web 2.0

31 Temmuz 2011

20110728 - TARTIŞIYOR MUYUZ, KONUŞUYOR MUYUZ?

Tartışıyor muyuz, Konuşuyor muyuz?

Geçtiğimiz pazartesi günü yaklaşık bir haftalığına Tahran’a gittim.
Pazartesi gece yarısını geçe Tahran, İmam Humeyni Hava Limanı’na inip de otele  geldiğimizde saat sabahın üçünü çoktan bulmuştu…
Bizim için, yorucu bir yolculuktan sonra günün ışımasıyla birlikte yoğun bir gün de hızlı bir şekilde başlamıştı.
Gerçekten de güne çok hızlı başlamıştık.
40-45 dereceyi bulan güneşin Tahran’a yansıttığı o  yakıcı ve kavurucu sıcaklığı, akşam karanlığı çökerken bile hâlâ ciddi şekilde insanı etkiliyordu…
*
Bizim için salı günü sıcak ve  hareketli bir gündü.
Fuar içerisinde insanlar o  kadar yüksek sesle konuşuyorlardı ki aslında birbirleriyle konuşuyorlar mı yoksa tartışıyorlar mı anlaşılmıyordu bile…
Görünen bir şey vardı ki büyük bir kısmı birbirlerini dinlemeden konuşuyorlardı.
Ben; birbirleriyle konuşmaya çalışan ancak aslında tartışan bu insanlar, kendilerini ifade etmek için o kadar çok laf üretmelerine rağmen bir sonuca varabilecekler miydi, doğrusu merak ediyordum. Çünkü bu tartışmalardan birini de benim arkadaşlarım yapıyordu.
Tartışma boyunca birbirlerini duymayan, işitmeyen ve asla  anlamayan ve uzayıp giden söz düellolarını meraklı gözlerle  izlemeye devam ediyordum.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Bunca tartışmanın ardından birbirlerini anlamadıklarını onlar da  anlamışlardı.  Aslında her iki arkadaşım da asıl amaçlarının dışına çıkıp birbirlerine üstünlük sağlamanın peşindeydiler…
Aslında konuşmuyorlar, önyargılarını yarıştırıyorlardı…
*
Hem onları seyrediyor, hem de kendi kendime “tuhaf” diyordum.
Tuhaftı, çünkü konuştukları konu fındık kabuğunu doldurmuyordu, ancak çıkardıkları gürüldü çok rahatsız ediciydi.
Tek sorun önyargı ve birbirlerini dinleyememekti…
Eğer önyargılardan arınıp, birbirlerini dinlemeyi başarabilselerdi, birbirlerine söz hakkı  verebilselerdi, sorun ortadan kalkacaktı…
Sonuçta dayanamadım  ve “Siz ne yapıyorsunuz?” diye sordum.
“Konuşuyoruz”  dediler.
Aslında konuşmadıklarını onlar da biliyorlardı.
 “Nereye vardınız?” diye sordum…
Birbirlerine baktılar… “Bir yere varamadık” dediler…
Oysa “Birbirleriyle konuşan, konuşmayı becerebilen insanlar,  sonunda bir yere varırlar” diye düşünüyordum ben. 
Ama onlar konuşmuyorlardı ki, tartışıyorlar, hatta -neredeyse- kavga ediyorlardı…
Kendi kendime; “Belki de” dedim “Kavgalarımızın, birbirimizi kırmalarımızın nedeni de bu olsa gerek. Birbirimizi anlayamaya  çalışmamız, konuşmayı bilemiyor oluşumuz.”
*
Tartışmanın sonrasında ne oldu, dersiniz?
Bir tarafta Tahran’ın yakıcı sıcaklığı, diğer tarafta arkadaşlarımın bir sonuca varılamayan tartışmalarının gerginliği her şeyi berbat etmişti…
Ertesi gün seminerimiz vardı…
Aslında seminerde “Karşılıklı konuşma adabı konusunu da işlesem miydi?” diye düşündüm, sonra vazgeçtim…
*
Biliyorum, böylesi durumlar; yalnızca İran’ın Tahran’ında olmuyor tabi! Türkiye’nin İstanbul’unda, Rusya’nın Moskova’sında, Fransa’nın Paris’inde, ABD’nin Waşington’unda bile olabiliyor?
Okumuşunda da cahilinde de…
*
Gerçekten biz birbirimizle anlaşmak için; konuşuyor muyuz, tartışıyor muyuz bir türlü anlayamıyorum?
Siz anlayabiliyor musunuz?

0 yorum:

Yorum Gönder