45 DAKİKADA İKLİM DEĞİŞİYOR
Günlerden pazartesi. 25 Ocak 2010.
İstanbul’da kar fırtına…
Her taraf bembeyaz…
Araçların tekerleklerindeki zincirler, karları temizlenmiş asfalt yolda her dönüşlerinde farklı ses çıkarıyorlar…
Belki de her kışı boyunca bir türlü keşfedilemeyen yeni bir karayolu bestesidir tekerleklerin zincirlerinin çıkardığı sesler…
Belki de yolların buz hali, yeni bir dans ritminin keşfidir de, bir türlü bu zamana o da fark edilemediğinden denenmemiştir…
*
Ve soğuk…
Karın getirdiği…
Karla beraber gelen soğuk, nasıl da insanları kendi içlerine donduruyor…
Sokaklar hep bu mevsimde terk edilmek istenir ve yine bu mevsimde sokaklar şenlenir nedense!
Kar kimilerini çeker, kimilerini iter ve korkutur…
*
Bahar gibi değildir kış mevsimi…
Bahar gibi herkesi sokağa çekmez…
Sahile, park ve bahçelere doluşturmaz insanları…
Kayak merkezlerini saymazsak, hemen hiçbir yer cıvıl cıvıl olmaz kışın.
Sıkı giyinmek gerek…
Üşümemek, bir yerleri kırmamak için kayıp düşmemek gerek…
Bahar öyle mi ya…
Bahar; önce insanın gözünü ısıtır, arkasından içini…
Baharın soğukluğu bile soğuk olmuyor bilmiyor musunuz?
Yeter ki güneş açsın, etraf yeşil, deniz durgun olsun…
Gençlerin nasıl da kanları delileşir…
Nasıl da damarlarından fışkırır gibi olur değil mi ama?
*
İstanbul’un karlı fırtınalı ve insanın ciğerlerini donduran soğuk havasını Atatürk Hava Limanına girer girmez geride bıraktığını anlıyor insan.
İzmir’e uçuyorum…
İstanbul-İzmir arası sadece 45 dakika…
İzmir’de hava soğuk gibi olsa da sıcak… Deniz sakin ve toprak yem yeşil…
İnsanın içini ısıtıyor…
İnsanlar sokakta…
Kordon sarmaş dolaş sevgililerin işgaline uğramış gibi…
Kimsenin umurunda değil İstanbul’daki kış…
Hem İzmir’de kış yok ki…
Aşk var, sevmek var…
Gözünüz alabildiğince körfezin kordonundan, uzak boşluğa doğru baktığınızda tepenizdeki güneş yavaş yavaş beyninizden içinize doğru sizi ısıtmaya başlıyor…
Akşamüzeri de olsa ısınıyorsunuz…
Kar beyazına bürünmüş İstanbul’un soğuk ve ürkütücü kışından sonra ne yalan söyleyeyim İzmir bir başka geldi bana…
*
Elbette İstanbul’la kıyaslamıyorum ama bu mevsimde İzmir 1-0 galip gibi geliyor İstanbul’a karşı.
*
Salı günü Aydın’a geçiyorum… Öyleden sonra da Ankara’ya…
Yani bu mevsimde insanın içini ısıtan İzmir’i bırakıp Ankara’ya, oradan da bence Karadeniz’in en güzel şehri olan Ordu’ya geçeceğim…
Perşembe günü Ordu’dayım.
Hafta sonunu bulurum gibi görünüyor…
*
Mevsim kış, İzmir baharı yaşıyor…
Ankara nasıl, Ordu kışla sarmaş dolaş mı bilmiyorum…
Ama 45 dakika sonra farklı bir mevsim yaşamak güzel biliyor musunuz?
Yaşamak gerçekten güzel…
0 yorum:
Yorum Gönder