web 2.0

23 Ocak 2011

20110121 - İKİ SATIRLIK TELGRAF VE LİDERLİK!

İKİ SATIRLIK TELGRAF
VE LİDERLİK!
Varsın yuhalama protestosunun etkileri devam ededursun...
Kraldan çok kralcılar Arslan kesilip kükremeye devam etsinler...
Seviyelerine yakışan sözler sarf edilirken, “Bu tür konuşmalar ve mesajlar bize yakışmaz” deyip, bu seviyesizlik durdurulmasın...
Birbirlerini ağırlayadursunlar, ben, bugün ülkeyi yönetenlerin ‘liderlik’ dersleri alacağı bir ‘anı’yı sizlerle paylaşmak istiyorum...
‘Lider’lerin nelerle uğraşmaları gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
*
Belki zamanı değil, belki birçoklarınız bu anıyı sanal dünyadan okudunuz ve biliyorsunuzdur da...
Yine de ben unutturulmak istenen bir ‘deha’nın, ‘dehalığını’ bir kıvılcım örneği ile sizlerle paylaşmak istiyorum...
Bilesiniz ki, içinde bulunduğumuz ahval ve şerait bizi her geçen gün daha da rahatsız ediyor olduğundan, bu tür örnekleri sizinle paylaşma gereği duyuyorum.
*
E-posta ile bana gelen Dr. A. Girgin’in yazısında aynen şöyle yazıyordu.
“Mustafa filminde göremediğimiz, ama filmde geniş yer tutan içki sofrasının yerine yeni nesillerin bilmesi gereken  bir hikâyeyi paylaşıyorum.    (Dr. A. Girgin)
***
İki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ın anısı...
"İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır. "
Allah  Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks  gibi gelen bir şey...
Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi  içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi'ne gitsin." Diye yazmış. Vakit geldi, Sirkeci Garı'ndayım; ama  kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada  unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar  verdiğim, geri döndüğüm sırada bir post müvezzi ismimi çağırdı.
"Mahmut Sadi!  Mahmut Sadi! Bir telgrafın  var."
"Benim" dedim.
Telgrafi açtım, aynen şunlar yazıyordu: "Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. İmza Mustafa Kemal"
Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "Simdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu  ülke için canını verme" dedim." "Düşünün 1923'te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?"
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji  Enstitüsü'nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha  sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ım..”.
*
Nasıl?
Demek ki, içki sofralarının da, devlet adamlığının da hakkını verebilmek önemliymiş...
Yoksa hiç kimse kolay kolay ‘YÜZ YILIN DEHASI’ olamıyor...
Bugün ‘YÜZYILIN DEHASINA’ söz söyleyenler, dil uzatanlar; onun yaptıklarının yüzde birini yapsalardı, belki de kendilerini “BİN YILIN DEHASI”  ilan ederlerdi...
Etmezler miydi?
Vay anam vay!



















0 yorum:

Yorum Gönder