web 2.0

12 Ocak 2011

20110114 - ÖLÜM DİREKSİYONU!..

ÖLÜM  DİREKSİYONU!..

“Üzgünüz!”
Başka ne bekleniyordu ki?
Ne söylenebilinirdi ölümün arkasından…
Sözün bittiği yer değil miydi ki ölüm?
Kendisiyle birlikte sözcüklerin de nefessiz kaldığı…
“Üzgünüz! Elimizden hiç bir şey gelmiyor!”
Bir türlü anlatılamıyor ve kimsenin umurunda bile değil bu ölüm direksiyonu…
*
‘Aracın icadından bu yana’ tarafsızlığından zerre ödün vermeden bildiğini okumayı sürdürüp duruyor…
Köylüsünü, kentlisini…
Okumuşunu,  cahilini…
Ünlüsünü, ünsüzünü…
Siyasisini, bürokratını…
Sanatçısını, sanatsızını…
Gencini, yaşlısını…
Eşiktekini, beşiktekini…
Kızını, erkeğini hem de hiç kimseye danışıp sormadan -oldubittiye getirip-  alıp götürüyor…
Vicdansız!..
Ne vardı sanki bir çırpıda alıp götürdüğü sanatçılarımız şimdi yaşayaydı!..
Ne vardı sanki bu ülke için ömrüne ömür katılacak olan siyasetçilerimizin ömürlerinden ömürlerini eksilterek alıverecek!..
Ne vardı?
Hiç mi affetmen olmaz senin?
Hiç mi uyarmazsın insanı sen?
Birinde ölümü tattırırsın, ocakları söndürürsün; birinde ölümden beter eder çaresiz bırakırsın… Bu kadar mı acımasızsın?
Sen mi acımasızsın ve insan kadri kıymeti bilmezsin, yoksa insanlar mı umursamaz, canlarının kıymetini bilmezler zaman zaman çelişiyorum kendimle de…
 Sen de mi, ölümü uyku zannederek bunca insanı bir daha hiç uyandırmamacasına alıp, ölümün soğuk yüzüne bırakırsın, yoksa insanlar mı ölümü uyku zannettiklerinden seni hafife alırlar, anlamakta güçlük çekiyorum…
Evet, her ölüm biraz erken ve her ölüm genç oluyor…
Ne fark ediyor ki?
Bile bile ‘lades’  demek varsa işin içinde…
Ölümün direksiyonunda her kim olursa olsun, yalnız başlarına gitmiyorlar, uyku sanılan ölümün kucağına…
İşin bir de bu yanı var kahrolası!
Yanlarında o kadar çok can da götürüyorlar ki kendileriyle birlikte…
Suçsuz…
Günahsız...
Ve habersiz ölümün soğuk yüzünden…
Hayata sımsıcak tutunacaklarken, sımsıcak ısıtacaklarken kendilerini ve kendileriyle birlikte olanları…
Ölüm direksiyonu bir çırpıda hemencecik ve insanı aptallaştırırcasına tüketiyor, tüketiyor, tüketiyor yaşamının en verimli anında…
Sonunda ağla ağlayabildiğin kadar…
Ağıtlar yak arkasından…
Alkışla, alkışlarının sesi göğü delercesine alkışla… Ölüm direksiyonunu etkileyebileceksen eğer…
Ve sarıl ölüm direksiyonuna, hiç bir şeyi umursamadan bas gaza gitsin…
Arkanda çaresizliği…
Yokluğu
Ve acıyı bırak…
Bırak ve git…
Ve nasıl olsa senin değil, geride kalanların yürekleri sızlıyor…
Ve sen geride kalanlara acılar, yokluklar, çaresizler bırakarak çekip gidiyorsun…
Ve bunların hiç birinin de farkında değilsin  ki…
*
Hem unutma, o kadar çabuk unutulacaksın ki…
Senede bir, ölüm yıl dönümlerin de bir zaman sonra unutulup gidecek…
Farkında değil misin?
Unutulmaz mı zannediyorsun kendini…
Acın hep aynı kor ile yakar mı sanıyorsun yürekleri…
Geç bunları anam babam, geç!..
*
Ve sen yine geç direksiyonunun başına ve en iyisi mi, başında olduğun direksiyonun “ölüm direksiyonu” değil, “yaşam direksiyonu”  olsun.
Zaten bu da senin elinde değil mi ki?
Ölümle - yaşam…
Birbirlerine o kadar yakınlar ki…
Anla artık, anla da yalnız bırakıp, rüsva etme geride kalanlarını…




0 yorum:

Yorum Gönder