UMUT TÜKENMEDİKÇE...
“Umut” sözcüğü ne zaman dilime dolansa Cem Karaca gelir aklıma...
O kalın sesiyle “Umut gönlümün ekmeği / Umar ha, umar, umar!” deyişi...
Sanatçılar toplumunu sesidir, o yüzden...
O yüzden toplumun seslendiremediklerini sanatçılar seslendirir.
Şarkılarında, türkülerinde...
Oyunlarında...
Onlar halkının asıl önderleridirler...
Onlar; umudu diri tutan, az sözle çok şey anlatan insanlardır aslında...
Yine de benim memleketimde sanatçı demek, “Züğürt, parasız, çulsuz” demektir.
Dışarıda “Sanatçının yeri neredir?” pek bilmem, ama benim memleketimde işlerine geldiğinde göklere çıkarılır, gelmediğinde ‘tü-kaka’dır sanatçı...
*
Benim memleketimde sanatçılar; -hani bir anlamda- uçuk kaçık insanlardır da...
O nedenle; ne davranışları normal insanların davranışlarına benzer ne de söylem biçimleri normal insanlar gibidir...
Aslında o nedenle sanatçıdırlar ya...
Gelin görün ki, bütün bu özelliklerine rağmen benim memleketimde sanatçılar pek de muteber sayılmazlar...
“Güldürür, düşündürür, eğlendirir, insana insan olduğunu hatırlatır onlar.” denilirken, kendilerine bir dirhem faydaları olmadan “Ah ile vah ile!” ömürlerini geçirip giderler...
‘Borç-harç’ içinde yüzerler de kimseye dertlerini anlatamazlar...
Sanatçıdırlar ya hani!
Kan kusarlarken aslında kızılcık şerbeti içmişlerdir...
*
Sanatçılar böyle insanlardır işte...
Seveni (hani çokmuş gibi görünse de) az, kimsenin pek de umurunda olmayan insanlardır velhasıl...
Neden derseniz?
Bugün toplumumuzda hak ettikleri yerde değiller de ondan.
“Hayır! Bizim ülkemizde sanatçının değeri var.” diyenler şöyle bir etraflarına baksınlar...
Kimselere yaslanmadan, kimseleri övmeden, kimselere haksız paye vermeden, oldukları gibi sanatlarını yapmaya çalışanlar, bugün nerelerdeler ve hangi durumdalar bir görsünler...
Yok, birilerine yarenlik edenler, birilerini hoşnut etmek için sanatını renklendirmeye(!) çalışanlar, bugün nerelerdeler bir de o tarafa baksınlar!
Onları bir incelesinler...
Onlarla bir ilgilensinler, konuşsunlar...
O yüzden zaten doğru söyleyen (sanatçı) dokuz köyden kovulur ya... “Yaşasın onuncu köy” diyeceğim ama oradan da kovacaklar ve bu insanların yaşayacakları köy kalmayacak galiba...
Anlayacağınız benim memleketimde sanatçı olmak pek de akıl kârı değil...
*
Ama gelin görün ki, sanatçıların söylediklerine hiç de kulak asmayanlar, yani bugünlerde umutlarını tüketmekte olanlar, nasıl da meydanları doldurup taşırıyorlar...
Nasıl da “Padişahım çok yaşa!” der gibi “Genel başkanım çok yaşa! Başbakanım çok yaşa!” dercesine meydanları doldurup, beyinlerinde yarattıkları padişahlarına ‘görünmek’ için neleri feda etmiyorlar...
Tükenen umutların yeniden filizlenmesi adına yarenlik etmeye çalışıyorlar, kendi elleriyle padişah yaptıklarına, kendi elleriyle umutlarını teslim ettiklerine, “Vekilim!” dedikleri -aslında- asıllarına...
*
Yağmur, çamur; soğuk, sıcak; açlık tokluk demeden ha bire o meydan senin, bu meydan benim koşup duruyorlar...
Aslında onlar umutlarının peşinden koşuyorlar...
Aslında bir türlü ulaşamadıkları umutlarının...
Umut tükenmedikçe, umudu yakalamak için hep koşacaklar “O meydan senin bu meydan benim,” diyerek...
Hep gücü başkasında sanarak...
Bir türlü kendi gücünün farkında olamayarak...
Sonra da hep isyan edip duracaklar, ta ki padişahları onları yeniden meydanlara dökünceye kadar...
*
Ne diyelim
Allah, padişahlarını başlarından eksik etmesin...
“Umut gönlümün ekmeği/Umar ha, umar, umar!”
Nur içinde yat Cem Karaca...
0 yorum:
Yorum Gönder