BEYAZ SAÇLARIN HATIRLATTIKLARI…
Bugün Cuma,
Yine, bu cuma da alıp da başımızı doğru yanlış; eksik tamam şöyle bir düşünce dünyasında, ‘bir başımıza da olsa gezinelim,’ diyorum hani!
Siyasetten, ekonomiden, gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan ‘kavga dövüş veya cinayet haberlerinden’ uzak…
Tamamen biz bize…
İç dünyamıza yönelik…
Bugün beyaz saçların bizlere nelere hatırlattığından başlayalım…
Örneğin, saçlarımızın beyazlamaya başlamasıyla birlikte başlayan unutkanlığınız ilk ne zaman canınızı sıkmaya başladı mesela…
Mesela; her şeyden çok güvendiğiniz hafızanızın, sizi zora soktuğunu ilk ne zaman fark ettiniz?
Fark ettiğinizde bir an için, geri dönüş yoluna girdiğinizi aklınıza getirdiniz mi?
*
Her gün, etrafınızdaki olan yüzlerce binlerce beyaz saçlı yaşlıyı gördüğünüzde onları kendinizle karşılaştırdınız mı hiç?
Onlardan, -bir kere olsun- yaşlılığın nasıl bir şey olduğunu anlatmasını istediniz mi?
Yüzlerindeki kırışıklıkların; “Cildin buruşması mı, yoksa yaşamın bıraktığı derin izler mi?” olduğunu sormak aklınıza geldi mi hiç?
*
İşte, saçlar beyazlamaya başladığında insan bir başka türlü oluyor…
Bir başka duygusallaşıyor…
Çocuklaşıyor…
Eskiyi özlüyor…
Anıların içinde dalıp gidiyor…
Barışık olduğu aynayla bile ‘küs’ olmaya başlıyor…
Kimselerle paylaşamadığı anılarını kim bilir -belki de taptaze olarak koruduğu anılarını,- onlarca kere geri sarıp düş dünyasında seyre geçiyor…
Ne bileyim, insanın saçları beyazlamaya başladığında sanki biraz daha alıngan oluyor…
Biraz daha farklı bakıyor etrafına…
Eskiden kendisine en fazla ‘abi, abla’ denilirken; yerini ‘amca’ ya da ‘dayı’ya veyahut da ‘teyze’ye, ‘hala’ya bırakması, nasıl bir duygudur, hiç düşündünüz mü?
Hele de biraz daha ileri gidip, küçük çocukların size ‘dede’, ‘nine’ dediğini duyduğunuzda, neler hissedersiniz?
Ölümün size daha yakın olduğunu mu, yoksa çocukların ilgisini daha çok çekiyor olduğunuzu mi?
Hangisini?
*
Yıllardır sizi taşıyan ancak bir kere bile yorgunluk hissetmediğiniz bacaklarınızın, -saçlarınızın beyazlamasıyla birlikte- sızladığını fark ettiğinizde, neler geçirirdiniz beyninizin bir köşesinden?
Hangi pişmanlıklarınız için kafanıza vururdunuz?
Ve şöyle bir; bir namaz vakti, her hangi bir caminin önünden geçerken, cami avlusunda kılınan cenaze namazında hocanın “Bu mevtayı nasıl bilirsiniz?” diye sorduğunu duyduğunuzda, bir gün size de aynı sorunun sorulacağını aklınıza getirdiğiniz olmuş mudur?
Olmuşsa bile başkaları söylemeden siz; “Ben kendimi nasıl bilirim?” diye kendinize sorduğunuzda, tebessüm mü ederdiniz yoksa suçluluk duygusu içine girer, korkar mıydınız?
Hangisi?
Saçların beyazlamasıyla birlikte insanın aklına neler geliyor bir bilseniz…
Elinizde olmadan beyniniz, yüreğinizin bir kenarına yerleştiriyor bunları…
*
Peki, iyi güzel!
Sonra?
Sonra, herkesin gittiği yere biz de gitmeyecek miyiz?
Elbette gideceğiz...
Gideceğiz de nasıl gideceğiz, neyle gideceğiz o önemli!
Hani diyorum ki, bunları biraz olsun düşünmeye değer kılsak da davranışlarımızı bir nebze de olsa ona göre ayarlasak…
*
En iyi hafta sonları sizin olsun efendim…
0 yorum:
Yorum Gönder