çekmeler ve sonrasında

“unutamadım seni” bilemezsin

ne hasretim sana

her esen rüzgarlarla birlikte

sana gelirim

süzgün, nazlı ve gelin kıvraklığıyla

sanma ki gelirim sana

Avcılar 30.6.1989

BİZİM ÇOCUKLARIMIZ

Seyrettiniz mi çocukları

Çocuk parklarında

Düşe kalka ağlaya güle

Kumla kardeş tozla kardeş

Olmuşlar

Biliyorlar kaçarsa gözlerine

Tek bir tanesi

Onları ağlatacaklar

Seyrettiniz mi çocukları

Sahillerde denizle oynarken

Çırılçıplak

Buz gibi deniz suyu

Okşadıkça vücutlarını

Ürperiverecekler her biri

Midye kabukları ayaklarını kesecek belki de

Yine dost olacak denile çocuk

Yine sevecek denizi

Seyrettiniz mi onların

Çocuk çocuğa oyunlarını

Kö8 ebe, saklambaç, sek, sek

Aklınıza gelen bunca oyunda

Bazen kızarlar birbirlerine

Bazen de giriverecekler kol kola

Girdiniz mi onların düşlerine

Sevginin saflığını

Kardeşliğin saflığını görebildiniz mi

Okuyabildiniz mi o cam gibi

Gözlerden fışkıran

O çocuku,

O dupduru sevgiyi

O çocuklar bizim çocuklarımız,

Ayşe’si, Ali’si Mehmet’i

O çocuklar bizim çocuklarımız

Ellerine bıraktığımız sevgimiz

Çözebildiniz mi neye ağladıklarını

Kar taneleri gibi hafif

Bulutlar gibi kabarık

Ufacık kalplerinde, düşlerinde

Neyi düşündüklerini

Çözebildiniz mi

İşte o çocuklar bizim çocuklarımız

Kemal’i, Cihan’ı Veli’si

Ve diğerleri gibi

Avcılar, 19.6.1990

BOĞULUYORUM

Bazı şeyleri yazamıyor kalem

Dökemiyor satırlara

Ya kuruyor mürekkebi

Ya da yırtılıyor

Kalemin altında kağıt

Konuşamıyor diller

Her zaman güzel sözcüklerle

Tebessüm edemiyor yüz, kimi zaman

Bazen ağlıyor gözler

Bazen de gülüveriyorlar

Öff!... öyle yorgun ki beynim

Öyle yorgun ki

Dinlenemiyor bazen

Bazen bir tek sözcük allak-bullak ediyor

Bazen bir bakış

Bazen yürekten parçalayıveriyor

Bir susuş, bir masumluk

Bilemiyorum şaşırdım

Alışamadım biliyor musun

Ne ona, ne ona

Yapamıyorum diğerleri gibi

Gönlüm yorgun, gözüm yorgun

Bırakıyorum akıntısına nehrin

Boğuluyorum

Boğuluyorum

Boğuluyorum

Florya 6.9.1991

GÜLÜM

Yavaşça tut ellerimi

Titriyor yüreğim

Korkuyor muyum ne

Kızarıveriyor yüzüm

Bana her bakışında gözlerin

Korkak yüreğimi sarıverir

Kenetleşince kardeşçe umutlarımız

Buzlar eriyiverir

Küs gidiverir GÜLÜM

Sıla sıla hasretim güzelliğine

Hasretim türkülerine memleketimin

Seni çalınca bağlamanın telleri

Yanık yanık yanıverir yüreğim GÜLÜM

Yine bahar

Toprak yine gebe

Tomurcuk patladı patlayacak

Kiminde hüzün kiminde sevinç göz yaşları olacak

Kimi “ya kısmet” diyerek

Kalkınca yatağından

Gün arkasından ağaracak

Tomurcuk çiçeğe

Çiçek meyveye

Meyve umuda dönüşecek

Sevince yürekten

Sevince gerçekten

sevince GÜLÜM

Son O’sun işte

Sen bir topum, bir çiçek

Ve bir meyve

Bir toprak, bir ağaç

Ve sen herşeysin GÜLÜM

5.6.1988

BİN DÜNYA EDERSİN

Bin dünya bir sen

Bin çiçek bir sen

Ben sevda bir sen

Bir sen yetersin oğlum.

Bakınca gözlerine

Yeşili bin dünya eder

Mavisi bin dünya

Tutunca ellerini

Yumuşakça

Ben sevda sönük kalır

Ellerin ellerimde oğlum

Bana evlat sevgisini yaşatır

Avcılar 8.7.1988

HALİL’İN HİKAYESİ

(Alfa’ya dair”

