Toprakla Eşelenmek
Baksanıza dünyada; ‘bir asra yakın, bir asrı geçkin’ yaşayan insanlar hep toprakla uğraşan insanlar...
Yüzleri; sürülmüş tarla gibi olsa da, ellerinin üzerindeki damarlar bir nehrin kolları gibi kabarıp yorgun ve solgun bir şekilde yılların izlerini taşısalar da gözlerinin feri hâlâ etkili hâlâ sevecen...
*
Geçtiğimiz pazar günü (10 Eylül 2011) sevgili arkadaşım, Özgür Uçkan’ın Küçükçekmece Kardelen Nikâh Salonu’ndaki nikâhına gitmiştim. Nikâh başlamadan önce daha henüz salon boş gibiyken ön tarafta tekerlekli sandalyede, gözlerinin içi gülen tonton bir babaanne oturuyordu.
Yanına yaklaştım, elini öptüm. Meraklı gözlerle bana bakıyordu.
“Torununun iş arkadaşıyım,” dedim, birden değişti. Merakı ve -az da olsa- tedirginliği gitti, yerini daha bir sıcak bakışlar aldı...
“Nasılsın Babaanne?” dedim sonra.
“Canım sağ, iyiyim,” dedi.
Gerçekten de iyi idi ve son derece sağlıklı görünüyordu.
“Kaç yaşındasın babaanne?” diye sordum.
“Doksan iki” dedi. Hemen, bir çırpıda ve hiç de düşünmeden...
Yüzü -yaşlılığı anımsatsa da- pamuk gibiydi...
Gözleri de öyle, sımsıcak bakıyordu...
Giyimi kuşamı o kadar zarifti ki, ister istemez önünden geçen herkes bir kere babaanneyi şöyle bir süzüyordu.
Kendisine “Maaşallâh, iyisiniz!” dedim.
“Evet,” dedi. “İyiyim ya. Konya’dan torunumun düğününe geldim bak.”
“Doksan iki yaşındasınız demek, Allah daha uzun ve sağlıklı ömürler versin” demeye kalmadı, güldü. “Bundan sonra ben ömrü nedeyim be evladım. Allah, bendeki ömrü alsın da sizlere versin!” dedi Özgür’ün babaannesi...
“Öyle deme babaanne, yaşamak güzeldir,” dedimse de, “Yok, yok... Ben, bundan sonra yaşayıp da ne yapacağım be evladım. Sizler yaşayın...” diye ekledi.
İkimiz de bir ara durduk ve öylece birbirimize bakındık.
Ben, “Bu kadar uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrı nedir babaanne” dedim. Yine güldü ve bu kez eliyle işaret ederek “Toprakla eşelenmek!” dedi.
Bir an durdum! “Toprakla eşelenmek, uzun yaşamın sırrıymış!” dedim.
Bakar mısınız, belki de yaşamın en anlamlı özetini yapmıştı, babaanne ‘toprakla eşelenmek’ diyerek...
“Başka sırrın var mı?” dedim...
“Var tabi” dedi. “Var, olmaz mı? Dertleri dert edeceksin, üzülmen gereken şeyler varsa üzüleceksin, ama üzüntülerini, dertlerini uzun süre içinde saklamayacaksın” dedi.
“Sen öyle mi yapıyorsun babaanne,” dedim.
“Tabi, öyle yaptım be evladım,” dedi. “Ben; hem toprakta eşelenip durdum hem de üzüldüm, dertlendim, ama çabucak da unuttum.”
Özgür Uçkan’ın babaannesinin uzun yaşama sırrı buydu: Toprakla eşelenmek, dertleri çabucak unutmayı bilebilmek.
Demek ki bütün mesele buymuş!
Seni iyi ki tanımışım be babaanne!
0 yorum:
Yorum Gönder