GALİBA BUNA “PES DOĞRUSU!” DENİLİR!
Gerçekten anlamak mümkün değil.
Bir ÖSYM başkanının düştüğü duruma bakar mısınız?
3 Nisan 2011 günü olayla ilgili “Tamamen gerçek dışı” demiş.
5 Nisan 2011 günü bir gazetenin ortaya çıkardığı tüm kitapçılardaki şifreyi yalanlamış.
6 Nisan 2011 günü “Acemilik (işte)!” diyerek işi hafife almış.
Nihayet, 13 Nisan’da öğrencilere mektup yazıp, “Şablon var, ama sehven oldu!” diyerek itirafda bulunmuş.
*
Şimdi bu duruma bir kesim, “Skandal” diyor...
Bir kesim ısrarla “İstifa etsin,” diyor.
Bir kesim “Bunda istifa edecek ne var ki, yanlışlık her zaman olur...” diyerek geçiştirmeye çalışıyorlar.
Eğer bu yanlışlık binlerce gencin geleceğini etkiliyorsa, bunun bedelini birileri mutlaka ödemeli...
Bu her kimse ödemeli.
Üstelik yapılan bu işde ‘ikna olanlar’ da -gereği yapılmazsa- bu vebalin bir parçası olmuş olmazlar mı?.
Başında, ortasında veya kıyısında her kimler varsa...
Tabi asıl bedel ödemesi gereken ÖSYM başkanı Ali Demir’dir.
Gerekçesi aşikâr.
Sorumluluğunu üstlendiği böyle bir çalışmada yüz binlerce gencimizi ve onların velilerini mağdur edip, psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklara neden olması...
Böyle bir mağduriyete sebep olan birinin, hâlâ o koltukta oturması; ahlakî olarak da, meslekî olarak da kalıcılığı şaibelidir.
*
Ancak, YGS sınavında şifrenin-mifrenin olmadığına devletin en tepesindeki en yetkili kişi “Ben ikna oldum, tatmin oldum” dediğine göre, ÖSYM başkanı Ali Demir istifa ederse, adama “Devletin en tepesindeki burada bir şifreleme olmadığına dair ‘İkna oldum, tatmin oldum’ dediği halde, senin istifa etmen de nenin nesi?” diye sormazlar mı?
Üstelik de Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ikna olmasının arkasından sayın başbakan da “Ben de ikna oldum.” demişse, o zaman da olay gerçek dışıdır, istifaya mahal yoktur,” anlamına gelmez mi?
*
Şimdi düşünsenize hem devletin, hem de hükümetin bir numaraları, yapılan sınavda -elbette kendilerine ulaşan bilgiler doğrultusunda- herhangi bir şifreleme işinin olmadığına ikna olduklarını, beyan ettiklerine göre, bize ne düşer ki?
Onlar ikna olmuşlarsa bizim de “Bizim bilmediğimiz bir şey vardır belki. Belki eksik bilgi sahibiyizdir, hadi bekleyelim bakalım,” deyip, ağzımıza fermuar çekmemiz gerekir.
O da ne!?
Sayın başbakanın açıklamasının ardından çok kısa bir süre sonra ÖSYM başkanı nasıl oluyorsa “Şifre vardır” diyor ve ekliyor. “Şifre vardır ama sehven vardır.” diyor.
Hadi buyurun bakalım...
Bir kurumun başındaki yanlışlığı gizliyor, devletin ve hükümetin başındakilerini “İkna oldum” dedirtecek kadar bilgilendirirlerken -sehven de olsa- “Şifre vardır” diyebiliyorsa hâlâ Ali Demir yerinde kalır mı?
Yüz binlerce insanın mağdur olmasına rağmen kalırsa sadece “Pes doğrusu!” derim…
Başka ne denilebilir ki?
0 yorum:
Yorum Gönder