web 2.0

15 Aralık 2009

20091218 - AZ ŞEY Mİ BUNLAR?

AZ ŞEY Mİ BUNLAR?

Düşüncelerin seslisi de oluyor, sessizi de…

Gönülleri kıranı da oluyor, ferahlatanı da…

Elbette kabul göreni de oluyor reddedileni de…

*

Düşüncelerin sesli olanı kimi zaman bir yumruk gibi, bir balyoz gibi iniverirken hedefinin tam orta yerine, kimi zaman sadece havalarda uçuşup duruyor.

Zaman içinde, boşlukta kendine bir yol bulup, kimselerin fakrında olmadan, kimseleri farkına bile vardırmadan göğün sonsuz boşluğunda kayboluveriyorlar her birileri…

Yeniden hatırlanmayı bekleyene kadar o sonsuz boşlukta dolanıp duracaklar…

Üstelik de günümüzde…

Sesli düşünceler -balık hafızalı toplumlarda- zamanla unutulacak olduğundan, yarınlara miras bile kalamayacaklar.

*

Düşüncelerin sessizine gelince (Yani sessiz düşüncelere)…

Aslında düşüncenin sessiz olanına (paylaşılmamış olanına) ‘düşünce’ denir mi, denmez mi bilemiyorum ama seslendirilemeyen düşünceler sese dönüşemediklerinden içeride hapsolup, beyinde bir takım hasarlara neden oluveriyor.

Beyinden, kalbe; kalpten mideye; mideden vücudun her tarafına kan dolaşımıyla birlikte sessizliğin zehrini bulaştırmak için dolanıp durur.

Dolanırken de; hasarlar, arazlar, arızalar bırakır vücudun belli, belirsiz yerlerinde.

Sonra hastalıklar baş gösterir, hem insanın kendisinde hem de yaşadığı yerlerde…

Suskunluğun bedeli olan hastalıklar…

Düşünceyi içeride hapsetmenin bedeli olan hastalıklar…

Ruhu kasvete sokan hastalıklar peşi peşi sıra sökün ediverir…

*

Hele de kadınlarımızda…

Sessizliği kendi iç dünyalarında hapseden, sesli düşünmekten kaçınmayı alışkanlık edinmiş olan kadınlarımızda…

Özellikle de Anadolu’daki kadınlarımızda…

Sesli düşüncelerin en hasının, en anlamlısının, en işe yararının içlerinde gizlendiği Anadolu kadınlarımızda…

Kimi zaman namus belasına, kimi zaman çocuk hatırına, kimi zaman bey korkusuna, gelecek korkusuna o içerilerinde sakladıkları sessiz düşünceler, ne zaman sese dönüşür hep merak ededururum…

Belki de yaşanan bunca sıkıntıların en önemli nedeni de budur kim bilir?

Kadınlarımızın seslendiremedikleri düşünceleri…

Sessizliğe hapsedilmiş olan bir türlü sese dönüştüremedikleri düşünceleri…

*

Bir de yazılı düşünceler var.

Sesli düşünceleri sakinleştiren, sessiz düşüncelere -kâğıt üzerine yazılarak- can veren, vücudu arızadan, arazdan kurtarmaya yarayan…

Sesli ve sessiz düşüncelere göre daha etkili, daha geniş kapsama alanı olan, üstelik kalıcı, kanıt olucu, tarihe belge olacak olan düşüncelerdir yazılı düşünceler…

Biz yazarlar, belki daha zor ve daha kapsamlı olanını yapıyoruz…

Yazıyoruz…

Yazılı düşünüyoruz…

Yani iç dünyamızda (beynimizde) yeşerttiğimiz düşüncelerimizi -kâğıda serpiştirerek sonsuza değin kalıcılığını sağlamak adına- yazıyoruz.

Kabul görüyoruz veya reddediliyoruz ama içimizdeki, düşüncelere olabildiğince özgürlük veriyoruz…

O nedenle de yazılı düşünüyoruz.

Yazılı düşünüyoruz; çünkü biz yarın göçüp gittiğimizde arkamızdan gelenler nelerin olup bittiğini, neleri yanlış, neleri doğru seslendirdiğimizi (Tarihe miras bıraktığımızı) bilsinler ve öğrensinler…

Yanlışımızı da doğrumuzu da -gönüllerince- yorumlasınlar istiyoruz…

O nedenledir ki; sessiz düşüncelerimizi, sesli düşüncelere, sesli düşüncelerimizi yazıya, yazılı düşüncelerimizi de yarınlara bırakıyoruz…

Az şey mi bunlar?

0 yorum:

Yorum Gönder