UÇAK YOLCULUĞUNUN HATIRLATTIKLARI…
Gökyüzünün binlerce metre yukarısında uçarken insanın aklına neler gelir hiç düşündünüz mü?
Uçağın tekerleklerinin yerden kesilmesiyle birlikte insan her şey bir başka boyuta taşıyor, bulutların üzerinde uçmaya başladığında…
Altınızda bembeyaz ya da simsiyah bulutlar, üstünüzde bulutların görmemizi engelleyemediği güneş ve masmavi bir gökyüzü…
*
Plastikten yapılmış olan kocaman bir aletle masmavi gökyüzü ile bulutların arasında uçarken -belki de elinde olmadan- başka hayallerin peşine düşüyor insan.
Belki özgür olduğunu düşünüyor, bulutların üzerinden masmavi boşluğun alabildiğince derinliklerine bakarken…
Ben öyle düşünüyorum meselâ…
Özellikle her seferinde uçağın “A” veya “F” koltuklarına (yani cam kenarlarına) oturduğumda…
Oysa yükseklik fobisi (korku) olan biriyim ben.
Dördüncü katın balkonundan bile aşağıya bakamayan biri olarak, binlerce metreden yeryüzüne bakmak -niyedir bilemiyorum ama- bana korku değil ayrı bir keyif, huzur hatta mutluluk veriyor.
Belki de tam da o zaman -uçağın koltuğuna emniyet kemeriyle sıkı sıkıya bağlı olmama rağmen- yine de özgür olduğumu düşünüyorum.
Belki de bana özgürlük hissini veren uçağın o küçücük plastik penceresinden aşağıya baktığımda yerdeyken asla çıkamayacağım yerlere çıkmış olmak ve oralarda uçuyor olmak.
Yani tam da o küçücük camdan aşağıya baktığımda gördüğüm sonsuzluktur bana özgürlük hissini veren kim bilir!
*
Evet, önce özgürlük duygularım kabarıyor ve sonsuzluğun gizemiyle yüzleşiyorum her uçağa binişimde…
Hani bir an için beyin süzgecimden geçirdiğim olumsuz olasılıklarla karşılaşmadan önce belki de geçmişimle yüzleşiyorum o zaman…
Nasıl geçtiğini bir türlü anlayamadığım çocukluk ve gençlik yıllarımla…
İnşaat işçisi olarak, ayakkabı boyacısı olarak geçirdiğim yıllarım -uçağın penceresinin önünden bir hışımla geçen bulutlar gibi- bir hışımla gelir geçer gözümün önünden…
Bir de -hiçbir zaman unutamadığım- rahmetli anacağım…
*
Gecenin tam da orta yerinde, hatta gecenin sabaha yönelen ilk dönemecinde henüz kapıyı bile çalmadan kapının yüzüme açılıp, anamın o şefkatli, o anacan, o kucaklayıcı ve o sahiplenici yüzünü karşımda gördüğümde belki de bu günden daha güvende olduğumu hissediyordum o zaman kim bilir…
İnsanı sahiplenen birinin olması ne büyük bir güven.
Güven duyacağı, sırtını döneceği birinin olması ne kadar güç verir insana öyle değil mi?
İşte her uçak yolculuğu bana geçmişimi ve o geçmişin her karesinde yeri olan anamı anımsatır.
Ve bir de gecenin sabaha döndüğü ilk dönemecindeyken, benim okul dönüşümde anamın bana kapıyı açışını…
*
Her uçağa binip de ayaklarım yerden kesilince yaratanla yüz yüze olduğumu hatırlarım bir de…
Havadayken; boşlukta seyir eden bir uçak ve içinde onlarca yolcusu olduğu halde o yolcuların, uçağın tekerlekleri piste değene kadar iç dalgalanmalarının bir türlü dinmiyor olduğunu gözlemlerim…
Elbette, bir de hiç aklımdan çıkarmadığım ailemi…
*
Tuhaf değil mi?
Uçağın her havalanışında bildiğim duaları okurum. İndiğinde de şükrederim hep.
Kim bilir bütün bunlar benim uçaktan korktuğumu da gösteriyordur.
Bir de ayağımın yerden kesildiğinde çaresizliğimi…
0 yorum:
Yorum Gönder