Umudu yoğuruyorum yüreğimde

Dünden daha iyi olan

Bir bekleyişi

Her gün biraz daha

Sana doğru yaklaşan

Geceler gündüzlerim olur bazen

Apaydınlık

Düşler kurarım sevdam üstüne

Umut üstüne

Ve “hop” ediverir birden şuracığım

Hayal kırıklığına uğradığımda bir gün

Bazen kahır edesim gelir

Ne umut dinlerim ne bir şey

Eğer boşa gidiyorsa emeklerim

Çocuktum, tanımıştım, tanıştırılmadan

Koş dediler “oraya buraya”

anlamadım, aldırmadım

Geçen güzelim yıllara

Gün o günmüş, güzel günler o günler

kim bilir belki de

Bu gün umut eğil benim için

Umudun sonu,

Geceler gündüzler gibi değil artık

Çocukluğumdaki gibi

Ne sen o eski sensin

Ne o eskisi gibi

İşte bir sevdadır bende

Sana olan bir tutku

Tarifsiz bir şeydir senle birlikteyim

Biliyor musun

Ben seninle emekledim

Seninle yürümek istiyorum

Şişli, 10.10.1987

ÇOK UZAKLARDA KALDI

Geri dönmek çok uzaklarda kadı

Belki sonsuzluktan da ödete

Anılardan, düşünceden her şeyden uzakta

Belki sevgiden de ötede

Toprak susmuş, ağaç susmuş

Ben sustum bu gün

Çocukluk sevgilime rastladım

Eskisi gibi şen değil

O da susmuş bu gün

Neden susar bugün her şey bilmem ki,

Dalga susmuş, kasırga susmuş bugün

Vapurlar boğazı yalnız bırakmazlardı

T8renler istasyonları

Balıkçılar ağlarını toplamış neden..?

Kaptan susmuş, makinist susmuş

Kalemler susmuş bugün

Paşabahçe, 30.09.1974

ESKİSİ GİBİ

Bırak artık gönlümü

Eskisi gibi yalnız

Eskisi gibi sakin

Umutla beklesin seni

Görmesin böyle pejmürde

Görmesin

Oysa nasıl severdi

Nasıl düşlerdi senle sevgiyi

Bir dere gibi berrak

Çocuk gibi tertemiz

Bırak artık gönlümü

Eskisi gibi yalnız

Eskisi gibi sakin

Umutla belesin seni

Gaziantep 4.4.1984

BENİM VATANIM

Çayır çimen dağ deniz

Benim vatanım

Bu toprakta çalışan

Yatan benim yatanım

Bayrağımın kızıllığında

Benim de var kanım

Kan vererek çizmiştik

Birlikte sınırını

Biz verdik taşın toprağın

gencin hızını

Şehidin selasını

Gazinin şanını

Bu yer, bu yurt, bu diyar

Benim vatanım

Birlik olduk el ele verip

Canla çalıştık

Ayrıldık bölük, bölük

Cephede çarpıştık

Askerine karavana

gencine moral dağıttık

Bu yer, bu yurt , bu diyar

Benim vatanım

Koyun kuzu yayılsın

Çayır çimende

Onların da hakkı var

Bu toprakta u yerde

Tarlalarda yardımcı

Cephede hamal bize

Bu yer, bu yurt, bu diyar

Benim vatanım.

Mesudiye 18.09.1971

HATIRA DEFTERİM

Hatıra defterimin

Bazı sayfaları yırtık

Bazıları kopmuş hepsinde ayrı yıllarım

Ayrı anılarım ve

O çocuksu yaşantılarım var

Çevirdiğim her sayfasında

Çocukluk arkadaşlarımızın

Çocuksu satırlarını okuyorum

“sana yaşam boyu mutluluklar

hayat merdivenlerinin her basamağı

senin için başarı dolu

yılların olsun...”

ve daha niceleri

bir sayfasında da

çocuklar sevgilimin

duygusal mısraları

geçen yıllarım tüm çıplaklığı ile

gözlerimin önünde

şen şakrak çocukluğumu görüyorum

ve göz yaşlarım akıveriyor birden

tutamıyorum kendimi

ağlasam mı

yoksa geride kalan

o toz pembe yaşantımı

bir kahkahayla mı uğurlasaydım?

20.06.1976

SENİ SEVİYORUM

Baktıkça resmine

Resmindeki gözlerine

Ne kadar sıcak, sevgi dolu

Kart postala düşen şekliyle

Bilemiyorum

Sevginin hangi türüdür bu.

Avcılar, 4.10.1987

ÇOCUĞUM

Gün batmakta

Yavaşça doğmakta karanlık

Hüzün mü nedir, boğar beni

Sımsıkı sarılır boğazıma

Neyse ki yavrucuğum

Resmin yanı başımda

Gülücükler dağıtmışsın

Poz verirken amcana

Ya şimdi nerede, nasılsın

Gülücükler mi dağıtıyorsun hala

Yoksa, dövüyor mu anacığın

Yaptığın her yaramazlıkta

Çocuğum,

Ne istersen gönlünce yapıver

Yapabilirsen eğer

Fırsat kalırsa bizlerden

Büyüdüğünde nasıl olsa

Bulamazsın bu fırsatı

Sana benden öğüt olsun

Yapabildiğince yapıver yaramazlığını

Gaziantep, 6.12.1985

EŞİME

Bir hoş, bir güzelsin

Dalgın ve mahzun baktığında

Yanakların allaşıverir hemencecik

O mahçup utangaçlığında

Yaprak yeşilinden

Elaya çalan gözlerin

Kaçıveriyor

Sana her baktığımda

Satırlarım bile

Bazen karışıveriyor

Yitiriyor bir kaçı anlamlarını

Sana sevgimi

Sana sevdamı

Anlatamıyor mu geride kalanları

Gaziantep, 29.01.1986

0 yorum:

Yorum Gönder