web 2.0

13 Aralık 2010

20101213- GERİSİ TEFERRUAT

GERİSİ TEFERRUAT

Aslına bakılırsa bu kez farklı bir yazı yazmak istedim.
Farklı işte.
Değişik...
Belki çok şey anlatan bir yazı...
Belki de hiçbir şey anlatmayan…
İçinde aşk yok, siyaset yok, dedikodu yok.
Soyut düşünceler var, hayal var mesela...
Meselâ “Şu belediye başkanı şöyle demiş” yok,
Şu ilçe başkanı “şöyle, şöyle yapmış veya yapacakmış” yok...
Senede bir iki kez böyle yazılar yazmak istiyor canım, canım.
*
Sabahın altı buçuğundan biraz geç bir zamanda güneşin, tepenin arkasından dünyayı aydınlatmak için her gün çektiği o doğum sancılarının acısıyla nasıl da yükseldiğini seyrederken, insanda bıraktığı doyumsuz duyguları kaç kez yaşadınız bilemiyorum.
Ya da insanoğlunun gününü ağartmak için güneşin çektiği sancıları düşünerek, güneşin doğuşunu, doğarken de insana verdiği iç huzuru kaç kez yaşadığınızı elbette bilemem, ama ben, her sabah güneşin doğum sancıları çekerken, dünyayı aydınlatmak için nasıl da sabırsızlandığına şahit oluyorum.
*
Tuhaf, değil mi?
 “Neresi tuhaf?”demeyin, tuhaf işte.
*
Diğer taraftan amaçsız gibi görünen, belki de amaçların en anlamlısını içinde taşıyan; sabahın köründe yarı uykulu, yarı uyanık, kimilerinin elinde yarım simit, kimilerinde poğaça -güya- sabah kahvaltısını yapıyor insanlar.
Kimilerinin servis, kimilerinin otobüs, minibüs bekleme telaşlarının altında yatan ve gözlerinden okunabilen üstü kapalı huzur, telaş, sıkıntı ve bıkkınlıkları yok mu, onu görebilmek, onu yakalayabilmek yok mu, nasıl de bitiriyor insanı...
Hele de güneşle birlikte sigarasından bir fırt daha fazla çekmeyi kâr sayan insanların, otobüs duraklarında bekleyişleri veya bir koşuşturma telaşı içinde o saatte sigaralarının dumanını, yanakları birbirine yapışırcasına içine geçene kadar çekişlerinin o insanlar için neler ifade ettiğini düşünemiyorum bile.
Kim bilir belki de bir isyanın, belki de bir kahredişin, belki de sigaradan intikam alış biçimidir bu, ne bileyim.
*
Her sabah böyle...
Hele de şehirlerarası otobüs işletmelerine ait servis otobüslerinden inen yolcuların sabah mahmurluklarının ve onların daha henüz uyanamamış o uyku sarhoşu görünümlerinin bir gün fotoğraflarını çekip onu da haber olarak sizinle buluşturacağım.
“Nasıl?” demeyin çünkü o an anlatılmıyor. Ancak yaşanıyor.
*
Ve ben, hemen her gün sabahın yedisinde işe gitmek için servis beklerken; kızlı-erkekli; ihtiyarı genci o saatte benimle birlikte aynı zaman dilimini paylaşan ne kadar insan varsa onları seyrediyorum.
Kimi üzgün,
Kimi uykusuz,
Kimi kızgın kendi kendilerine söylenip duruyorlar...
 “Bunca telaş bir lokma, bir hırka için mi acaba?” diye soruyorum kendi kendime
Belki de öyle…
Bir lokma, bir hırka ve bir de saçak oldu mu, bunları kullanmak ve yaşamak için  “Allah sağlık versin” demenin dışında, insanın aklına başka da bir şey gelmiyor.
*
            Aslında düşünüyorum da her doğan güneş, bir başka umudu çağrıştırıyor, her gece bir başka umutsuzluğun çözümü için fırsat sunuyor insanlara...
            Allah sağlık versin efendim.
Gerisi teferruat…



0 yorum:

Yorum Gönder