BEYNİM HÂLÂ TATİLDE…
Bu hafta da galiba memleket meselelerinden uzaktayım…
Hâlâ ‘tatildeyim’ gibi ruh hallerinde gönlüm…
Bütün bedenimi koynuna teslim ettiğim o berrak denizi hayal ediyorum…
Arkasından Bozcaada’nın Arnavut kaldırımlı taşlarının arasında, belki de yüz yılı aşkın sessiz sedasız büyümeye çalışan, adada yaşanan gelişmeleri izleyerek, etrafına dal budak salan; yaşlandıkça değerlenen, değerlendikçe güneşe inat, gölgesi altında insanları ferahlatmak için çırpınıp duran Çınar ağacı altında, çay poğaça ile sanki sabah kahvaltısı yapıyorum…
Sanki Bozcaada’da her akşam altın sarısı renge büründürülen Bozcaada kalesini ve onun altında konuşlanmış olan hediyelik eşya satıcıları ve geniş ekranlardan dünya kupası maçlarını veren yazlık bahçelerdeki insanların heyecanlarını, mutluluklarını yansıtan fotoğrafları çekiyorum. Hem de flaşsız…
*
Sonra dönüş yolculuğu…
Ve Bozcaada’dan arabalı vapura binildiğinde ‘hüznü ve mutluluğu’ bir arada yaşarken aynı bedenin nasıl oluyor da iki zıtlığı aynı anda tek bedende toplayabiliyor olduğunu düşünüyorum…
*
Geçtiğimiz haftadan -neredeyse- bu güne kadar hiçbir gazeteyi okumadım…
Memleket ne âlemde bilmiyorum…
Ne var ki referandum seslerinin uğultuları duyulmaya başladı…
Anayasa mahkemesinin kararlarına tepkiler, yorumlar, hoşnutsuzluklar -kulaklarınızı ne kadar tıkarsanız tıkayın- göz ucuyla da olsa gazetelerin manşetlerinde görebiliyor insan.
Ama ben tatildeyim…
Her ne kadar bazı uzmanlar; başarılı insanlar için “Tatillerini işe dönüştürebilen insanlardır,” deseler de ben; ne tatilimi işe, ne de işi tatile dönüştürmek istiyorum. İşi iş gibi, tatili tatil gibi yaşamanın keyfini sürüyorum.
*
Hemen bu arada; 55 yıllık ömrümde ilk defa bu kadar uzun süre sakal tıraşı olmadığımı da paylaşayım sizinle.
Tıraş bıçağı ile dostluğuma neredeyse üç haftadır ara vermiş bulunuyorum…
Ve üç haftanın ardından salı günü akşamı itibariyle Karabük’te -beni olduğumdan daha yaşlı gösteren- sakallarımı, daha gür çıkmaları için kestim.
*
Yeni bir yüzle karşılaşmışım gibi tuhaf, tuhaf bakıyorum aynadaki kendime…
Dinlenmiş, sanki biraz daha gençleşmişim gibi, o bembeyaz olan sakallarımın olduğu yaşlılık hali yok yüzümde…
Hiç olmazsa insan senede bir, ‘bir hafta da olsa’ nadasa bırakması gerekiyor kendini. Daha dinç, daha heyecanlı ve daha verimli olabilmesi için…
*
Biliyorum yarından sonra her şey eskisi gibi olacak…
Öyle görülüyor…
Stresli, heyecanlı, haklı haksız yapılan yorumların esintileri…
Sevgisiz ve sevimsizleşmiş günlerin birbirini kovalaması…
Anlayacağım ki o zaman tatilde değilim…
Bu sefer de on bir ay on beş gün sonra yaşayacağım tatil aşkıyla bu karmaşık döngüye direneceğim…
Ama hâlâ beynim tatilde gibi…
0 yorum:
Yorum Gönder