SİNOP, CEZAEVİ VE MAKETÇİLİK
İki Mart günü Sinop’taydım ve Sinop’a ilk kez gidiyordum.
ATV’de “Parmaklıklar Ardında” dizisi yayınlanalı beri -birçoklarının olduğu gibi- Sinop daha da ilgimi çekmeye başladı.
Yani, benim görmeden sevdiğim bir yer olmuştu.
Hani ilk tanışma heyecanı olur ya Sinop’a yaklaştıkça o heyecanı yaşar gibi oluyordum.
*
Denizin içine iyice girmiş bir yarım ada olan, mavi ile yeşilin koyun koyuna olduğu, daha doğrusu mavinin üç taraftan da yeşili sarıp sarmaladığı Sinop’a, içimizi geren ve daraltan kapalı bir havada girdik… .
Sinop’a saat yirmi sularında giriyoruz.
Bizi ilk önce o meşhur cezaevinin görkemli duvarları karşıladı.
Ve bilinen bir gerçeği -Osmanlı’dan itibaren günümüze kadar Sinop’un bir sürgün yeri olduğu gerçeğini- Sinopluların kendi ağızlarından öğrendik hemencecik.
*
Sinop’ta dalgaların kıyıya vuruşunun sesleri, akşama tatlı bir keyif verirken, hiç tanımadığım bu şehir sanki sarıp sarmalamak istiyordu insanı…
Günümüzde kapılarının söküldüğü, bir kısmının da kırıldığı söylenen kale kapısından içeri giriyoruz.
*
Sinop şehrinin her tarafı surlarla çevrili…
Bir kısmı yıkılmış, bir kısmının üzerlerine -bize has- derme çatma kondular inşa edilmiş.
İşte tam da burada bir tarih şehri olan Sinop’a, Sinop’un yerel ve genel yöneticilerinin ne kadar önem(!) verdiklerini de görmek mümkün.
O surların üzerine kondurulmuş olan derme çatma kondular görülmeye değer(!)
*
Hemen sahilin kıyısında denizin içine doğru uzanan Sinop Ceza ve Tevkif Evi, Sebahattin Ali’nin “Dışarıda Deli Dalgalar” adlı cezaevi şiirini akla getiriyor…
Nemli ve siyahlaşmaya yüz tutmuş Cezaevi’nin yüksek duvarları, sokak lambalarının aydınlatmaya gücünün yetemediği akşamın karanlığında, gerçekten de insanı hâlâ korkutuyordu…
*
Sinop’ta kale kapısından içeri girdiğinizde sizi dar sayılabilecek kısa bir yolun sonunda küçük bir meydan karşılıyor…
Ve meydanın etrafını çevreleyen dükkânların içinde; aklınıza gelen gelmeyen her türlü gemi, tekne, gırgır motor maketleri, siz farkında olmasanız da onlar gözünüzün içine batarcasına karşınıza çıkıyor.
Önce, gözümüze takılan küçücük maketlerin sevimliliği çekti bizi dükkânın içine, sonra da Sinop’ta maketçiliğin çok önemli bir geçim kaynağı olduğu anlatıldı.
Hatta burada mesleğin bazı atölyelerde oğuldan babaya geçtiğini de öğreniyoruz…
Yurtdışından gelen turistlerden çok yüksek sayılarda maket siparişi aldıklarını da…
*
Sözün kısası Sinop bir harika…
Daha ben size hiç bir şeyini anlatamadım.
Cezaevinin etrafında dolanıp durdum…
Bir başka sefere, başka yerlerini de anlatmak üzere…
0 yorum:
Yorum Gönder