web 2.0

27 Ekim 2011

20111027 - PAYLAŞIM SİTELERİ (STRES ODALARI)

PAYLAŞIM SİTELERİ
(STRES ODALARI)

İnsanımız yıllardır  -şu veya bu şekilde- doluyor ya da dolduruluyor!
Terör
İşsizlik
Hayat pahalılığı
Eğitimde fırsat eşitsizliği
Aile içi çatışmalar…
Doğal afetler…
Gelecek kaygısı…
Vs., vs.
 Eğer bir toplum iç dünyasında bu sorunları çözemez, konuşacak, paylaşacak herhangi bir yöntem bulamaz veya bulmak istemezse, önce kendini sonra da çevresini tüketir. Önce insanın kendisini çatlatır, yıkar, yaralar, sonra da yakın veya uzak çevresini…
Allah’tan, teknoloji stres odaları oluşturdu da düşüncenin öncü depremlerini  açığa çıkarıyor.
İnsanlar yaşadıkları sorunları -stres odaları sayesinde- sanal dünyadan gerçek dünya ile paylaşıyorlar…
İçlerinden ne geçiyorsa…
Başkalarına destek ya da karşıt bir şekilde…
Tepki ya da övgü göstererek…
Yandaş ya da düşmanca…
Hiç fark etmiyor. 
Fark eden tek şey bir anlamda ilgililerine işin vahametini belirten uyarı sinyalleri göstermesi, tedbir konusunda uyarması…
*
Öncelikle insanlar, sanal dünyanın stres odalarında içlerindeki öncüleri açığa çıkarırlarken, biraz olsun rahatlıyorlardır.
Eğer ülkeyi yönetenler, bu öncüleri dikkate almazlarsa bu rahatlama, rahatlama olmaktan çıkar; öfkeye, kine hatta çıldırmışlığa varabilecek düzeye ulaşabilir…
İşte; stres odalarının yarattığı tehlike boyutu da burada ortaya çıkıyor…
*
Düşüncenin öncü depremleri birbirinden habersiz, aynı duyguları paylaşan düşüncedaş ve duygudaş insanlar tarafından aynı anda açığa çıkarıldığında; değil hafif ya da orta şiddette, yıkımı çok ağır, bir düşünce  depremi olup çıkabiliyor…
Düşünsenize bir kere, sanal dünyanın yarattığı stresle -hepimizin başına gelebilecek olan bu felaket görmezden gelinerek- bu musibete sevinilebiliyor, kin ve nefret duyguları içeren yazılar yazılabiliyor.
Sizce de gelecek adına tehlikeli ve korkunç bir şey değil  mi bu?
*
Sanki bir gerçeği görmezden geliyoruz. Bundan birkaç yıl  önce daha önceki bir yazımda da sizinlerle paylaşmıştım.  “Doğu’da insanların önemli bir kısmı ‘Biz ne çektikse cehaletten, Şeyhten, Şıhtan ve Ağa’dan çektik. Hep kullanıldık. Bu cehalet bizi bu noktaya getirdi,’ diyorlar” demiştim.
O gün de düşüncelerini benimle paylaşan Kürt vatandaşlarımızın doğru söylediklerine inanmıştım, şimdi de inanıyorum.  Üstelik de bu insanların bölgedeki şeyhler, şıhlar, ağalar ve dahi -bölge insanı adına hareket ettiklerini iddia ederek yola çıkan- siyasiler tarafından kullanıldıklarından -o bölgeye defalarca gitmiş biri olarak- hiç kuşkum yok.
*
Şimdi Batıdakiler de -sanal da olsa- aynı şeyi yapıyorlar gibi…
Şiddete; şiddet…
Kışkırtıcılığa; kışkırtıcılık…
Yani dişe diş; göze göz…
Tıpkı cehaletin bir yansıması…
*
İnsanlar yumrukları kapalıyken birbirleriyle nasıl tokalaşabilirler ki?
Evet, ateş düştüğü yeri yakıyor, ama etrafında da arazlar bırakmıyor değil!
Birinci derecede olmasa bile ikinci, üçüncü derecelerde yanıklar meydana getirmiyor mu?
Yani acıtmıyor mu, dağlamıyor mu insanın yüreğini…
Acıtıyor da, dağlıyor da…
Biraz cehalet…
Biraz dolduruculuk…
Biraz ileride yapılacak doğru hamlelerin önünün kesilmesi…
Bir toplumu, bir ülkeyi yok edebiliyor…
O nedenle heyecanımız değil, aklımız yönlendirsin bizi…
Çünkü bütün renkleriyle dünyanın imrendiği bu mozaik biziz ve biz de bütün renklerimizle birbirimizi tamamlıyoruz…
Haksız mıyım?

0 yorum:

Yorum Gönder