web 2.0

20 Mayıs 2010

20100520 - DUYGUSAL ANLAR...

Duygusal anlar...

Duygusal anlarımda ben belki de herkesten daha çok hassaslaşıyor, tedirgin oluyor veya huzur bulurum...

Yani duygusal anlarımda uçlarda yaşarım ben.

O nedenle de o anın insanın en çok yanlış yapabileceği, gereğinden fazla sevgi veya hiddetini göstereceği bir an olduğunu da iyi bilirim.

İşte o anda konuşmalarıma, davranışlarıma, yazacağım yazılarıma -özellikle de- asıl o zaman dikkat etmeye çalışırım.

*

CHP’de peş peşe yaşanan iki olay CHP içerisinde ciddi şekilde şok etkisi yarattı...

Önce bir salladı. “Bir türlü bırakmıyor” denilen Sayın Baykal sessizce istifa etti, gitti.

*

O günlerde de CHP’de duygusallık uç noktadaydı ve - her ne olursa olsun- Sayın Baykal’ın sahiplenilmesi, istifa olayına şaşkınlığı ile “Geri dön” çağrılarının yapılması, partililerinin geri döndürme çabaları bir an için duygusal yoğunluğun sonucuydu.

*

Artık bu süreç yerini sakinliğe bıraktı...

Daha aklıselim düşünülmeye, öyle veya böyle Sayın Baykal’ın istifasının doğru ve yerinde olduğu, hatta geri dönmesinin kendisine ve partiye zarar vereceği söylemlerin yüksek sesle dillendirilmesi bile başladı...

Özellikle Sayın Baykal’ın 55 yıllık yol arkadaşı Genel Sekreter Önder Sav’ın bile Baykal’ın geri dönmemesi konusunda tavrını koyması parti içinde duygusallık sürecinin neredeyse tamamlandığını göstermektedir...

*

CHP’de şimdi yeni bir süreç başlıyor...

Kaset gerçeği ile ortaya çıkan; -henüz kimsenin tam olarak bilemediği- bir komplonun veya iftiranın veyahut da bir gerçeğin başlattığı zorunlu bir süreç...

Ve bu süreç şimdi ikinci bir duygusallık dalgası yaşatıyor...

Bu sefer hem CHP’yi ve hem de Türkiye’yi değiştirecek bir dalga gibi görünüyor...

En azında bu umut ediliyor...

Kılıçtaroğlu ile birlikte bu ‘umut edilmeye’ başlandı. Önceden umut dahi edilemiyordu...

*

Bu sürece CHP’nin yıllar sonrasında yaşayacak olduğu bir nekahet dönemi diyelim.

Ve dileyelim ki, bu süreçte önce CHP kendini bulsun, taşlar yerine otursun, sonrasından da her zaman övündükleri gibi “TÜRKİYE’Yİ KURAN PARTİ” olduklarını göstersinler...

Bu duygusallıkla...

Bu susamışlıkla...

Bu istekle...

Bu heyecanla bunu başarabilirler mi?

İsterlerse başarabilirler...

İşte bugünlerde benim ülkemde yaşanan bu duygusallığın adı Kemal Kılıçtaroğlu...

Halkımızın deyimiyle “GANDHİ KEMAL.”

Sakin, sessiz...

Tıpkı suyun yavaş akanı gibi...

Onun karşısında, onun sakinliğinde huzur buluyor insan...

İnanası geliyor. İnanıyor da...

*

Türkiye ‘Gandhi Kemal’iyle birlikte birbirini sevmeye, kucaklamaya, anlamaya ve en önemlisi de birbirleriyle kaynaşmaya başlayacak gibi görünüyor...

*

Dedim ya şu an duygusal bir yoğunluk içindeyim...

İçimdekilerin hepsini döküp de yanlış bir şey yazmak istemiyorum...

Ülkemiz için iyi olacağına inanıyorum...

0 yorum:

Yorum Gönder