“YARIŞTIR-YATIŞTIR!”
Önceki gün (pazartesi günü) Ankara’daydım.
Akşam, bir dostumla akşam yemeğinde şiir, edebiyat, sanat ve memleket üstüne sohbet ederken, konular bizi en sonunda siyasetin içine soktu.
Aslında -iliklerimize kadar işlemiş olan siyaset- zorla da olsa sohbetimizin içine girdi.
“Ee, siyaset gelince sanat ve edebiyat gider,” diyerek dalıp gittik siyasetin derinliklerine…
Daha sonra; şiir, edebiyat ve sanat sever eğitimci bir siyasetçi -aynı zamanda ikinci dönemini yaşayan bir milletvekili- de aramıza katılınca, siyaset tavan yaptı…
*
Sevgili dostum, beni milletvekili dostuyla olarak tanıştırdıktan sonra sayın vekil; benden bugünü nasıl gördüğüm ile ilgili -özellikle Doğu ve Güneydoğu konusunda- düşüncelerimi sordu.
“Bu akşam güzel bir akşam olacak!” diye geçirdim içimden ve öyle de oldu zaten.
Benim için hem keyifli hem de faydalı bir akşamdı.
Özetle; “Ne bugünkü noktaya bu kadar kolay gelindiğini ne de bugünkü noktadan öyle kolay kurtulabilineceği” ile söze başladım..
Yöre halkının devletten, “Öncelikle samimiyet ve kendilerini sahiplenmeyi beklediklerini; sıkıntılarının çözümünde avutulmak değil, geleceğe daha güvenle bakabilmeyi devletin şefkati altında (hani öyle denir ya) yapılan yatırımlarla, kendilerinin sahiplenildiğini hissetmek istediklerini” paylaştım sayın vekil ve dostumla...
Çünkü bölgeye yaptığım seyahatlerimde bana bunlar yansıtılmıştı.
Bana başka şeyler de yansıtıldı elbette...
“Cehalet’ten kurtarılmak istekleri” elbette en öncelikleri arasındaydı
“Bölgede işsizliğin giderilmesi ve göçmek zorunda kalmamaları. Elbette, bölgeye yatırım yapılmalıydı ve yapılan yatırımlar da bölge halkı tarafından sahiplenilmeli ve korunmalıydı.”
PKK’dan kesinlikle -çocukları adına- korkuyorlardı ve bir de bu korkunun yenilmesi gerekiyordu.
Çok özetle bunlar istenilenlerin bir kısmıydı.
Bütün bunların çözümü ile ilgili yapılan program ve takvim bölge halkına anlatılmalı, bugünkü noktaya birdenbire gelinmedi ki, bugün de öyle birden bire çözüm beklenmemeli, dedim.
*
Ben bu şekilde düşüncelerimi paylaşırken sevgili dostum “Belki de bugünkü süreç bir ‘Yarıştır-Yatıştır’” sürecidir, diye düşünüyorum.” dedi. “Belki de ‘Yarıştırmak ve Yatıştırmak’ isteyenlerce, ‘yarıştırmanın’ sonlanma zamanı gelmemiştir, olamaz mı?” diye sordu.
Aslında haklıydı da… Bu yarıştırma, henüz olgunlaşma noktasına gelmemiş olmalı ki yatıştırma girişimi başlatılamamıştı..
Yani, ne demekti bu?
Bazı şeyler dışarıdan göründüğü gibi olmadığı, demek.
Yarıştırma sürecinden yatıştırma sürecine geçişte yaşanacak olan sancılara alıştırılmak istenilmek, demekti belki de ne bileyim?
Duruş ve tepkinin boyutunu görmek istiyorlardır belki de.
*
Arkadaşıma “Peki yarıştıranlarla yatıştıranlar kimler?” diye soruyorum.
“Onun yorumunu size bırakıyorum,” diyor arkadaşım.
Ben de size bırakıyorum.
Tam da o zaman masada bir sessizlik hakim oluyor …
İnsanın aklına her şey geliyor…
İç güçler, dış güçler vs.
Dostum gözlerimin içine bakarken tebessüm ediyordu bana…
Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ima etmeye çalışıyordu.
Belki de haklıydı ve belki de bundan sonra -daha mı iyi olur daha mı kötü olur bilemiyorum ama- hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı…
Göstergeler de bunu göstermiyor mu zaten?
0 yorum:
Yorum Gönder